8 Ekim 2017 Pazar

TARİHTE KADIN ŞAMANLAR





Alaska’daki Umut Burnu Bering Boğazı’nın kıyısında biblo gibi evlerden oluşur, geleneksel Inupiat dili konuşulan, iki bin yıldır sürekli sakini olan bir kasabadır. Her yıl balina avı mevsiminin açılışında önemli bir ritüel gerçekleştirilir. Bir gemi kaptanının karısı tek başına yürüyerek buzun üzerine yatar. Başı kasabayı gösterirken bacaklarını açık denize doğru genişçe açar. Avcılar hemen arkasından gelir, av gemilerini bir kızağın üzerinde kaydırırlar. Okyanus kıyısına vardıkları zaman gemileri suya indirir, buz gibi sularda kürek çekerler. Birden bir tur atıp, karaya, hızla kadına doğru gelmeye başlarlar, kıyıya koşar, mızraklarının ucuyla boynuna dokunarak onu mızraklar gibi yaparlar. Bir an sonra kadın yavaşça yerinden kalkar ve kasabaya yönelir. Bu hareketiyle simgesel bir dönüşüm geçirir, bir av olan balinanın ruhundan şeref konuğu olan balina ruhuna dönüşür. 



Kodiak-Cape Alitak / Alaska: Balina-Şaman (Kam) Ritüeli - Kaya Resimleri
[ek bilgi: Karluk Türkleri Alaska'nın bu bölgesine göçmüştür...SB]



Evine uzun yürüyüşü sırasında ağzından bir balina kuyruğu çıktığı söylenir. Virginia Üniversitesi'nden etnograf Edith Tumer’ın da belirttiği gibi, ‘Artık balina ile bir olmanın şamanik durumundadır.’ Evine dönen kadın oturur ve balinanın yüzeye çıkmasını bekler. Erkekler avı mızrakladıkları zaman onu hisseder ve okyanusun kıyısına döner. Av köye indirildiğinde, balinanın yanına çömelir, sessizce dua ederken onun kesilmesine yardım eder. Sonra da kendi payını alır: hayvanın kalbi, kuyruğunun iki yassı parçası ve yüzgeçleri. Bu parçalar onun sezgisel olarak hissettiği ve paylaştığı ‘balina olmanın özü’ olarak kabul edilir.


Burada da başka avcı kültürlerde olduğu gibi, hayvanların tinsel özlerini insanlarla paylaştıkları düşünülür. İçlerindeki ruhu yeniden doğacaktır vahşi dünyaya doğru serbest bırakmak için başları gövdelerinden ayrılır. Bu işlemin bir parçası olarak avcılar balinanın başını suya geri bırakır ve ardından "Geri gel!" diye bağırırlar. Balinanın yeni bedeninde yeniden doğacağını, kendini başka bir av için geri dönebilmek maksadıyla ‘yeniden ete kemiğe kavuşturacağını’ söylerler. Balinayı cezbeden de, onu parçalayıp etini kasaba halkı arasında bölüştürerek ruhunu serbest bırakan da bir avcının karısıdır. Ancak onun geçmiş cömertliğinden memnun olan bir hayvan kendini kocasına sunar. Adam kadının rolünün önemini "Büyük avcı ben değilim, karım!" diyerek kabul eder.


Tarih öncesi kaya ve mağara resimlerinin bin yıl önce hayvanlarla ilgili ritüllerde kadının önemini vurgulamalarının yanı sıra, bunun gibi 1996’da kaydı tutulan bir olay ve kadın şamanlara ilişkin çizimler, kadının avcı-toplayıcı kültürlerde şamanik açıdan hâlâ önemli bir rol oynamasının altını çizer. Bunu kabullenmenin neden böylesine güç olduğu başka bir bölümde incelenecek. Şimdilik ritüelleri gerçekleştiren kadınların avcı erkekler kadar önemli olduğunu söylemekte yetinelim. Bu kadınlar insanlar ve hayvanlar arasındaki tinsel birliği gerçekten anlarlar. Balinaların ve öbür hayvanların ‘insanlığını’ algılayan ve bunu kutlayan bu kadınlar, insanlarla insan olmayan varlıklar arasındaki önemli ilişkiyi sağlayan güçlü, avcı şamanlardır.



Kadın Kam - TUVA
Tuvans, a Turkish People






KADINLARIN ŞAMANİZMDEKİ ROLÜNÜN TARİHİ KAYNAKLARI


Tarihi çağlara doğru ilerledikçe, kadınlara dini liderler ve şifacılar olarak itibar eden taş yazıtlara ya da kalemle yazılmış metinlere rastlayacak kadar şanslıyız. Claremont Graduate Üniversitesi’nden Karen Jo Torjesen, Hıristiyan kilisesinin ilk dönemlerinde kadın rahiplerin, peygamberlerin, piskoposların varlığı hakkında epeyce kanıt bulmuştur ama bunlar daha sonra kilise tarafından ortadan yok edilmişlerdir. Ben de aynı biçimde güçlü şamanik şifacı kadınlar ve peygamberler hakkında epeyce kanıt buldum, ama daha sonra bu işler erkeklerin yörüngesine girmiş. Bu kayıtlar bize bu kadınların kim olduğu ve ne tür işler yaptığı hakkında da fikir verebilir, ama bunun için kanıtları dikkatle incelememiz, ne tür topluluklarda yaşadıkları ve güçlerinin erişimleri konularındaki önceden edinilmiş yargılarımızı bir yana bırakmamız gerekir. 


Uzun süre önce dünyanın her yerinde kadın şamanlar vardı, ama erkek-merkezli toplumlarla kadınlar formel inisiyasyon alma şansına sahip değildiler. Etnograf Gilbert Herdt’e bakılırsa, Yeni Gine’deki Sambialar arasında bazı kadınlar, tümü-erkek dini törenlerde yer almaları yasaklanmış olmasına karşın büyük şamanlar olagelmişlerdir. Kehanet, teşhis, katarsis ve şifa konularında özellikle yeteneklidirler. Kadınların yüksek mevkilere getirildikleri toplumlarda kadın şamanlar erkekler kadar, hatta bazen daha güçlüdür.


16. yüzyıldan kalma Cizvit İlişkileri adlı metinde Kanada’daki Montagnais-Naskapi’de ruhlarla iletişim kuramayan bir erkeğin işini devralan bir kadın şamandan söz edilir. Bir başkasında da halkına savaşta çekingen davranmamalarını nasihat eden bir kadın şaman vardır, cizvit bir rahip onu durdurmaya yeltendiğinde bıçak çekip araya girerse rahibi öldürmekle tehdit etmiş adam da hemen orayı terk etmiştir.


Pek çok antik kültürde şamanın görevleri ve sosyal konumu -bugün bile- çeşitlilik gösterir. Bazıları takvimle ilgili ve astronomik gözlem ve bilgiden sorumludurlar. Güneş ve ay tutulmalarını, ticarete ya da askeri meselelere uygun olan ya da olmayan günleri belirlerler. Başka kültürlerde kadın şamanlar politik liderler, ruhani ya da konumunu tecrübeyle kazanmış liderler, kahinler, hatta bazen rahipler olarak görev yaparlar. En önemlisi de şamanlar bu görevleri yalnızca belli bir merkezi olmayan sosyal ya da dini organizasyonlarda değil, karmaşık, son derece merkeziyetçi, yönetenlerin kutsal kabul edildiği topluluklarda da yerine getirirler.





Ix Balam K’Ab’al Xook, yani Lady Balam Ix, Kanıyor - MS 770 
[Balam, bizde "çocuk" anlamına gelirken, Mayalarda "jaguar" anlamındadır.-SB]


Amerika’da kraliyet soyundan gelen bir kadın şaman hakkındaki ilk kayıt Ix Balam K’Ab’al Xook, yani Jaguar Shark soyunun leydisi hakkındadır. Bu Maya soylusu kadın şimdi Meksika’daki Chiapas’ın olduğu yerdeki Yaxchilân’da yaşamıştır. Kocası kral olduktan kısa bir süre sonra yapılmış, tapınağın ana girişinin üzerini süsleyen portresini gördüğümde, bu imgenin karmaşıklığı ve önemi beni şaşırtmıştı. Leydi Jaguar Shark Maya kıstaslarına göre güzel bir kadındı. Uzun, aristokratik bir burnu, hafifçe çıkık çenesi ve badem gözleri vardı, giysisi çiçeklerle ve hasırdan örülme küçük süslerle bezenmişti. Dört yapraklı bu çiçekler kadın kanını ve şamanların ruh yolculukları sırasından ziyaret ettikleri sulak yeraltı dünyasını temsil ederler. Her çiçeğin merkezindeki hasır işaretçik soylu bir doğumu ve politik otoriteyi simgeler. Göğsüne sarılı olan kuşak kan akıttığını gösterir. Başka kanıtlar bir astrolog da olduğuna işaret eder. Ama onun akıllarda kalmasını istediği rolü bir atasının ilahi varlığını sağlamak için dilinden kan akıtan bir şaman olduğudur. (Kocasının penisinden kan akıtması gibi, klitorisi simgeleyen dilinden kan akıtır.) Bu ritüel imgesel olarak içinde jaguar derisiyle kaplı bir çanak olan bir kitapla gerçekleştirilir, kitabın sayfaları dilinden akıttığı kanla lekelenmiştir. Kanını akıttıktan sonra jaguar derisinden bir başlık giymiş, eli mızraklı ve kalkanlı bir göksel varlık iki başlı bir yılanın ağzından çıkıp ona görünerek onu Leydi’yi ödüllendirir. 



Ödüllendirme


Yılan Orta Amerika’nın çıngıraklı yılanıdır (Crotalus durissus tzabcan). Mayalar için mağaramsı geçitlerde gezinen yılanlar yeraltı dünyasını dünyaya ye göğe bağlarlar. Yılan ve gök sözcükleri birbirine çok benzer: kan ve kaan (ya da konuşulan Maya lehçesine göre chan ve chaan) [Khan-Kağan-Kan benzeşmesi-SB]. Yılanlar göğü kişileştirirler. Leydi Jaguar Shark’ın hiyoroglif metinlerinde kendisini Tanrıların Anası olarak tanımladığı görülür. Bu gök ile her arasındaki kutsal zarı açan varlıktır, yanan dilinden atalarının ruhları ve politik güç yükselir. Sağ bileğinin üzerindeki maymun kafatasının üzerinde önünde yükselen yılanın bir kopyası vardır, peki bu nesne tam olarak nedir? Bir şaman olarak taşıdığı kişisel bir uğur olabilir, savaşçı-atasıyla ilişki kurmasına yardım ediyordur belki. Maymun tanrılar Maya sanatının, yazınının, matematiğinin antik patronlarıdır. Bu maymun kafatası Leydi Jaguar  Shark’ın sanatçılığının ve edebi yeteneklerinin bir simgesi olabilir. Yılan da, gökle olan bağlantısı nedeniyle bir astrolog olan yeteneklerini vurgular. Bu resmi nasıl yorumlarsak yorumlayalım, bu kadının güçlü şamanik bilgisinin bir temsilidir.


Yerkürenin öte yanında da kadın şamanlara ilişkin kanıtlar görüyoruz. Antik Çin metinlerindeki ‘dokuz şarkı’ göksel ruhlara kadınların söylediği şarkılardan oluşur. Şarkılarda ele geçirilmeyi sağlamak için cinsel metaforlara başvurulur. Şarkının açılış dizeleri olan ‘Dağ Ruhu’na’ şöyledir:


Sanki orada biri var, şu tepenin kıvrımında,
Sarmaşıktan elbisesiyle, belinde ökseotundan kemeri.
Bana bakıyor, dudaklarında bir gülümseme:
"Beni beğendin mi? "Şirin tavırlarımla seni etkiledim mi?"
Misk kedilerinin izlediği kırmızı leoparları yönetiyor,
Manoyla arabaların içinde Çin tarçınından üzengileriyle,
Salepotu sarmaşıklarından yapılma giysilerim, zeravent kemerim
sevdiğim kişiye vermek için tatlı otlar topluyorum.
Göğü hiç göremediğim karanlık bir bambu korulukta yaşıyorum.



Şaman burada ‘Beni beğendin mi? / Şirin tavırlarımla seni etkiledim mi?’ diye sorarken erkek bir İlâhi varlığa hitap eder. ‘Karanlık bambu koruluk’ da Çinli kadınların yüzyılların seanslarını sürdürdükleri küçük bambudan yapılardır. Şamanizm Kore’de İ.Ö. 668 ve 57 yılları arasındaki Üç Krallık döneminde resmi devlet dini oldu. Eski Silla Krallığı döneminde inşa edilen en süslü ve geniş mezarların sahibinin soylu bir Koreli kadın olduğu keşfedildi. Beş parça altın bilezik, altın küpeler, üç kolye ve altın bir kemerle süslenmişti bedeni. Bugüne dek bulunan en muhteşem saf ipek giysilerden biri vardı üzerinde. Giysinin üzerinde kuşkusuz şamanik simgeler olan zümrütler, stilize ağaçlar ve geyik boynuzları asılıydı. 



Saha Türkleri defilesinden



Tarihi İ.Ö. 600-300 yılları arasına dayanan küçük bir Japon figürde bir miko, tapınaklarda hizmet veren şamanik bir ebe, rahip ve kahin temsil edilmiştir. Küçük toprak heykelcik iskemlesinin üzerinde biraz geriye doğru, dimdik oturun, dingin yüzünde ciddi bir ifade olan bir kadındır. Gözleri, tam da ondan beklenen yetke sahibi ifadeye karşın ruhunun aynası gibidir, yüzü yaşamla ışıldar. Saçı beklenmedik biçimde taranmıştır. Genişçe bir yüzeyin üzerinde iki halka ya da kulak. (Buna başka bir antik kültürde rastlanmadı.) boynunda, ayak ve el bileklerinde iki sıra boncuk vardır, göğsünde çaprazlama bir flama taşır bu belindeki kemere bağlıdır. Sol tarafında kemerinden küçük çanlarla süslü geniş bir ayna sarkar. Peki aynanın anlamı nedir? Kuzey Asya’da aynalar öteden beri ruhların, ataların ruhlarının taşıyıcısı olarak bilinirler.



Alplere Ayna Tutmak
Selçuklu, İbrikten detay, MS 1232 / İskit Türkleri, Chertomlyk Kurganı, MÖ 4.yy - SB




Ayna anlamına gelen Manchu-Tungustic dilindeki panaptu anlamı ruh olan pana ve taşıyıcı olan -tpu olan taşıyıcı sözcüklerinden oluşur, dünyanın bu kısmında kadınlar şamanik performansları sırasında ruhları çağırmak ve tutmak için ayna kullanırlar. Ayna ve ziller bir arada izleyicileri için yansıyan ve parlayan ışıkla cıvıldayan çan seslerinden oluşan mistik bir bileşim oluşturur. Kuzey Mançurya’da şamanik giysilerin önemli bir parçası bakır aynalar ve minik çanlardır. Kore, Vietnam ve Japonya’da da şamanlar boyunlarından sarkan ya da kemerlerine bağlı aynalarla ruhları çağırır ve yanlarında tutarlar.



Orta Asya'dan çan ve aynalı Kam kıyafeti




Güney Rusya’nın Buryat Cumhuriyeti’nde ve komşusu Moğolistan’da şamanlar ruhlara karşı korunmaları için boyunlarına geniş, bakır diskler takarlar. Başlarına izleyicileri korkutmamak için yüzlerini örten işlemeli başlıklar takarlar. Bir şamanın söylediği gibi, "Ben kırk yaşındayım, ama içime çok yaşlı bir ruh girdiği zaman yüzüm çarpıcı biçimde değişir. Ruhlar içime yerleşip içim dışıma çıkınca, kemiklerin çıkınca, tümüyle değişirim."


Buryat ve Moğol şamanların kısa, sert bir kamçıları vardır, at kamçısına benzer, sapı uzun, rengarenk örgülü şeritlerle ellerine bağlıdır. Şarkı söylerlerken ruhlar indiğinde kırbaçlarını müşterilerini arındırmak ya da kutsamak için onların sırtına vurmakta kullanırlar. Şifa ritüelleri sırasında saçlarına geyik boynuzları da ekleyebilirler. Ancak bir şamanın tören boynuzları hayvan boynuzuna benzemez, çelikten yapılmıştır. [! gerçek geyik boynuzu da kullanırlar.-SB] Daha önemli törenlere katıldıkça daha büyük boynuzlar takarlar. Her boynuz setinin üç, dokuz ya da on altı bölümü vardır. Hayvan dünyası dişi olduğu ve erkek geyiğin de geniş bir gerdanı bulunduğu için şaman giysisinin bu bölümü eril sayılmaz. Gerçekten de, bir şamanın da bana belirttiği gibi, dişi geyikler genellikle kırlarda otlayan sürülerin liderleridir, ve gerdanları hepsininkinden geniştir!


Kuzey Asya eyaletlerinde öbür şamanlardan örnekler, Jin (1115-1234), Moğollar (1206-1368) ve Mançu imparatorlukları hep şamanlarca kurulmuş ve soylular şamanizmin toplumsal uyumdaki önemini bir kenara atıp da uygulamalardan vazgeçene kadar onların ritüelleriyle sürmüştür. Çin hanedanlıklarındaki taç giyme törenleri ve hatta bugünün Japonya'sındaki tahta çıkma giysilerinde şamanik ritüel ve giysilerin izlere rastlamak mümkündür. Kadın şamanların bu toplumlarda oynadıkları öncü role bir göz atmak için antik metinlere dönmemiz gerekir. 


Bilinen ilk şaman destanlarından birinin kahramanı bir kadındır: Wubuxiben Mama, bu sözlü anlatım Jin hanedanının ilk yıllarına rastlar (İ.Ö. 1115-1234) [* kitapta yukarı MS iken burada MÖ diyor lakin tarihte bir yanlışlık olmalı, çünkü Jin hanedanı kurucusu MS 265'ten sonra ve 5.yy arasıdır, "Jin dynasty (1115–1234)=Kin Hanedanı" olarak geçentarih ise MS'dir. - ilgili not altta* - SB]

Ana karakter bir han ya da kabile lideridir, şamanik yeteneklerini kullanarak yaşamını ailesini korumaya adamıştır. Bu 12. yüzyıl destanında Mançurya bölgesinde yaşayan yedi yüz farklı kabileyi cesaretle bir araya getirip yöneterek Japon Denizi, Kamçatka ve Aleutian Adalarından geçen ticaret yollarını geliştirir. Teteke [tete Türkçe'dir, Teyze anlamına gelir - SB] adındaki başka bir kadın kahraman da 13. yüzyıldan kalma, İngilizce’ye "Nishan Şamanlarının Destanı" olarak çevrilen epik metnin kahramanıdır.






Avrupalı yolcular şamanlarla ilk kez 17. yüzyılda karşılaşmışlar, ilk tepkileri korku ve tiksinti olmuştur. Bu tepki onların dini miraslarından kaynaklanır. Ruhlarla çalışan kişiler uzun süreden beri ‘cadı’, ‘büyücü’, ‘şaman’, kâhin’, ‘sihirbaz’ olarak yorumlanmakta ve şeytanla aynı ligde kabul edilmekteydi. Ruhlarla ilgili herkes şeytanın hizmetkârıydı. Hıristiyanlık Kitabı-Mukaddes’in bu mirası üzerine kurgulanmıştı. Melek ya da azizler gibi iyi ruhlar hiçbir şeye katılmayıp onlara yalnızca yakarıldığından, bir şeyi yapmaya katılan ruhlar onları katanlarla birlikte şeytan olarak ilan ediliyorlardı. Şamanik tinselliğin bu biçimde derinden yanlış anlaşılması 16. yüzyıldaki binlerce masum insanın, özellikle de kadınların öldürüldüğü cadı avına yol açmıştır.


Avrupalıların bu önyargılarını aşarak şamanları insan olarak kabul edip onlarla iletişim kurması zaman aldı. Nihayet 18. yüzyılın ikinci yarısında akademik niyetleri olan gezginler, bir deceye kadar doğru ve saygılı olsa da şamanik nesne ve metinleri gözlemek, toplamak ve kaydetmek için yollara düştüler. 1760 ve 1770’lerde Johann Gottlieb Georgi tarafından Rusya’nın uzak eyaletlerinde sürdürülen araştırma iyi bir örnektir. Bu ilk kâşiflerin çoğu gibi, o da şamanik nesnelerin anahtarı olarak giysi ve davula ayrıcalıklı bir yer vererek resimlemiştir. Öncüllerinin tersine Georgi davullarını ve giysilerini toplayıp incelediği kişilerle sohbet etmiştir. Şamanizm ve sanatın kökenleri arasındaki doğrudan ilişkinin farkına vararak, eski Yunan kâhinleri gibi şamanlannda ‘akıcı ve anlaşılır olmayan’ bir dille konuştuklarını not etmiştir.


Daha sonra onun çalışmaları Avrasya’da gezen yolcular için bir standart oluşturmuştur. Raporlarında şamanizmin etkin olarak kadınlarca sürdürüldüğünü ve kadınların tasarlayıp diktiği şaman giysilerinin yalnızca kadınlar tarafından değil, bazı erkekler tarafından da giyildiğini not etmişlerdir. Bazı durumlarda da annelerinden, ablalarından ve karılarından şamanizmi öğrenen bazı erkekler bu kadın geleneğinin içinde kalmışlardır. Hepsi erkeklerden oluşan, savaş ve politikayla bağlantılı şamanik kültler oluşturduklarına da rastlanmıştır. Sibirya ve Moğolistan’da şamanlar kadın giysilerine benzeyerek tasarlanan giysiler giyer. Üzerleri ikonlar, daire biçiminde aynalar, memeleri temsil eden metal halkalar, kadın cinsel organını temsilen geyik kılından örülme süsler takarlar, bunlar kadın cinselliğini ve her şeyi çevreleyen doğal dünyayı vurgular. Bu giysileri giyen şamanlar kendi zihin ve bedenlerinde dişil yaratıcı enerjiyle birlikte hayvan ruhlarıyla bütünleşmelerini gösterirler.


Kadın şamanların bu apaçık varlığına karşın, batı yarımküresindeki gezginler onları erkek grupları olarak tanımlamak eğilimindedirler. Kanada’daki ilk sömürgeci kâşifler aborijinal topluluklarda büyük güçleri yüzünden kadın şamanlardan çok korkulduğunu söylerler. Kardeşlik gibi terimler kullanarak onları tanımlamaya uğraşırlar. Southesk Dükü 1859’da, ‘Ojibweler arasında bazı bitkilerin yalnızca büyücüler tarafından bilindiğini, erkekler kadar kadın büyücüler arasında da Masonlarınkine benzer bir kardeşlik olduğunu’ yazmıştır. Yerel dilde Büyük Tıp Locası olarak bilinen bu kardeşliğin kadın üyelerinden söz etmişse de, onların erkeklerin alt grubu ya da yardımcıları olduklarını vurgulamıştır. Ninemden öğrendiğim kadarıyla bu tümüyle yanlıştır. Kadın mide'ler ya da Büyük Tıp Locası’nın üyeleri şamanik bilgisinin her türlüsüne inisiasyon yapma hakkına sahiptir, bunların arasında mashgigiwaboge ya da ‘ot damıtma’ olarak bilinen bitkisel farmokoloji de dahildir. Her mide bağımsız olarak çalışabildiği gibi salgınlar, orman yangınları ya da diğer felaketler sırasında şamanlar küçük fakat güçlü gruplar halinde bir arada da çalışabilirler. 


Amerika’nın güneybatısında Matilda Coxe Stevenson adında bir 19, yüzyıl etrografı şamanik organizasyondan ‘kardeşlikler’ diye söz eder. Her grubun bir ‘Büyük Ana’sı olduğunu da sözlerine ekler. 1891 yılında, Zuni kentinde tüm bir gece süren şifa seansını belgelemiştir. Seans sırasında ayı ve öbür tehlikeli vahşi hayvanlar da dahil, "Canavar Ruhlar’ tüm şifacıları ele geçirmişlerdir. İnsan katılımcılara ‘büyücü’ler, yani ilahi olanın enerjisini aktarmada kanal görevi görenler adını vermiştir.


Kadın büyücüler geleneksel giysilerini giyerler, alınlarının üzerinde kırmızı renkli, uçuşan kartal kanatlan vardır; ayakları, dizlerinin altı, elleri ve dirseklerine kadar kolları beyaza boyalıdır. Mihrap ve altındaki zemin yiyecekten beyazlamıştır, kardeşliğin üyeleri mihrabın çevresine dağılmıştır, yerde mihrapla ilerisindeki yükselti arasındaki mesafeyi dört kez geçen bir yiyecek hattı vardır. Canavar Ruhlar o anda, büyücünün bedeninde, tam orada varolabilmek için bu hattı aşarlar. Mihraptaki hayvan fetişleri Canavar Ruhlar’ın oradaki varlığını etkiler. Bir düzine kadar büyücü kendilerini yere attıktan sonra, bedenleri kişiselleştirdikleri hayvan gibi görünene kadar kasılır, çırpınır; birbirlerine hırlar, pençe atarlar. Bu sahne hem tuhaftır hem de etkileyici. Gece ilerledikçe kendini yere atanlar çoğalır, sahne giderek daha vahşi ve tuhaf bir hale bürünür, ortamdaki heyecan artar. Kadınlar erkeklerden daha heyecanlı görünürler. *


Eylem halindeki kadın şamanların bu değerli tanımlamasını Stevenson’un çağdaşı pek çok kadın gibi, kadınların satüsüyle ilgilenmesine borçluyuz. Oysa aynı dönemde erkekler kadınları (o da eğer fark edebildilerse) şaman olarak değil de, erkek şamanların ‘eşleri’, ‘anneleri’ olarak tanımlamışlardır. Kadınları literatürden silmek neden bu kadar kolay? Bu kısmen şamanizmin genellikle aile içinde sürdürülmesi ve şaman kadınların aynı zamanda eş ve ana olmalarıyla da ilgili.


O zaman, Kuzey Kutbu’nu keşfeden Knud Rasmussen’in raporu çok değerlidir! 20, yüzyılın başlarında, Hudson Körfezi kıyılarında, karı-kocadan oluşan bir ekibin katıldığı Eskimo seansından bahsetmiş. Rasmussen bu performansı uzun ve tehlikeli bir kızak yolculuğundan hemen önce kendi ekibi için ayarlamış. Kadının rolünü seans sırasında kocasına yardım eden bir ‘yardımcı’ olarak tanımlamışsa da, ayrıntılı anlatımından bu çiftin iki kişilik bir takım oldukları bellidir. Ritüelin başarıyla gerçekleşmesi için her ikisinin de katılımı gereklidir.


* Her şey karanlıktı, yalnızca gelecek olanı bekleyebiliyorduk. Uzun süre çıt bile çıkmadı. Bu durum bizim beklentilerimiz de arttırıyordu. Sonunda ağır pençelerin yüzeyde çıkardığı gıcırtıyı ve derin bu homurtu duyduk. "İşte geliyorlar," dedi Tuglig (şamanın karısı ve yardımcısı) ve hepsi soluklarını tuttular. Hiçbir şey olmadı aynı pençe gıcırtısı ve homurtular derinden gelen, ürkütücü iniltilere karıştılar, ardından vahşi bir çığlık duyuldu, tam o anda Tuglig öne atılarak ruhlarla konuşmaya başladı. Kendi özel ruh dillerinde konuşuyordu. Ruhlar şimdi genizden gelen tonlarla konuşuyorlardı, sesleri tizdi. Sözcüklerin arasında su damlaması, rüzgârın hışırtısı, fırtınalı bir okyanus, ayıların homurtusu gibi sesler duyuluyordu. Bu oturum yaklaşık bir saat sürdü. Her şey bir kez daha yatıştığında Tuglig bize kocasının harikulade bir ayı biçiminde uzun yolculuğumuz sırasında izleyeceğimiz yolu keşfe gittiğini bildirdi. Tüm engeller, hastalıklar, kazalar bertaraf edilmiş, ölümün gücü elinden alınmıştı, bir sonraki yaza güvenle evlerimize dönebilecektik. Bütün bunlar Tuglig’in bize tercüme ettiği ruhların özel dilinde anlatılmıştı. * [Tugluk-Tuglug kelimesi Türklerden geçme: Orhun yazıtlarından ; "ÜÇ TUGLUG TÜRK BUDUNU"-SB]



Ayı ruhu izleyicilere dramatik bir sahnenin eşliğinde anlatılmıştır, bu sırada erkek şaman bir süreden beri yeri tırmalamakta ve homurdanmaktadır. Bir an gelir tümüyle ayı tarafından ele geçirilir, homurdanır, inler ve vahşi bir çığlık atar. O sırada yalnızca ruhların ezoterik diliyle konuşabildiğinden karısı tercümanlığını yapar. Onun ruh yolculuğunu paylaşır, ne dediğini anlar ve yorumlar, ama zihinsel olarak uyanık ve hem izleyicilerle hem de ruhlarla temas halindedir. Ancak ayı ruhunun ele geçirdiği kocası izleyicilerle iletişim kurma yeteneğini yitirmiştir.


Dünyanın her yöresinde böyle erkek ve kadınlardan oluşan şamanik ekipler görülürken, şaman mevkileri arasında cinsiyete dayalı rekabet de vardır, Karadeniz kıyılarında Gürcistan sınırları içinde kalan Abhazya’da kadın şamanlar geçmişte de bugün de erkeklerden daha yetenekli kabul edilirler. 1972’deki bir sözlü anlatım bu kadınlardan birinin ilk ortaya çıkışını ve ardından gelen şamanlar arasındaki savaşı anlatır.


* Bir zamanlar Achi Zoschan adında büyük bir binici ve savaşçı yaşarmış. Bir gece şimşekli fırtınalı güçlü bir fırtına kamplarını yerle bir etmiş. Her şey bittiğinde Achi kendini gökte Yıldırım ve Şimşek Tanrısı Afy ile konuşurken bulmuş. Fırtına sırasında insanlar ve tanrıları arasında aracılık yapsın diye göklere doğru çekilmiş. Ölümlü olduğu için, o öldükten sonra da halkının ruhlarla etkili bir aracıları olmasını dilediğinden Azartl adında genç bir akrabasını halefi seçmiş. Ancak o sırada genç bir kadın akrabası da ciddi biçimde hastaymış. Afy bunu öğrenince seçilmiş olan Azartl’ı çağırarak gelecekteki görevini kadına bırakırsa onu iyileştirmeye söz vermiş. Genç adam kabul etmiş. Kısa süre sonra sürüde bir salgın hastalık başlamış. Genç kadın Afy’e dua ederek bu sorunun nedenini öğrenmek istemiş. Tanrı ona nedeni söylemiş ve ilacı vermiş, böylece sürü kurtulmuş. O zamandan beri kadın şamanlar etkindir. Bu kadın şamanlar Yıldırım ve Şimşek Tanrısı'nın kullarıdır, ancak kısa süre sonra kendilerini savaşçı Zoschan ’ın kulları olan erkek şamanlarla süregiden bir düşmanlık içinde bulurlar. *


Bu masala göre erkekler öbür erkekleri şaman olmaları için seçerken, kadınlar doğrudan ruhlardan çağrı alırlar. Kafkaslarda, Abhazlar ve öbür yerli halk arasında bugün bile şamanik sanatları uygulayan bir avuç erkeğe rastlanmasına karşın, kadınlar erkeklerden daha çok bu işi hak etmiş, dolayısıyla daha güçlü görülürler. Benzer bir rekabet bugün Meksika’daki Huicol’ler arasında da vardır, bir efsaneye göre Tatewari ya da Ateş Dede şamanların en ilahi varlığıdır. Başka bir efsaneye göreyse ilk şaman yaratıcı tanrıça Takutsi Nakawe, ya da Yer Nine’dir. Gücünü çalmak isteyen erkeklere karşı mücadele verdikten sonra yer altına dalmış ve yüreğinden akan kandan kızılağaç doğmuştur. 1980’lerin ortalarında Ulu Temay ya da Ok Adam adında bir şaman bu öykünün renkli bir çeşitlemesini anlatmış:


* Takutsi güçlü bir kadın şamanmış, sihirli bambu asası ve büyü sepetiyle dünyayı yaratmış. Yıllar önce atalarına nasıl şarkı söylenip dans edileceğini, tanrılarla iletişim kurup hastaları iyileştirmek için törenler düzenleneceğini anlatmış. Bir gün erkekler onu kıskanarak büyüsünü çalmaya karar vermişler. Onu sarhoş etmişler, şifa verdiği asasını ve tütün kesesini oklarla delmişler. Sonra Takutsi’y i göğsünden vurmuşlar, ama o ölmemiş, öylece gülerek yere devrilmiş. Ancak yüreğini gizlediği bambu asasını vurabildikleri zaman onu öldürebilmişler. Asasından yüreğini çıkartarak bir araziye ekmişler. Orada rengarenk mısırlar filiz vermiş. Sonra ilk şaman iskemlelerini yaparak ilk erkek şamanlar olmuşlar. *


Ulu Temay’ın bu anlatımı ve çizimi kadın şamanların ilk şamanlar oldukları ve bunun onların doğal yeteneği olduğu inancını ortaya çıkartır. Erkeklerin şaman olabilmesinin tek yolu kadınları öldürerek onların büyü güçlerini ve bilgeliklerini çalabilmeleriymiş. [Ulu Temay adında ULU UMAY adını görebilmek - SB]


Şamanizmin erkeklerce çalınışı. Burada iki kez resmedilen kadın şaman, şamanlara özgü hasır iskemlesinde oturarak elinde tüylerle süslü asasını ve kutsal kesesinin asılı olduğu kancalı sopasını tutuyor. Hemen altında şamanik otoritenin simgesi olan asa ve keseyle, kadının göğsünün daha küçük erkek figürlerin oklarıyla vurulmuş olduklarını görüyoruz. Kadın o kadar güçlü ki onu yalnızca okla vurmak öldürmeye yetmiyor. Ona güç veren tüm nesnelerin de öldürülmeleri gerekiyor.



Ok Adam’ın anlatımı şamanik sanatlar hakkında özünde dişil olan bir önermeyi de akla getirir. Ayrıca bu erkek şamanların şamanlığı hak etmiş olduklarını ciddi anlamda şüphe altında bıraksa da, Huicol’ler arasında her iki cinse mensup pek çok şaman bulunur. Genellikle rahiplik ve şifa verme arasında oynadıktan role göre ayrılırlar. Erkekler tapınaklarda görev yaparken kadınlar bitki uzmanları, ebeler ve kâhinler olarak çalışır. Belki de yukarıdaki efsanenin anlattığı bazı erkek Huicol şamanlarının topluluk önündeki törensel görevleri yerine getirmeyi talep ettikleri, kadınların da aileden kalma şifa uygulamalarına devam etmeyi seçerek bunu kabul ettikleridir. (Bu iş bölümüne Aztekler ve Maya K’iche’ler de dahil başka Orta Amerika topluluklarında da rastlanır.)


Şamanik yarışın kadınlar ve erkekler arasında zaman zaman nasıl sürdüğünü görmek için Pasifik üzerinden Tayvan’a kadar uzanabiliriz. Yerli Puyumalar sık sık Samguan adında bir travestinin ilk şaman olduğunu iddia ederler. Bu önermeyle ilgili iki sorun vardır: İlki Samguan’ın gerçekten yaşamış olmasıdır, 1895 yılında, Japon istilâcılar Tayvan’a geldikleri zaman yirmi beş yaşındaymış. İkinci olarak da adalıların geleneksel dua şarkıları Udekaw adında bir kadın atadan, onun bir köprüyü aşarak görünmez dünyalara yaptığı yolculuktan ve sahile dönmesinden söz eder. Ondan da ilk şaman diye bahsedilir. Peki orijinal şamanın kimliği bir kadından travesti bir erkeğe nasıl değişmiş olabilir? 


Görünüşe göre bu değişim Japonların adayı istilâsıyla başlamış, adada şamanik uygulamalar yasaklanmış. Samguan’ın öyküsüne göre tarlasında çalışırken (bu toplumda kadınlar çiftçidir) ruhlar onu ele geçirmiş. O esriklik içinde kadın şamanların taşıdığı, sanatlarının simgesi olan özel keseyi görmüş ve onu almış. Böylece Udekaw’ı alt etmiş. Bugün Tayvan’da şamanizm şifa yöntemi olarak sağlık sisteminin bir parçasıdır, hem kadın hem de erkek şamanlarca uygulanır. Çağdaş efsane ve geleneksel şarkılar arasındaki bu farktan politik taraflılığın ve toplumsal düzensizliğin yaşandığı bir anda baskın cinsin nasıl değiştiğini görebiliriz. Ata şaman Udekaw adındaki kadın olarak anımsanırken (gerçekten de şarkılarda bugün bile böyle söylenir), travesti bir adam onun efsanedeki yerini kötüye kullanarak şamanizmin kurucusu olarak tanınmaya başlanmıştır.


İşte bir kültür kadın şamanları neredeyse kayıtlarından böyle yok etmiştir. Ama bunun bilemeyeceğimiz başka pek çok nedeni de olabilir. Bazı açıklamaların kökleri dilbilimdedir. Örneğin Moğolistanlı Buryatlar, ve Maya dillerinde İngilizce’deki şahıs zamirleri he, she gibi erkek-dişi ayrımı yoktur. Belki de bu diller İngilizce’ye aktarılırken işi basitleştirmek için kadın ve erkeklere he denmiş olabilir. 



Amerika Yerlilerin Kadın Kam


Kadın şamanların evrim teorileri ve kültürel gelişimle tarihten silinmeleri...
DİŞİL ŞAMANİZM NASIL KARANLIĞA GÖMÜLDÜ?



Yıl 1999, yer Kuzey Moğolistan. Küçük bir şaman grubu, yanlarında çırakları ve yardımcılarıyla, başkent Ulaanbaatar dışındaki bir ormanlık tepede kaya parçalarından yığınların çevresinde oturmuşlar. Bunlar sıradan kayalar değillerdi; atalardan kalma avoos [Ovolar-SB] adında türbelerdi, sopalar ve rüzgârda uçuşan mavi, ince, uzun bayraklarla süslenmişlerdi. Her şaman tüylerle süslü bir başlık takmıştı, ince çanlarla, burulmuş kordonlarla, çınıldayan anahtarlarla süslü uzun elbiseleri vardı. Uzun deri çizmeler giymişlerdi. Her birinin bir davulu vardı, bronz aynaları, ve gariin angon ya da ‘el ikonaları’ diye bilinen, örülerek bir kamçı haline getirilmiş ipekli kumaşlardan yapılma kamçıları vardı. [Kamçı-Şaman için bknz. N.Bilgili - SB]


Ben başkalarıyla birlikte izlerken şamanlar dört yöne eğilip her biri dokuz çentikle [Türkler ve Şamanlarda Dokuz-SB] işaretlenmiş tahta kaşıklarını kımıza (mayalanmış kısrak sütü) daldırdılar. Kımızı havaya kaldırdılar [Kimmer ve İskitler Kımız içerdi, Moğollar MÖ dönemde Akdeniz Havzasında değildi, yani Moğolların kültürüne de Türklerden geçti, Kımız, Geyik Donuna girme bknz.- SB], dua ettiler, göklerin, yerin ve suyun koruyucu ruhlarına armağanlarını sundular. Sonra parmaklarını votkaya daldırarak alkolü dört bir yana sıçrattılar. Tören sırasında ağız armonikası çaldılar. Bayar Odun adında bir kadın şaman davulunu çalmaya başladı, atın dörtnala gidişini andıran bir ritim yakaladı, sonra diğerleri de onu izlediler. Kadın önce yumuşak bir yürüyüş yakaladı, sonra bunu vahşi, sert bir koşuya dönüştürdü. Bu ruhsal yolculuğunun enerjisiyle parlıyordu. Davulunu herkesten daha sert, daha yüksek sesle, daha hızlı çalmaya başladı. ‘Davul at’ının kasnağı o kadar genişti ki, tüm başını içine sokup onu sesinin yankılanacağı bir oda olarak kullanabiliyordu. Bayar şarkı söyler, ruhlarla konuşur ve onları azarlarken geyik derisinden davulu gümbürdüyordu. Çıkardığı sesler kuş cıvıltılarından ıslığa, fısıltıya, çığlıklara, sızlanmalara ve kükremelere kadar değişiyordu, bana büyüleyici ve harika görünmüştü.


Birden titredi ve arkaya doğru devrildi, kol ve bacakları kaskatı, sırtı yay gibiydi. Ailesi bu an için hazır bekliyordu. Onu arkasından tuttular, zıplayarak uzaklaşan dev tahta davulunu yakaladılar. Birkaç dakika sonra yardımcılarından biri canlanması için burnunun dibine ezilmiş ardıç yaprakları tuttu. Sonra başyardımcısı olan kocası davulu alıp çalmaya başladı. Bayar uyandı, silkindi, ayağa kalktı ve davul atını kocasının elinden aldı, göğe doğru yaptığı yolculuğunu tamamladı.


Ben gözlemciydim, benim için bu unutulmaz bir gösteriydi. Kadın şamanların yok sayıldıkları, iftiraya uğradıkları, hatta kayıtlardan silindikleri göz önüne alınırsa özellikle anlamlıydı. Onların ortadan yok olma nedenlerini incelemeden önce, Bayar’ın çalışmalarına bir göz atalım. Öncelikle Bayar Odun kuzey Moğolistan’da, nesillerdir kadın şamanlar çıkardan bir ailedendi ve kadındı. Şamanlığı sık sık avla ilişkilendirilen hayvanları da kapsıyordu, kurtlar, geyikler ve ayılar. Kocası yardımcısıydı, bunun tersi geçerli değildi. Ruhlar dünyasıyla konuşmak için geleneksel formları uyguluyordu: ruh uçuşları ve ruhlar tarafından ele geçirilme. Bazen bu ruhsal varlıkları kendi bedenine çağırsa da kendisi de onu başka dünyalara götüren ruhsal yolculuklara çıkıyordu.






KANITLARI İSTEYEREK YANLIŞ YORUMLAMAK


Kuzey Asya genellikle şamanizmin anayurdu olarak bilinir, günlükler, anılar, biyografiler ve etnografik bilgiler kadınların bu bölgede şamanlar olarak büyük, hatta erkeklerden daha büyük bir güce sahip olduğunu gösterir. Sibirya’daki Altay göçebeleri arasında örneğin, İ.Ö. 4 -6 yüzyıllar arasında tek şamanlar kadınlardı. İncelikle işlenmiş elbiseleriyle Ölüler Ülkesinin Yolu’nu koruyan yaşlı kadınların ruhlarını temsil ederlerdi. Bu antik kocakarıların tüm şamanların ataları olduğu sanılır.


Belgesel kayıtlar 11. yüzyılda Türki ve Moğol halkları arasında erkek ve kadın şamanlara ilişkin bölük pörçük raporlarla yeniden başlar. Daha anlaşılır bilgiler 13. yüzyılda Cengiz Han’ın tahta çıkarak Moğol İmparatorluğu’nun kurulduğu döneme rastlar. 16. yüzyılda, Yakut, Evenki ve Moğol toplumlarındaki şamanların giysilerine ilişkin ayrıntılı betimlemeler vardır, her iki cins de ritüelleri esnasında kadın giysileri giyer, saçlarını açık ve uzun bırakır, kadın mücevherleri takar. Tunguslar üzerine yaptığı çarpıcı çalışmasında, yirminci yüzyılın başlarında, Rus antropolog Sergei Shirokogoroff şamanlar arasında kadınların da erkekler kadar yaygın olduğundan söz etmiştir. ‘Tüm Tungus dillerinde şaman sözcüğü erkekler kadar kadınlar için de, ruhlara hükmeden, onları iradesiyle kendi bedenine çağıran, kendi çıkarları ve özellikle de ruhlar nedeniyle ıstırap çekenler için ruhlar üzerindeki gücünü kulllanan kimse anlamına gelir.’ [ Şaman kelimesi Ruslar "шаман" vasıtasıyla dünyaya yayılan bir kelimedir, Kam ise Türkçesidir.-SB]


Joseph Campbell de ‘kutup bölgesinde avcılar arasında bugün bile epeyce kadın şaman olduğunu ve son derece saygı gördüklerini’ yazmıştır. Yirminci yüzyılın başlarında başka antropologlar, özellikle karı-koca ekip halinde çalışan Maria ve Waldemar Jochelson, Sibirya’daki Yukaghir, Koryak, Itel’men ve Chucki kabilelerinin üyeleriyle görüştükten sonra benzer sonuçlara varmışlardır.


Hakasya Kamlarından
A Female Shaman from Khakassia (Turkish People)



Şamanizm hakkındaki en etkileyici yazarlardan biri din tarihi yazarı Mircea Eliade’dir. Shamanism: Archaic Technique of Ectasy (Şamanizm: Coşkunun Arkaik Tekniği-1964) adlı eserinde konuya geniş bir açıdan bakar, bu nedenle bu yapıt çok okunmuştur... Ama Eliade’nin çalışmasında önemli sınırlamalar vardır, bunların arasında, yaşamış hiçbir şamanla karşılaşmamış olması ve araştırmalarını basılı kaynaklara dayandırması sayılabilir. Buna karşın, Sibirya’daki kadın şamanlar hakkındaki yazılı tarihi kayıtlara bakacak olursak, tanımladığı şamanların çoğunun erkek olması şaşırtıcıdır. Aslında Eliade kadınların şamanik statüsünü reddetmek için biraz yolundan sapmıştır. Şili’deki Mapuche kabilesinden kadın şamanlardan bilinçli olarak ‘cadılar’ diye söz etmiştir. Onları başkalarına saldıran ve bedenlerine yaralayıcı nesneler sokan kötü insanlar olarak tanımlamıştır. Kore’de kadın şamanların daha önceki üstünlüğünü ‘geleneksel şamanizmin
bozunması’ olarak tanımlamıştır. Çinli kadın şamanları ‘gelişmemiş tipte kişilerce ele geçirilmiş’ olarak tanımlamıştır.


Mapucheli Kadın Kam



Alıntılar yaptığı yazarlardan biri Jan Jacob Marie de Groot’tur. O zamanlar Çin’de din konusunda en otorite sahibi kaynaklardan biri olan de Groot, kadın şamanların Çin’de şamanizmin ilk dönemlerinde üstün konumda olduklarını ve büyük şifacılar sayıldıklarını söylemiştir. Eliade’nin kadın şamanları bu biçimde dikkate almaması Japonya’ya kadar uzanır. Kadınların gerçekleştirdiği ritüelleri ‘bir hayalet tarafından ele geçirilme tekniği’ diye adlandırarak küçümser. Şamanlardan spritüalistler gibi söz eder. Yine de dağa çağdaş bilginin yanı sıra kullandığı ilk kaynak Japonya’daki ilk ve en güçlü şamanların kadınlar olduklarını ortaya koyar. Büyük kadın samanlar (miko) ilahi varlık-Jar tarafından ele geçirilmişlerdir. Dördüncü ve onuncu yüzyıllar arasında önemli ritüelleri gerçekleştirip politik roller oynarlar. Ancak daha sonra, Budizmin etkisi işin içine girince miko’lar politik statülerini kaybetmiş ve ‘folk’ kültürünün bir parçası olmuşlardır. Eliade’ın şamanizm üzerine çalışmaları doğru olmasalar bile yaşadığı ve çalıştığı dönem açısından o kadar inandırıcıdır ki, kitabın orijinali 1951 yılında Fransa’da basılmıştır o sırada son derece anti-feminist olan psikoanalitik hareket gündemdedir, kadınları son derece önemli dini rollerden silip atması kırk yıl sonrasına kadar fark edilmemiştir bile. ...


Kadınların rolleri hakkındaki ortak yargıların dilleri ve tercümeleri kadın şamanların tarihini karanlıkta bırakmıştır. Etnograflar pek çok kez tanımladıktan kişinin cinsiyetine göre şaman sözcüğüne farklı anlamlar vermişlerdir. Avustralya’da yerli dilinde kadınlar için kullanılan putari terimi ‘büyücü-doktor’ olarak çevrilmiştir. Özel ve genellikle de kötücül güçleri otan yaşlı bir erkek anlamına gelir. Ancak 1980’lerde Catherine ve Robert Bemdt ebelik yapan kadınlara da putari dendiğini keşfetmişlerdir. 1990’larda Diane Bell kadın putari’lerin de erkekler gibi bitki uzmanı ve şamanik güçleri otan şifacılar olduğunu keşfetmiştir. Güney Amerika’da, Amazon bölgesinde çalışan etnograf Norman Whitten Quicha dilindeki yachaj sözcüğünü (‘bilen kişi’ anlamına gelir) erkeklerden söz ederken ‘güçlü şaman’, kadınlardan söz ederken de ‘baş çömlekçi’ olarak kullanmıştır. Bu basit görünen tercümeyle kadınlardan manevi rollerini almış, onlara ayrılıkçı bir dişi rol vermiştir.


İronik biçimde pek çok şamanik geleneklerde gerçekten de öncelikle kadınların yürüdüğü, maneviyatta zanaatkârlık arasında köprü otan bir yol vardır. Batı-orta Meksika’da dişil tinsel disiplin iğ eğirmeyi öğrenmek üzerine odaklanır. Bu yeni tasarımlar yaratarak ruhların dünyasına ulaşabilme anlamına gelir. Bu yol eril şamanik uygulamalara paralel ilerler ve o şekilde kaynaşır ki, iğ eğirmekte gerçekten uzman olan kadın aynı zamanda şamandır da. 


Huicol şamanizmi aile içinde aktarılır. İyi tanınan bir Huicol şifacısı olan Romon Medina Silva örneğinde, annesi, kız kardeşi ve karısı da şamandırlar ama pek hatırlanmazlar. Ramon’un annesi ona tarih, kuşlar hakkında bilgiler ve efsaneler öğretmiştir. Manevi dünya için şarkı döngüleri ve esoterik aynntılar öğretmiştir. Ramon’un karısı Gudalupe dela Cruz Rıos da eğitimli bir şamandır. Yaşamı boyunca kocasına şifa vermekte yardım etmiş, 1971’de öldürülene dek, bağımsız bir şifacı, şarkıcı, ailenin lideri olmuştur. Ramon’un peyote-esinli masalsı resimleri pek çok yerde sergilenmiş ama Guadalupe’ninkiler genellikle ihmal edilmiştir. Pek çok yazar Ramon’dan uzun alıntılar yapmışlardır, Guadalupe’nin sözel bilgeliği ve şifa gücüyse hiçbir zaman yayınlanmamıştır.


Brezilya ve Paraguay’daki Guarani yerlileri arasında erkek şamanlar kadar çok kadın şaman olmasına karşın onlar da ihmal edilmiştir. Şaman Tupa Nevangayu yakın geçmişte üç erkek çalışma arkadaşıyla birlikte bir kitap için söyleşi yaparken karısının da şamanik bir şifacı ve ‘söyleyecek önemli şeyleri olduğu’ konusunda ısrar etmiştir. Ancak kadına tam bir söyleşi değil de, kısa bir söz hakkı verilmiştir. Peki ya içindekiler bölümünde adı nasıl geçmişti? ‘Bir şamanın karısı.’


Yine yakın geçmişte İtalyan bir akademisyen Nepalli Chepanglar arasında pek çok güçlü kadın şaman olduğunu keşfetmiştir, oysa daha önceki çalışmalarda varlıkları inkâr edilirdi. Bu kadınlardan biri, Krishora, dokuz köyde manevi rehber olarak çalışmıştır. Özel bir görevi de genç kadın ve erkeklerin şamanizme inisiasyonunu sağlamaktır. Ancak kocası ve yeğenleri de şaman olduğu için, önceki araştırmalarda bu hayati rolü ihmal edilmiştir.


Şamanların deneyimlediği yaşam enerjisi duman ya da elektrik kadar özgürce hareket eder, döner, kıvrılır, kayar, benedlerin arasından atlar ve içlerine girer. Böylelikle aynı şaman hem ruh tarafından ele geçirilir hem de ruh uçuşuna katılır. Yine de bazı yazarlar bu ikisi arasında ayrım yapmakta ısrar etmiş, ve bu yetenekleri cinsiyete göre ayırmışlardır.


Biri de psikoanalist Geza Röheim’dir, Mircea Eliade’yi yakından etkilemiştir. Macar şamanla ya da taltos’la tartışmasında terimi ‘erkek büyücü’ olarak çevirmiştir. Roheim aslında iki kadın taltoses’den söz etse de, o bu son derece açık çelişkiyi onların ‘cadılar’ olduğunu ya da ‘yalnızca şifacı gibi davrandıklannı’ söyleyerek gözardı etmiştir. Böyle olması pek mümkün değildir: Macar şamanlar hakkında ilk yayınlanan gözlemlerde tâltoses’lerin kadın da erkek de olabildiği kayıtlıdır. Ayrıca yerel sözlü geleneğe göre Rasdi adındaki ilk şaman kadındır. Ayrıca arkeologlar bugünkü Macaristan’da pek çok erken dönem kadın mezarları bulmuşlardır ve bunların içinde şamanik malzeme vardır.


Ancak bu olgular Roheim’in şamanik ‘coşku halinde ruh uçuşu’nun fallik doğasıyla ilgili Freudiyen kuramına pek oturmaz. Ondan alıntılamak gerekirse: ‘Uçma düşü bir ereksiyon düşüdür (ve) bu düşlerde beden penisi temsil eder. Varsayımsal sonucumuz uçuş düşünün şamanizmin çekirdeği olduğudur.’ Roheim’in bu şekilde yönlendirmesiyle, Eliade şamanizmi yalnızca aşkın değil, aynı zamanda da fallik bulduğu ‘ruh uçuşu’yla sınırlandırmıştır. Bunu içkin bulup, gerçekten şaman olmadıklarını hissettiği kadınlara yakıştırdığı ‘ele geçirilme’den ayırmıştır. Aralarında Essie Parrish ve nineminde bulunduğu kadın şamanlar bu çarpıcı ikiliği duysalardı, eminim şok geçirirlerdi.


Eliade’ye göre ele geçirilmede ruhlar üzerinde kontrol yoktur, şamanizm de kontrol gerektirir, o zaman ele geçirilme şamanizmin meşru bir uygulaması değildir. Kontrol eksikliği de ‘karakteri gereği dişil’ olarak tanımlanır -kadınların dikkati çekmek ve sosyal prestij kazanmak için kullandıktan bir araç. Amerikalı Antropolog Michael Harner da trans medyumluğunu ya da şimdilerde ‘kanal olma’ diye adlandırılan şeyi ‘birinin bedenine giren ruh üzerinde kontrolün olmaması’ biçiminde tanımlayarak Eliade’nin düşüncelerine katkıda bulunmuştur.


İroniktir ama, bazı feminist kadın yazarlar da erkek şamanların coşku halinde beden dışı ruh yolculuklarına çıktıkları, kadın medyumların yabancı ruhlarca ele geçirildiği düşüncesini benimsemişlerdir. Susan Sered bu nokta dışında mükemmel olan Priestess, Mother, Sacred Sister: Religions Dominated by Women (1994) adlı kitabında ruh uçuşlarını erkeklere özgü bir macera olarak tanımlamıştır. ‘Kadın-baskın dinler’ olarak tanımladığı sistemlerdeki uzmanların coşku halinde ruh uçuşu yerine ele geçirilmeyi yeğledikleri savını ortaya atmıştır. Düşünceleri coşku halinin kadınlar ve erkekler tarafından deneyimlenmesinde cinsiyete bağlı bir ayin olduğunu varsayıyordu. Onun özlükçü şemasına göre kişinin bedenini terk ettiği saf eril bir kutup ve bedenini paylaştığı saf dişil bir kutup vardı.


Gerçek durum çok daha karmaşıktır. Kuzeydoğu Asya’da beden dışı uçuşların dişil, ele geçirilmenin erkek kabul edildiği kültürler vardır. Sumatra’da, Rejang’lar arasında, genç ve doğurgan kadınlar atalarının ruhlar dünyasına yolculuk yaparlarken genç erkekler ruhlarca ele geçirilerek medyum görevi görür. Olgun erkekler ve kadınlar ele geçirilmeyle ruh yolculuğunu bir raya getirebilirler. Yıllarca pratik yaptıktan sonra, hayali olarak cinsler arasında biçim değiştirmeyi öğrenebilirler. 


Eliade’ın kadın şamanları önemsemeyen bu yaklaşımı ne yazık ki onun tersine yaşayan şamanlarla karşılaşmış olan akademisyenleri de etkiledi. Aralarında 1950’lerin sonu,1960’lann başında, Shoshoniler arasında arazi çalışmaları yürüten İsveçli dinler tarihi uzmanı Âke Hutkrantz da vardır. Wyoming’de karşılaştığı ‘büyücü’yü belgelerken, ‘menapoz dönemini geçmiş kadın büyücüler de vardır ama sayıları azdır ve erkek çalışma arkadaştan kadar güçlü değillerdir,’ diye yazmıştır. Sonra bu önermesini başka kabilelerden söz ederken genelleştirmiştir. Yazdığına göre ‘Puget Sound’da (ve muhtemelen her yerde) kadın şamanlara az rastlanır ve güçleri erkeklerinki kadar değildir.’ Ona kalırsa, ‘Eskimolar arasında bazı kadınlar arada bir şaman olarak performans gösterir, ama bu ancak aynı sihirli etkileri sağlayan erkek çalışma arkadaşları bulunamadığında’ olur. Bu vakaların ikisi için de söyledikleri kendi ‘ben dedim oldu’ tavrının ötesine gitmez.


Hultkrantz’ın kaynaklarını düşününce, önermelerinde tutarlılık olmadığını görüyorum. Aynı yörelerde çalışan etnograflar güçlü kadın ve erkek şifa şamanlarının eşit oranda olduğunu gördüler: yıllarca Puget Sound yerlileri arasında yaşayan bir misyoner Klallam kabilesinde önde gelen kadın şamanlar olduğunu not etti, ayrıca tüm kuzeybatı kıyılarında görme gücünün doğumda, erkeklerden çok kadınlara verildiğini ekledi. 


Haida kabilesinden kadın şamanlar hakkında 17. yüzyıla kadar giden şaşırtıcı kayıtlı malzeme vardır elimizde. Bir düzine kadar şist yontuda kadınlar şamanik giysiler içinde seanslar gerçekleştirirler. Bir ilüstrasyon şaman giysileri içindeki bir kadını önden ve arkadan gösterir .  Sağ çenesinde önemli kabilelerin üyelerine ait tüy dövmeler ve alt dudağının içine yerleştirilmiş bir labret vardır, önlüğü ve uzun pelerininin üzerinde kabilesine ait güçlü hayvanların stilize resmedilmiş yüzleri yer alır. Her iki elinde de içi çakıltaşlarıyla dolu, şahlandığında ses çıkartan bir tür çıngırak tutar.


Kuzey Kutbu yöresi kâşifi ve etnograf Vilhjalmur Stefansson bildiği bazı büyüt Inuit şamanlarının kadın olduğunu kaydetmiştir. Başka akademisyenler de kadın şamanların erkeklerden daha farklı bir performans sergilediklerini ama benzer sosyal statüye, prestij ve güce sahip olduklarını not etmişlerdir. Danimarkalı akademisyen Therkel Mathiassen bütün üst düzey Inuit erkek ve kadınlarının şaman olduğunu belirtmiştir. Yayınlanmış kaynakları olan yeni bir çalışma da ‘Bir tür cinsiyet eşitliği’nden söz eder, ‘kadınlar dini küreye erişmekte erkeklerle eşittirler.’


Ama ne olursa olsun Eliades ne fikirlerini değiştirir ne de tutumunu. 1994 kadar yakın bir tarihte bile, din tarihi uzmanı Robert Torrance kuzey Kaliforniya’da kadın şamanların çalışmalarını gözardı etmiştir. Kadınların bu şamanik uygulamalarının erkeklerinkilerden daha önemsiz ve güçsüz olduğunu iddia etmiştir. Biyografileri ve kadın şaman çizimlerini görmezden gelerek ya da yeni arazi çalışmaları yapmayarak dişil geleneği ‘edilgen şamanizm’ diye etiketleyerek küçümsemiştir. Bunu ‘statik, kapalı ve kendini tekrarlayan bir din’ olarak tanımlamıştır, aşkın bir araştırma söz konusu bile değildir.



Amerika Yerlilerinden Kadın Kam



ŞAMANİZMİN YENİDEN HAYAT BULMASI


Sibirya ve Orta Asya’da yerel şamanizm formlarının yeniden hayat bulması Sovyetler Birliği’nde perestroika ile başladı. Yetmiş yıldan fazla süren baskı döneminde halk içinde davul çalmaya ya da kehânette bulunmaya cesaret eden şamanlar tutuklanmış, davulları tahrip edilmiş, dilleri kesilmişti; ya gulaglara gönderilmişler ya da öldürülmüşlerdi. Bu korkunç uygulamalar şamanizmin kalıtsal aktarımını neredeyse olanaksız kılmıştı. Ancak Türki ve Kafkas halkların nesillerdir uyguladığı alternatif bir manevi şamanik form şamanizmin yaşamasına olanak verdi. Bu yolu izleyen şamanlar şifa bilgisini doğrudan Yerin, Suyun ve Göğün  ruhlarından alırlardı.


Tuva Cumhuriyeti’nde yaşayan Türki halk Komünist çağda da gözümüzün gördüğü Mavi Gök’ün arkasında yer alan Beyaz ve Kara Göklere ibadet etmeye devam ettiler. Göğe bu saygı Targyn-Kara [Targyn; "Er Targın"daki gibi - SB] adında bir kadın şamanın ettiği duada son derece güzel tanımlanır:



Targyn-Kara'yım ben
Göğe taparım
Senin için çam tütsümü yakarım.
Beyaz Göğümü takdis eder
Halkımı mutlu ve zengin kılarım.
Kara Göğümü takdis eder
Halkımı güvende ve gururlu kılarım.




Sovyet baskısı ortadan kalkar kalkmaz şifacı ve tören liderleri olarak inisiasyonunu almış düzinelerce şaman halkın arasına karıştı. 1987 yılında, Nadia Stepanova yıllardır gizlice şamanik uygulamalarını sürdürdüğünü itiraf eden ilk Buryatlı şaman oldu. Öbür samanlarla bir araya gelerek devletin işlettiği tiyatrolarda kitlesel şifa verme ve kutsama törenleri düzenledi. 1992 yılında uygulamalarını yürüten pek çok şamanla bir araya gelerek Khese Khengereg Şamanlar Derneği’nin kurucu başkanı oldu.


1992 yılında Sovyetler Birliği’nin çöküşünden sonra, Sibirya ve Orta Asya’daki pek çok şaman uygulamalarını halka açtılar. Georgetown Üniversitesi’nden çalışma arkadaşım Marjorie Balzer o sıralarda Sakhâ Cumhuriyeti’nde [an other Turkish People-SB] sürdürdüğü antropolojik araştırmaları sırasında şamanizmin yıllardır süren baskıcı Sovyet yönetimine karşı zembereğinden boşalmış gibi nasıl ortaya fırladığını gözlemledi. ‘Shamanism as Religion: Genesis, Reconstruction and Tradition’ adlı, Yakutsk [Saha/Saka] Bilim Akademisi’nde verilen bir konferansta yıldızın babası ünlü bir şaman olan Sovyetler Birliği’nde eğitim görmüş bir kadın cerrah olduğunu gördü.


Aleksandra bir çocukken sekiz kardeşiyle birlikte ‘şaman-şarlatanın çocukları’ diye çağırılırmış. Bu yüzden şifa potensiyeli gördüğü tek çocuğu olan kızı Aleksandra’yı yasaların elinden kurtarmak isteyen babası onu modem tıp eğitimi görmeye ikna etmiş. Böyle yaparak kızının Sakhâ geleneksel şamanik şifa yöntemleriyle Avrupa tekniklerinin en iyi yanlarını bir araya getireceğini düşünmüş. Sorumluluk sahibi kızı tıbbiyeye giderek Komünist Parti’ye üye olmuş. Babası ölüp de onun şamanik davulu ve kostümünü miras alınca birden onun manevi iyileştirme becerisi konusunda derin bir anlayış geliştirmiş. Bunun sonucunda Yakust’ta bir folk tıbbı merkezi açmış. Kliniğinde başka doktor ve hemşirelerle birlikte şamanik yöntemlerle hastalarını iyileştirmeye başlamış. Kliniklerini açar açmaz kent ya da kırsal kökenli, %80’i Sakhâ halkından oluşan ve şamanik uygulamaların bazı yanlarının etkili bir şifa yöntemi olduğuna inanan geniş bir müşteri kitleleri olmuş.


Daha başka pek çok Sovyet sonrası topluluklarda yerel halk sağlığı yönetimlerinin lisans verdiği bu tür folk tıbbı uygulayan merkezler vardır. Kazakistan’ın başkenti Alma Ata’da 1992 yılında böyle bir klinik açılmıştır. 2002 yılında bu merkezde çalışan, manevi ve elle iyileştirme teknikleri uygulayan otuz Kazak şaman [an other Turkish people-SB] çalışmaktaydı. Bunlardan yirmisi kadındı. 1992 yılında Düngür Federasyonu ya da Tuva Şamanları Derneği’nce Rusya Cumhuriyeti’nde böyle bir tıp merkezi açıldı. Ünlü bir kadın şamanın torunu olan etnograf Kenin-Lopsan Mongush Borahovich merkezin kurucu başkanıdır. Yirmi sekizi kadın olan kırk şaman kayıt yaptırmıştır. Tüm yeni şamanları sınavdan geçirerek bir zamanlar Komünist Parti’nin üyelik kartlarının konulduğuna benzer kırmızı kösele kutularda sertifikalarını vermiştir. Sertifikalı şaman sayısı yüze yaklaştığında Geleneksel-Olmayan Tıp Merkezi kurularak Lenin Caddesi 41 numaradaki devlet hastanesinin tam karşısında kapılarını açmıştır. Merkezin başında Ala Sergeevna Chunan vardır, Sovyetler Birliği’nde eğitim görmüş bir jinekolog ve alternatif şifacıdır. Kliniğindeki her odanın kapısının üzerinde şifacının adını ve şamanın soy ağacındaki neslinin numarasını bildiren bir tabela vardır. Bugün klinikte çalışanların çoğu kadındır.


Kafkasya’da bugün müşterilerini iyileştiren küçük bir eğitimli şaman grubu vardır, Tatiana Kobezhikova böyle bir şamandır. Arkeoloji doktorası sahibidir ve şamanik ruh geri çağrımı üzerine araştırma yapmıştır. Çalışmaları kişiliğin kayıp kısımlarının bulunmasını içerir, müşterisinin bedenine masaj yapar ve bu kayıp kısmı içeri geri üfler. Ergenlik çağında bile insanların çevresindeki auraları görüp neler olacağını kestirebilirmiş. Ailesi bu yeteneklerini bir kenara bırakması konusunda ikna etmeye çalışmışlarsa da Tatiana ısrarcı olmuş. Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra, şamanizm eğitimi almak için önce Tuva sonra da Moğolistan’a gitmiş. Moğolistan’da şamanlığı ailelerinden devralan bir grup tarafından eğitilmiş. Bugün ziyaretçilere Kafkasya’daki arkeolojik bölgeleri gezdirerek zamanını geçiriyor. Müşterileri toprağın kutsal enerjisini hissetmeye başladıkları zaman onları ekolojik farkındalıklarıyla kişisel büyümelerini bir araya getirebileceği ritüeller geliştirmeye cesaretlendiriyor.


Komünizmin Maoizm diye bilinen Çin versiyonu da şamanların ve törenlerinin sonunu getirmek için elinden geleni yaptıysa da, bu geniş toprakların bazı bölgelerinde kalıtsal şamanlık fazla zarar görmeden yaşadı. Bu ülkenin ‘çıplak ayaklı doktor’sisteminde şamanlar folk doktorları olarak resmi görevler yürüttükleri için mümkün oldu. Bu bireyler gerçek kişiliklerini hiçbir zaman açıklamadılarsa da, şamanik yöntemlerle şifa dağıtmaya devam ettiler ve müşterileri güçlerine inandı. Son zamanlarda Mançurya ve Xingjian’da [Sincan-East Turkestan, an other Turkish people-SB], şamanlığı ailelerinden devralanlar atalarının binlerce yıldır yaptığı gibi toplum üyelerinin bir araya geldiği geniş toplantıları ve aile arasında düzenlenen küçük şifa törenlerini yönettiler.


Komünizm sonrası toplumlarda şamanlar yalnızca şifa dağıtıcılar olarak yaşamakla kalmadı, kültürel ve dini bir olgu olarak da yeniden hayat buldu. Bunu sağlayan Rusya ve Moğolistan’da kültürel canlanma hareketlerini yaratan sanatçı ve entelektüellerin çalışmalarıdır. Sakhâ Cumhuriyeti’nde Kut-Sür diye bilinen bir organizasyon (‘bilinçli ruh’, ‘yüreğin gözü’, ‘sezgi’ anlamlarına gelen bir sözcüktür) [Kut means Holy in Turkish-SB] bir grup yazar, film yönetmeni, tarihçi, antropolog, biyolog ve doktor tarafından kuruldu. Şamanizmi halklarına ait eski bir bilgelik türü olarak araştırmaya başladılar ve sömürge sonrası dünyada etnik kimliklerini anlamalarına ve yeniden inşa etmelerine yardımcı olabilecek bir araç olarak gördüler.


Negdsen Hudelguun ya da Birleşik Hareket diye bilinen benzer bir kültürel hareket de aynı dönemde (1995-96) Moğolistan’daki entelektüellerce kuruldu. Liderleri Gorgorjav Boshigt kendi görüşlerini bölgeye dayatan sömürgeci güçlerin (Rusya ve Çin) felsefesini ve ekonomik düzenini izlemektense, halkının geleceklerine model olarak kendi tarihi geleneklerinin derinliklerini araştırmasını savundu. Birleşik Hareket’in başlıca çalışması Moğol toplumunda sürmekte olan sosyal, politik ve dini reformlara şamanik ilke ve uygulamaların uyarlanmasıdır.


Beşinci Uluslararası Şamanik Araştırmalar Konferansında Buryatlı şaman Nadia Stepanova ile Ulaanbaatar’da konuştuğumda Sovyetlerin şamanizme karşı yürüttükleri kampanyanın şifa veren şamanların sesini kesmekte pek etkili olamadığını, ama geleneksel kabile ritüellerini ciddi biçimde kesintiye uğrattığını söyledi. Bunun sonucu olarak da hafızalarındaki dua, şarkı ve ritüel dağarcıklarını birbiriyle karşılaştırmak, Sovyetler öncesinin şamanik törenlerini mümkün olabildiğince yeniden inşa etmek tüm şamanların göreviydi. Konferans süresince Buryatlı ve Moğol şamanları dağların, tepelerin, ırmakların, ormanların, göllerin ve adaların ruhları olan On Üç Kuzey Tanrısı hakkında bildikleri ritüelleri birbirleriyle paylaşmaya yüreklendirdi. Ayrıca bana günün birinde şamanizmin resmi bir din olarak tanınmasının bir yolunu bulabilmeyi umduğunu da söyledi.


Tüm Sibirya’dia şamanlar ağaçlara ibadet eder ve gökle yerin birbirine değdiği noktanın arzın merkezi olduğuna inanır. Bazen ağaçlar -özellikle de iri, tuhaf biçimli ya da umulmadık yerlerde yetişmiş olanlar- içlerinde vaşavan ruhu onurlandırmak için dallarına bağlanan kurdeleler, içi tütün ve başka armağanlarla dolu keselerle ödüllendirir. Tapsy Irmağı üzerindeki dik bir yarda, bugün şamanlar üç yüz yaşında bir çam ağacına çok hürmet ederler. Köklerinin arasında armağan olarak bırakılmış yiyecek, kumaş parçaları, at tüyü, boncuklar, süt ve breni şişeleri vardır. Kısa süre önce genç bir kız hasta olduğunda, Dygdaa adında_bir_kadın şaman kızı bu kutsal ağacın dibine yatırmış. Böyle yaparak kızı kayıp ruhsal rehberiyle iletişime geçirmiş ve gelecekteki yaşamını orada yüzyıllardır ibadet eden atalarına hizmet etmeye adamış.


Kuzey Moğolistan’da, bugün bile şamanlar klan liderleri tarafından geleneksel yöntemlerle seçilirler. Ulaanbaatar’da Byambadorj Dondog’la söyleşi yaparken bana şamanik kalıtımının on ikinci yüzyıla Cengiz Han’ın annesinin Olkhon klanına [Cengiz Han'ın annesi Börü boyundan gelir, Türk dilini, kültürünü ve ananesini devam ettirmiştir- SB] kadar uzandığını söyler. Kendini klanının liderlerine takdim ettiğinde su ruhlarının şefi uzun, sarı bir yılan şeklinde ona görünmüş. Bu onun büyük bir şaman ya da zaarin olacağını gösteren bir kehânetmiş. 



Kam Kayası - Çaput Bağlama - Olkhon Adası / Bayköl
Shaman Rock - Knotting ribbons ritual- Olkhon Island/ Lake Baikal



1996 yılında Bayar Odun’da dahil birkaç şaman, şamanların eğitimini ve şifa uygulamalarını Moğolistan Şamanları Golomi Merkezi diye bir organizasyon kurmuş. Moğolca’da golomi sözcüğü çadırın ortasındaki ateş demektir, organizasyon şamanizmi Moğol ulusunun merkezindeki ateş olarak görür. Evin ortasında ısıtan, besleyen ve aileyi bir arada tutan dişil ateş gibi şamanizmin ruhu da yanmaya devam etmelidir. [ek: Od Ana-Hestia - SB]




ŞAMANİZMİN YENİDEN YAŞAM BULMASI


Batı Avrupa’da, Avusturalya ve Kuzey Amerika’da Şamanizm arkeolojik, antropolojik ve tarihi kayıtlardan kurulmuştur. Kayıp şamanik gelenekleri yeniden inşa etmeye yönelik ilgi Batı toplumunun din, tıp ve psikoterapide son derece maddileşmesiyle bir arada ele alınmış ve bunları ya tümden terk etmek ya da daha manevi bir yöne doğru açılmak üzerinde durulmuştur. 


Kuzey Amerika’da kelt mirasına sahip pek çok kişi kiliselerini terk ederek Hıristiyanlık öncesi şamanik geleneklere göre dönmüştür. Bastırılmış maneviyatlarını geri kazanmak için İrlanda’ya giderek ağaçlara, toprağa ve hayvanlara tapınılan şamanik organizasyonlara katılırlar. Oruç tutarak, dans ederek, ağaç kovuklarında ve kaya türbelerde dua ederek kendilerine ve başkalarına şifa verebilmek için bir zamanlar sahip olunan bilginin en azından bir kısmını geri kazanmayı umarlar. Bazıları İskoçya ve Galler’e yolculuk yapar, atalarının kaya mezarlarında düş kuluçkası haçları düzenler.


Ataları Keltler olanlar için şamanizmi geri kazanmak zor bir süreçtir çünkü uzun süre önce Hıristiyan misvonerler şamanizmi neredeyse yok etmiştir. Pek çok yerel Şamanizm fondan ortaçağın başlarında şiddetle bastırılmış olsa da bugün Britanya’da Keltlerin 'Öte Dünya'sı antik 'Periler Dünyası' da dahil insanın tilkilerle ve öbür manevi rehberlerle konuşabildiği bir yerdir. Bu tür karşılaşmalara ve Hıristiyanlık öncesi dini kimliklerine tanımaya niyetli insanlar folklor ve tarihlerindeki şamanik geleneklerle birlikte Bronz çağ şamanizminden kalanları incelemeye başlamışlardır. Çağdaş doğaya temelli şamanik dinler ve şifa gelenekleri arasında Wicca, Tanrıça Maneviyatı, Druidry ve Heathenry sayılabilir.


Wicca ya da modem büyücülük Paleotik çağdan ortaçağa kadar Avrupa şamanizminin yeniden yapılandırılmasını içerir. Tanrılık vasfının kendisini tanrı ve tanrıça arasındaki kutupsallıkla gösterdiğine hürmet edilen bir başlangıç, dinidir. İnananlar dinlerine ‘Şamanik Wicca’, ‘Şamanik Zanaat’ ya da ‘Wicca Şamanizmi’ adını verirler. 1980’lerde Yeni Zelanda’da Kelt mirasına sahip feministler ‘Wiccan’dan çok ‘Cadı’ nitelemesini sembolik bir tavır olarak benimsemişlerdir. Bu kadınlar için cadı ‘bilge kadın’ sözcüğünün eşiydi. Bir cadı olmak odaklı, kadın-merkezli, maddi gerçekliğin enerji döngüleriyle algılandığı bir maneviyatı kabul etmek demektir. Kendi enerjilerini yoğunlaştırıp yönlendirerek çevrelerinde evrenin enerjisini etkileyebileceklerine inanırlar. Ritüellerinde mevsim yıllık dönüşlerini ve bir kadının yaşamındaki adet, menapoz, doğum günleri, çocuk doğumları, emeklilik ve ölüm gibi döngüleri kutlarlar. Tanrıça maneviyatı Wicca’nın bu feminist dalına yakından bağlıdır. Bir milyondan fazla üyesi olan bu sosyal hareket Toprak Ana’nın maneviyatının yeniden ortaya çıkışıyla, kadınların ona ve gezegene yakınlığına adanmıştır.


Formatik aşamalarında hareket Marija Gimbutas [ Çatalhöyük, dolayısıyla Anadolu Anaerkil toplumların vatanıdır. Sami ve Hellen toplumların gelmesiyle Ataerkilliğe geçiş süreci yaşamıştır. MS 431 Efes Konsili ile de Anatanrıça olan Artemis'in yerini Meryemana alarak tamamıyla yok olmuştur. Ayrıca Gimbutas'ın Kurgan teorisi tam bir şaçmalıktır-SB] ve onun Türkiye’deki ünlü kazı alanı Çatalhöyük'deki tanrıça-yönetimle yorumlarına temellenir. Bu hareketi izleyen Starhawk ve diğerleri Gimbutas’ın araştırmalarından ortaya çıkan eleştiri ye yorumları değerlendirerek baba-erkil düzen öncesi ana merkezli toplumlarla. çağdaş feminist ajandalar arasındaki bağı nasıl algıladıklarını açıklarlar. Doğanın ve insan bedeninin Musevi-Hıristiyan ideolojinin talihsiz meşrutiyetiyle domine edildiği tuhaf nosyona (=kavrama) işaret ederek, tanrıça ibadetinin aslında dinlerin en eskisi olduğunu, Paleotik Çağ’a kadar kökenlerinin uzandığını, Şamanizm ve öbür ilksel dinlerle yakından bağlantılı olduğunu iddia ederler. Tanrıça hareketinin liderlerinden biri olan Carol Christ, Hıristiyanlıkta olduğu gibi neredeyse hepsi eril ilahi vasıflar çevresinde düzenlenmiş dini simge sistemlerinin, dişil maneviyatın hiçbir zaman meşrutiyet kazanamayacağı duygusu yarattığını iddia eder.




Barbara Tedlock
ŞAMANIN BEDENİNDEKİ KADIN
Din ve Tıbda Dişiliği Talep Etmek (The Woman in the Shaman's Body)


SB NOT: *
Altta verdiğim kitapta geçen AOYAZUN ile ULUDUN Türkçe'dir; 
AOYAZUN - AYAZUN - AYAZA - Ay ile ilgilidir.
ULUDUN - DUN-KUN/KÜN ya da TUN/TÜN olarak ta Türkçe'dir. Yazara göre verilmiş "ULUDUN" means "Light of the sun" açıklama yanlıştır, ULUKÜN - ULUTÜN, yani ULU GÜNEŞ ya da ULU GÜN anlamındadır. Lakin Barbara Tedlock'un kitabında bahsettiği "Jin hanedanlığından WUBUXİBEN" ile ilgili verdiği tarih ya yanlıştır ya da çeviri de yanlışlık yapılmıştır. Jin hanedanı kurucusu MS 265'ten sonra ve 5.yy arasıdır, "Jin dynasty (1115–1234)=Kin Hanedanı" olarak geçen tarih ise MS'dır. Ki Türkler Çin kültürüne birçok şey bırakmıştır. Ayrıca alttaki kitapta geçen "willow" Türklerde de kutsal olan Söğüt (Tal/Tel) ağacıdır ve Tufan'dan da bahseder....


Evelyn S.Rawski (Hawaii kökenli prof.,Doğu Tarihi ve Dilleri, Harvard Üniversitesi):
"The Jurchen ancestors of the Manchus practiced shamanism by the eleventh century AD. Like other Tungus people, they probably worshiped many deities in the natural world as well as part-human, par-animal ancestral deities. Recent studies of Manchu folklore recited by stroytellers and old shamans in Northeast China reveal the names and characteristics of many of these spirits. The creation story features a "heaven mother", Abka hehe, who symbolizes the good in the world. Stories of her battle with evil in the person of the deaity Yeluli were recited in many parts of the northeast. One legend tells of a goddess named ULUDUN mama, alternatively known as AOYAZUN, who gave birth to all living things and created heaven, earth, mountains, and streams ("ULUDUN" means "Light of the sun"). Another fire god created light and warmth; and the willow gave birth to humankind.

Mancu legends say that originially heaven had no form. Its earliest embodiment was as a pregnant woman shaped like a willow. Manchus revere the willow, which represents fecundity; they say that humans emerged out of the willow, which grows without exhaustion. When ABKA hehe fought with YELULİ, many benevolent deities died. As ABKA hehe tried to flee, YELULİ caught her by her battle skirt, which was made of willow leaves. Some of these leaves broke off and fell to earth, where they gave rise to living creatures. A Fuca shamanic prayer describes how a great flood destroyed all living beings except for one human, who survived by holding on to a willow branch. Fodo mama, or Folifodo mama (Willow mother) is worshiped by many Manchu clans.

Veneration of crows and magpies was also deeply embedded in Jurchen culture. Several Jurchen clans identify the crow as their ancestor, and crows were one of the sacred birds on whom a shaman could call for help. In the Manchu epic about the great shaman WUBUXİBEN MAMA, the CROW was a companion of HEAVEN." (The Last Emperors: A Social History of Qing Imperial Institutions by Evelyn S. Rawski) - The Jurchen were a Tungusic people, and established the Jin Dynasty, whose empire conquered the Northern Song in 1127 AD.










ilgili:



UKOK Platosu'nda bulunan Ak-Alakha Mezarı KADIN ŞAMAN'A aittir.