11 Haziran 2017 Pazar

Truva Savaşı'nın sebebi gerçekten de Helen'in kaçırılışı mı?







Truva filminde kaç kişi Aşil, kaç kişi Hektor’un tarafını tuttu? Sanatçı camiasında popüler olan Amerikalı Brad Pitt’in Aşil’i canlandırması tesadüf müdür? Ya da pek popüler olmayan, Hırvat asıllı Eric Bana’nın Hektor’u canlandırması? Hollywood Etkisi derler buna, bilinç altına işlemek, yani bizi istedikleri yöne çekebiliyorlar; İşgalci Aşil ile Vatanını savunan Hektor, peki hangisi savaşında haklıdır?…


YA Truva Destanı anlatıldığı gibi değilse? 


Herkül Truva kralı Laomedon’u öldürürken, 
Herkül'ün arkasında Hesione , MS 1.-2.yy


Truva savaşının Paris'in Helen'i kaçırmasıyla başladığını anlattılar bize hep. "Namus Savaşı" dediler, Truvalılar haksızdı dediler. Ama biliyorduk ki, bu bir güç savaşıydı, ticaret yolunu ele geçirme savaşıydı, yani sömürgeci bir bilinç yatıyordu altında. Frigyalı diye andıkları Dares’in kitabını bize tanıttılar mı? Hayır. İlyada’nın v.bölüm 9 ila 11. Satırında geçer adı, Troyalıdır, ki Truvalıların müttefiki Kaşkalardan olma ihtimali de vardır. Çünkü, bölge ve şehirler, kitapların yazıldığı dönemdeki adlarıyla kayıtlara geçirilmiştir ve Truva döneminde Frigyalılar henüz tarih sahnesinde değildir. Peki, bu kitap gerçekten var olup sümen altı edildiyse? Çünkü bambaşka bir olayla başlıyor ve Öç almak ve Namus Savaşı vermek Truvalıların hakkı olarak gözüküyor. İlk kanı Akhalar dökmüş, Truva kralı Laomedon'u öldürmüş, Truva’yı yağmalamış ve Laomedon'un kızını kaçırmışlardı! Truvalıları küçük düşürmüşlerdi. Bazıları da bu kitap dikkate değer diyerek te gerçekleri örtbas ediyor. Sebebi de gayet açıktır: Hellen uygarlığınının haklılığını ispat etmek...

İlk elden olan kısa bir eserdir. İlyada'da Truva'da yaşayan Hephaestus rahibi olarak geçer. Kalan parça muhtemelen erken 6.yy Roma döneminden. MS 2.yy da yaşamış olan ve eserlerini yunanca yazan Romalı yazar Aelian, eski bir Yunan versiyonunu kendi kitabında onaylar ve: "Frigyalı Dares’in ilyadası bilgime göre hala mevcut, Homer'den önce yaşadığı söyleniyor ve İlyada'da bahsediliyor” der. Farklı bir açıdan Truva Destanını anlatan Dares’i okuyalım…:



"Dares the Phrygian, whose İliad is to my knowledge still preserved, is also said to have lived before Homer."



Kitabın adı Truva'nın Düşüşü Tarihi -  yazan: Frigyalı Dares 
"Dares the Phyrgian - History of the Fall of Troy " 
İngilizce çevirisi: R.M.Frazer (Jr) , Türkçe çevirisi: Semra Bayraktar
Kitap MÖ 1.yy’da yaşamış Romalı tarihçi Cornelius Nepos’a selamla başlar.


[MEKTUP] Cornelius Nepos, Sallustius Crispus'a selam gönderiyor.

Atina'da yoğun bir şekilde eğitim görürken Frigyalı Dares'in Yunanlılar ile Truvalılar hakkında yazdıklarını buldum. Başlığında da belirttiği gibi bu tarihi Dares yazmıştır. Onu elde etmekten çok memnun oldum ve hemen Latince bir çevirisi yaptım, hiçbir şey eklemedim, hiçbir şey atlamadım ve hiç bir yorumda bulunmadım. Yunanca orjinalinden basitçe, sözcük sözcük tercüme ettim. Böylece okuyucularım tam olarak bu yazılanları, kendilerini yargılayacak, ister Frigyalı Dares olsun, ister Homer olsun, hangisi doğrusunu yazmış. Yunanlıların Truva'ya saldırdığı sırada yaşayan ve savaşan Dares mi? Yoksa, savaş bittikten sonra, çok sonra doğmuş Homer mi? Atinalılar bu konuyu değerlendirdiklerinde, ölümlüler ile tanrıların savaşını tarif ederken, Homer’i delirmiş buldular. Bu kadar yeter, şimdi söz verdiklerime dönelim.


[1]  Peloponnese'de hüküm süren Kral Pelias, Aeson'un kardeşi, Aeson'da Jason'un babasıdır. Jason cesareti ve iyiliği ile biliniyordu. Oradaki herkesi kişisel arkadaşı olarak görüyor, bu nedenle de herkes onu seviyordu. Kral Pelias, Jason'ın herkesin gözünde popüler olduğunu görünce, bazılarının kendisine zarar vermesinden veya krallığından sürülmesinden korktu. Bu yüzden Jason'a, Colchis'de onun kahramanlığına layık bir şey olduğunu söyledi: bir Koçun altın postu. Eğer Jason onu getirebilirse, ona krallığının kontrolünü verecekti.

Bunu duyan erkeklerin en cesuru Jason dünyayı görmek arzusuyla, Kolchis'ten altın postu getirerek şanına şan katmak umuduyla, krala gitmek istediğini söyledi. Ancak bununla birlikte malzemelere ve yoldaşlara ihtiyacı vardı.

Kral Pelias, zanaatkar mimar Argus'a gelmesini emretti ve Jason'un anlatımlarına göre, yapabileceği en güzel gemiyi inşa etmesini söyledi. Böylece Hellas'ta söylentiler dolaşmaya başladı; Bir gemi inşa ediyorlardı ve Jason altın postu getirmek için Colchis'e gidecekti. Arkadaşlar ve tanıdıklar onunla birlikte gitmek için söz verdi. Jason onlara minnettardı ve onlara yelken açmaya hazır olmalarını söyledi. Gemi bitip de yelken açma vakti geldiğinde, onlara bir not gönderdi; onunla gitmeye söz verenler hemen Argo adı verilen gemide toplandı. Kral Pelias, gerekli malzemelerin siparişini verip istiflenmesini söyledikten sonra Jason'a ve cesaretlerini gösterip onunla birlikte gidenlere öğüt verdi. Yapmalılar, dedi, görevlerini yerine getirmeliler, çünkü bu yolculuk şüphesiz ki Hellas'ı ve kendilerini yüceltecekti.

(Burada Jason'la beraber olanları anlatmak bizim işimiz değildir. Herhangi birisi bunu bilmek istiyorsa, Orpheus’un Argonautica'sını okumalı)



Argus gemiyi inşa ederken


[2] Jason Frigya'ya geldiğinde, Simois Nehri (Karamenderes’in bir kolu Dümrek Çayı-SB) limanına demirledi ve herkes kıyıya çıktı. Acil haber Kral Laomedon'a getirildi; yabancı bir gemi beklenmedik bir şekilde Simois limanına girmişti ve içinde Hellas'tan birçok genç erkek vardı. Bunu duyan kral rahatsız oldu. Kıyıya ayak basacak olan Hellenlerin, kamunun refahını tehlikeye atacağını düşünerek, Hellenler için limana sözlerini gönderdi; sınırlarından ayrılacaklardı, eğer itaat etmeyi red ederlerse onları zorla çıkaracaktı.

Laomedon'un onlara barbar-kaba bir şekilde davranışı Jason ve beraberinde gelenleri derinden üzdü, ona zarar vermemişlerdi. Bununla birlikte ona karşı gelmekten de korkuyorlardı. Savaşa hazır değillerdi ve barbarların büyük güçleri tarafından kesinlikle ezilebilirlerdi. Böylece, yeniden başlamak için, Frigya'dan ayrıldılar ve Colchis'e doğru yola çıktılar. Postu çalıp anavatanlarına geri döndüler.


[3] Jasonla beraber Colchis'e gidenler ve Laomedon'un ona hakaretli davranışı yüzünden Herkül derin üzüntü içindeydi. Sparta'ya gitti ve Castor ile Pollux'u çağırdı, Laomedon'a karşı intikam almak için yardımlarını istedi. Yardımlarını vaat ettikleri taktirde, birçok kişi takip ederdi. Castor ve Pollux onun istediği her şeyi yapmak için söz verdi. Onlarla birlikte yola çıktı ve Salamis'e gitti. Orada Telamon'u ziyaret etti, o ve halkının kötü muameleden dolayı çekti acı yüzünden Truva'ya karşı yapılacak olan sefer için ona katılmasını istedi. Telamon, Herakles'in istediği şeyi yapmak için hazır olduğuna dair söz verdi. Salamis'ten Phthia'ya doğru yola çıktı. Orada Peleus'tan Truva seferine katılmasını istedi. Peleus gitmeye söz verdi. Sonra Nestor'u ziyaret etmek için Pylos'a gitti. Nestor neden geldiğini sorduğunda, Herkül yanıtladı; intikam arayışında olduğunu ve Frigya'ya karşı orduya liderlik ettiğini söyledi. Nestor ona övgüde bulundu ve yardım etmeye söz verdi.
Herkül herkesin desteğini aldığını bilerek gemileri hazırladı ve ordusunu topladı. Yelken açmak için doğru zaman geldiğinde, sorduğu kişilere mektup gönderdi ve onlara tam güçle gelmelerini söyledi. Onların gelmesiyle, hepsi beraber Frigya'ya (yani Truva’ya-SB) doğru yelken açtı. Sigeum'a gece vardılar. 


Ülkeye girmek için Herkül, Telamon ve Peleus orduya liderlik yaparken, Castor, Pollux ve Nestor'u gemileri korumaları için geride bıraktı. Hellen filosunun Sigeum'a (Biga yarımadası-SB) yanaştığı haberi kral Laomedon'a getirildiğinde, süvarinin komutasını kendisi aldı ve kıyıya giderek düşmanlığını gösterdi. Fakat Herkül, Truva'ya gittiğinde şehrin masum sakinlerini kuşatmaya başlamıştı. Laomedon evde olan biteni öğrenince aceleyle hemen dönmeye çalıştı. Ama Hellenler yoluna çıktı ve Herkül onu öldürdü. Telamon, Truva'ya ilk giren kişi olma yolunda kahramanlığını kanıtladı, bu nedenle Herkül ona Kral Laomedon'un kızı Hesione'yi ödül olarak verdi. Söylemek gereksiz ama, Laomedon'la birlikte olan herkes öldürüldü. Bu sırada Priam Frigya'daydı, babası Laomedon onu ordudan sorumlu tutmuştu. Herkül ve onunla gelenler, ülkeyi yağmaladı ve taşıyabildiklerinden fazla ganimeti gemilerine götürdüler. Sonra eve gitmeye karar verdiler. Telamon'da Hesione'yi kendisiyle birlikte götürdü.


[4] Priam'a babasının öldürüldüğü, vatandaşlarının paramparça edildiği, ülkesinin yağmalandığı ve kızkardeşi Hesione'nin savaş ödülü olarak alındığı haberini alınca, Hellenlerin Frigya'ya bu kadar çok saygısızca muamele etmeleri onu derin bir üzüntüyle düşünmesine yol açtı. Eşi Hecuba ve çocukları Hector, Alexander, Deiphobus, Helenus, Troilus, Andromache, Cassandra ve Polyxena ile birlikte Truva'ya döndü. (Cariyelerden başka oğulları da vardı, ancak yasal olarak evlendiği eşleri kraliyet soyunu iddia edebilirdi.)

Truva'ya varınca şehrin (nasıl) maksimum güçlendirileceğini gördü, daha güçlü duvarlar inşa etti. Ve yakınlarda daha fazla asker konuşlandırdı. Truva, babası Laomedon'un hükümdarlığındaki gibi, hazırlıksızlık yüzünden, bir daha düşmemeliydi. Ayrıca bir saray inşa etti ve Jüpiter'i bir sunak ve heykel ile kutsadı; Hector'u Paeonia'ya (Makedonyadaki Aksu/Vardar bölgesi-SB) gönderdi; ve Truva'nın kapıların inşa etti - Antenorean, Dardanian, İlian, Scaean, Tymbraean ve Truva. (Homer de sadece Dardan ile Saka kapılarının adı geçer- Saka kapısı da, nehri de Saka Türklerinden adını almıştır. At kurban ederler. SB)

Truva'nın güvende olduğunu görünce, babasının çektiği acıların intikamını almak için doğru zaman gelene dek bekledi. Sonra Antenor'u çağırdı ve ona elçi olarak Hellas'a gitmesini dilediğini söyledi. Yunan ordusu, dedi, babası Laomedon'u öldürerek ve Hesione'yi götürerek ona büyük yanlış yapmıştı. Buna rağmen, sadece Hesione iade edilirse, şikayet etmeyi bırakırdı.


[5] Priam'ın emrine uyarak Antenor bir gemiye bindi ve Peleus'u ziyaret etmek için Magnesia'ya gitti. Peleus onu üç gün boyunca misafirperver bir şekilde ağırladı ve dördüncü gün neden gelmiş olduğunu sordu. Antenor, Priam'ın talimatlarını takip ederek, Hellenlerin Hesione'yi geri vermelerini talep etmeye geldiğini, söyledi. Peleus bunu duyunca derinden üzüldü, ve gördüğü kadarıyla bu onun çıkarlarına dokunan bir konuydu. Antenor'a sınırlarının dışına çıkmasını emretti.

Antenor herhangi bir geçikme olmadan gemisine bindi ve Boeotia'ya doğru yelken açarken Salamis adasına geldi. Orada, Priam'ın kızkardeşi Hesione'yi geri vermesi için Telamon'u ikna etmeye çalıştı. Kraliyet soyundan bir kızı hizmetkar olarak tutmak doğru değil, dedi. Telamon Priam'a karşı hiçbir yanlış yapmadığını söyledi. Savaş ödülü olarak almıştı, onu geri vermeyi redetti ve Antenor'a adasından ayrılmasını emretti.

Antenor gemisine bindikten sonra Achaea'ya gitti. Orada Castor ve Pollux'a götürüldü. Onları, Priam'ın kızkardeşi Hesione'yi geri vererek olayın düzeltilmesi için ikna etmeye çalıştı. Castor ve Pollux, Priam'ın acı çektiğini inkar ettiler ve Antenor'un ayrılmasını emrettiler. Ardından Pylos'a gitti ve Nestor'a misyonun amacını anlattı. Nestor onun neden geldiğini öğrenince onu azarlamaya başladı. Bu misyonu üstlenmeye nasıl cesaret edebildi, diye sordu. Frigyalılar rahatsızlığı veren ilk kişilerdi. Antenor bir şey yapamadığını ve üstüne küçümsemeyle davranıldığını görünce, gemisine binip vatanına döndü. Priam'a, her birinin söylediklerini, nasıl davrandıklarını anlattı ve kralı savaşa teşvik etti.


[6] Priam hemen oğullarını ve arkadaşlarını çağırdı - Antenor, Anchises, Aeneas, Ucalegon, Bucolion, Panthus ve Lampus - ve cariyelerinden olma oğullarını da çağırdı. Onlar gelince, Antenor'un başarısız görevini anlattı. Nasıl Hellas'a gittiğini, Laomedon'un ölümüne karşılık Hesione'nin iadesini talep ettiklerini, Hellenlerin ona nasıl küçümseyeci davrandıklarını ve boş ellerle eve geri gönderdiklerini anlattı. Şimdi Priam, Hellenler onun istediği gibi davranmayı redettikleri için, suçlarının karşılığını ödemek için bir ordu gönderecekti. Onlar düşünsün artık, küçümsenmeye layık barbarlar olduklarını. Ve oğullarını çağırdı - özellikle büyük oğlu Hector'u - güçlerinin komutasını alması için. Hektor buna yanıt verdi, babasının isteklerini yerine getireceğini söyledi, büyükbabası Laomedon'un ölümünün intikamını alacaktı, ve Hellenlerin Truvalılara yaptıkları diğer haksızlıkların. Hellenler dedi, suçlarının cezasını ödemek zorundalar. Bununla beraber, Truvalıların seferlerinin başarısız olacağından korkuyordu, çünkü Avrupa Hellenlerin yardımına gelecek bir çok savaşçı erkek yetiştirmişti. Asya'da yaşayan kendileri ise vakitlerini boşa harcamış ve gemi inşa etmemişti.


[7] Sonra Alexander (Paris) onlara yemin etti. Bir filo inşa etmeli ve Hellas'a savaşa gitmeliydiler. Babası dilerse, bu girişimden sorumlu olurdu, düşmanı fetheder ve büyük bir ünle Hellas'tan dönerdi. Tanrıların ona yardım edeceğine dair inancı vardı, çünkü İda Dağı'nın ormanlarında avlanırken uykuya dalmış ve aşağıdaki gibi bir rüya görmüştü.

Mercury ona Juno,Venüs ve Minerva'yı getirmişti, güzelliklerine hakem olması için. Sonra Venüs ona söz verdi, eğer onu en güzeli seçerse, Hellas'ta kim en güzel kadın olarak görülüyorsa, ona evlilik için verecekti. Böylece, en sonunda, Venüs'ün sözünü duyunca, onu en güzel olarak değerlendirdi….


[Güzellik yarışması bize anlatılanlardandır, ama savaşın gidişatı, kimin kimi ne zaman nerede öldürdüğü, kimlerin özgür bırakıldığı, kimlerin ihanet ettiği bize hiç anlatılmamıştır. Peki ya Paris'in Menelaus ile düellosu, Aşil'i nasıl öldürdüğü, ya da Truva Atı? Bir gerçekliği var mıydı?  Bu arada, Dares tüm Truvalıların fiziksel özelliklerinden bahsederken hep uzun boylu, açık renk göz ve tenli, sarışın, kumral, yakışıklı, yürekli, cesur ve efendi olarak tasvir eder. Homer’e göre savaşa Akhalar ile diğer boylarla beraber toplam 1199 gemi katılırken, Dares’e göre 1130 gemi ile 49 lider katılmıştır. Her ikisinde de en çok (100) gemi ile katılan Agememnon’dur. Burada bir şey hatırlatmak isterim. Helen tek bir boydur, Akhalar da öyle, savaşa katılan diğer isimler İthaka, Salamis, Argisa, Phylaca, Elis, Meliboea, Cyphos gibi.. lakin bugün tüm bu boyların hepsine birden İngilizce çevirilerinde Grek derlerken, Türk boylarını hep ayrı ayrı telaffuz ederler; İskit, Kimmer, Saka, Massaget, Avar, Hun gibi.. bunu da özellikle yaparlar. Devamını okuyalım ve Homer'in İlyadası ile de karşılaştıralım. -SB:]


Priam’ın kardeşlerinden Deiphobus destek olur, Hesione’yi Grekler geri verecektir, ama Helenus karşı çıkar, bir Helen kadınını getirecek olursa, Truva’yı yerle bir eder onlar der. En küçükleri Troilus ise Hektor gibi varken mümkün değil der ve Helenus’un korkmaması gerektiğini söyler. Priam oğullarını ordu oluşturması için asker toplamaya gönderir ve danışmanlarını çağırarak olan biteni anlatır ve ne düşündüklerini sorar. Bazıları savaş karşıtıdır, hatta eğer Paris bir Helen kadını getirirse özgürlüğümüzü riske atmayız, bir kişinin ölmesi de barış içinde yaşamamızı sağlar, derken, bazıları da Truva’nın onuru kurtarılmalıdır demiştir. Cassandra ise babası eğer bir filo gönderirse sonuçlarının ağır olacağını söylemiştir. Priam gemilerin inşası için emir verir, Paris yelken açar, Heleni görür görmez de aşık olur, Helen de boş değildir ve isteyerek Parisle kaçar. Truva’ya geldiklerinde babasına her şeyi anlatır. Priam memnundur. Helene’ye karşılık Hesione’yi iade edecektir. Helene pişmandır, Priam onu Alexander ile evlendirir. Cassandra kehanetlerini anlatmaya devam eder, Priam onu oda hapsine yollar.

Akhalar Truva’ya gelinceye dek Anadolu kıyı şehirlerini tahrip eder. Elçi göndererek Priam’dan Heleni geri isterler. Priam da, Argonotların yaptığı yanlışları anlattı; Babasının öldürülmesi, Truvanın yağmanlanması ve kızkardeşi Hesione'nin kaçırılışını dile getirdi. Sadece kızkardeşinin geri verilmesini talep eden mesajı iletmesi için gönderdiği Elçi Antenor'a nasıl davrandıklarını anlattı. Bu nedenle de barışı redederek savaş ilan etti.... * (* Dares - History of the Fall of Troy, Türkçe çev: Semra Bayraktar)




Truva Kralı Laomedon (Priam'ın babası)
Aphaia Tapınağı - MÖ 490-480 
Glyptothek Müzesi - Münih



Peki Helene Truva'da mıydı?...
Heredot - Birinci Kitap: 3-4


"Bu olayların üzerinden iki nesil geçmiş, gene Perslere göre, bunları bilen Alexandros, Priamos'un oğlu, Yunanistan'dan bir kadın kaçırmak istemiş, bu yüzden bir cezaya çarpılmayacağınına güveniyormuş, nasıl ki o ilk kadın kaçırıcılar da ceza görmemişlerdi. Ve Helene'yi kaçırmış. yunanlılar önce adamlar gönderip Helene'yi geri istemişler, özür dileyin demişler. Buna karşılık Media'nın kaldırılışı öne sürülerek, şimdi bizden istediklerinizi, o zaman da siz vermemiştiniz, denilmiş.
O zamana kadar olan şey, karşılıklı kız kaçırmaktan ibaretti. Ama bu sefer Yunanlılar, Perslere göre, açıkça suçludurlar."


Heredot - İkinci Kitap: 113-120


"Helene hakkındaki sorularıma rahiplerin cevapları şudur. Alexandros, Sparta'da Helene'yi kaldırdıktan sonra yurduna doğru denize açıldı. Ege denizine vardığı zaman ters rüzgarlar onu Mısır denizine attılar ve rüzgar düşmediği için Mısır kıyılarına, tam Nil'in Kanaobos denilen ağzına ve Tarikheia'ya yanaştı. Kıyıda bir Herakles tapınağı vardı. - bugün de vardır - bir köle, sahibinden kaçmak ve kendisini bu tanrıya adamak isterse, derisine birtakım kutsal dövmeler yaptırır, o zaman kimse ona dokunamazdı. Bu yasa kurulduğundan bu yana hala geçerlidir. Alexandros'un köleleri, tapınağın bu özelliğini öğrenince, efendilerini bırakıp yürüdüler, girip tapınakta oturdular, tanrıya dualar ettiler, Alexandros'u suçladılar, ona kötülük olsun diye bütün yaptıklarını sayıp döktüler. Helene'yi nasıl kaçırdığını ve Menelaos'a karşı işlediği suçu anlattılar. Bu suçlamaları rahiplere söyledikleri sırada, Nil'in bu ağzında vali Thonis de orada bulunuyordu.

Bu adamları dinleyen Thonis, Proteus'a haber vermek üzere hemen Memphis'e bir rapor gönderdi: "Bir yabancı geldi, diyordu, Troya soyundan; Yunanistan'da bir günah işlemiş olmakla suçlanıyor; ev sahibinin karısını kaçırmış; birçok da malını almış ve rüzgar sürükleyip senin kıyılarına, yanımıza atmış. Bırakalım, hiç ceza görmeden yeniden denize açılıp gitsin mi, yoksa getirdiklerini elinden alalım mı?" Proteus, cevap olarak, bir haberci çıkardı, şu yönergeyi gönderdi: " Bu adam, evinde konuk kaldığı kimseye karşı bir günah işlemiş olmakla suçlandığına göre, kim olursa olsun yakalayıp bana gönderiniz, bakalım burada neler söyleyecek."

Bu emri alan Thonis, Alexandros'u yakaladı, gemilerine el koydu, varını yoğunu ve Helene'yi ve tanrıya sığınmış olan kölelerini de yanına katıp Memphis'e gönderdi. Bunlar geldiğinde Proteus, Alexandros'tan kim olduğunu ve gemilerinin hangi ülkeden geldiğini sordu. Nereden olduğunu, ülkesini, adını söyledi, yolculuğunu, gemilerinin nereden geldiğini açık açık anlattı. Bunun üzerine, Proteus, Helene'yi nereden getirdiğini sordu: sözün burasında Alexandros; lafı uydurup kaydırmaya başladı, gerçeği söylemeye yanaşmadı, ama tanrıya sığınmış olan adamları, onun lafını ağzına tıkayıp hıyanetliğini sayıp döktüler. Sonunda Proteus, yargısını şu söylevle patlattı: "Rüzgarın yoldan çıkarıp ülkeme attığı bir konuğu öldürmeye gönlüm razı gelseydi, sana gösterdiği konukseverliğe karşı ağır bir hıyanetle karşılık vermiş olduğun Yunanlının öcünü senin gibi bir alçakta bırakmazdım. Sana evini açan adam karısına sataştın; bu kadarla kalmadın; aykırı uçuşunda peşinden gelmesi için ona kanat da verdin; gözün doymadı, üstelik konuğu olduğun evi de soydun. Ama eşyaları burada bırakacaksın - bunları kendi gelip arayacağı güne kadar, o Yunanlı için yanımda saklayacağım - sen ve yol arkadaşların üç gün içinde ülkemden çıkıp gidiniz, başka bir yer bulunuz demir atmak için, yoksa düşmana ne yaparsam size de onu yaparım!"

Rahiplerin bana anlattıklarına göre, Helene, Proteus'un yanına böyle gelmiş; zaten bana öyle geliyor ki, bu hikayeyi Homeros'da biliyordu; ama herhalde anlattığı destana layık bulmamış olacak ki bunu bilerek küçümsemiştir, ama bildiğini de belli etmiştir; bu İlyada'nın Alexadros'un göçebe gezişini ve Helene'yi kaçırırken, en son Fenike'deki Sidon'a yanaşmadan önce, nasıl o kıyıdan bu kıyıya atıldığını anlatan (ve destanın başka bir yerinde tersi söylenmiş olmayan) dizelerinden anlaşılmaktadır. Bu olaya Diomedes'in başarıları dizelerinde dokunur. - Orada görülüyordu, diyor.

Bu kadın elinden çıkma gözalıcı dokumalar
ki tanrı benzeri Paris getirmişti Sidon'dan
Engin deniz üstündeki maceralı yolculuğunda
Soylu Helene'yi kaçırırken uzaklardaki yurduna.

Öbür belirti de Odysseia'nın şu dizelerindedir:

Zeus kızının böyle şifalı ilaçları vardı
Polydamna, Thon'un karısı
vermişti ona bunları, bereketli topraklarında
Mısır'ın, ki orada çok bol yetişir
şifalı bitkilerle zehir yan yana.

İşte Menelaos'un Telemakhos'a söyledikleri:

Geminin sıla özlemi çeken burnu Mısır'da bağlı kaldı
Zira tanrılar ille de kurban istiyorlardı benden.

Bu dizeler pekala gösteriyorlar ki Homeros Alexandros'un Mısır'dan geçtiğini biliyordu; zaten Suriye, Mısır'a sınırdaş olur, Sidon'un sahibi olan Fenikeliler de Suriye'de yaşarlar.

Bu dizelerden ve özellikle bu bölümden de açıkça belli oluyor ki, Kıbrıs destanı, Homeros'un değildir, başkasınındır. Çünkü, Kıbrıs Destanı'nda Alexandros'un, sütliman bir denizde uygun bir rüzgarla yapılan bir yolculuktan sonra, Sparta'dan ayrıldığının üçüncü günü, helene ile birlikte İlion'a varmış olduğu söylenir; oysa İlyada'da ikisinin beraber başıboş denizlerde dolaştıkları anlatılır.

Ama Homeros'u ve Kıbrıs Destanı'nı bırakalım artık - Yunanlıların İlion üzerine anlattıkları hikayeler aslı astarı olmayan şeyler midir, yoksa gerçek midir, diye sorduğum zaman rahipler, bana kaynağın Menelaos'un kendisi olduğunu söyledikleri şu hikayeyi anlatmak suretiyle cevap verdiler. Helene'nin kaldırılması üzerine güçlü bir Yunan ordusu Menelaos'u desteklemek için Teukros'un topraklarına çıkar; asker karaya çıkıp ordugah kurulduktan sonra, İlion'a aralarında Menelaos'un da bulunduğu elçiler gönderilir. Surlardan içeri alınırlar ve Alexandros'un kaçırdığı Helene'nin ve servetinin geri verilmesini ve bu haksız sataşmanın ödetilmesini isterler; ama Troyalılar, sonradan da hep yapacakları gibi, Helene'nin de, çalındığı söylenen servetin de kendilerinde olmadığını söylemekte ağız birliği ederler, yeminler ederler, bunların Mısır'da olduğunu ve Mısır kralı Proteus'un elinde duran şeylerden kendilerinin sorumlu tutulmalarının yanlış olacağını bildirdiler. Yunanlılar, kendileriyle alay edildiğini sanarak kenti kuşatır ve sonunda alırlar. Ama bakarlar ki Helene yok ve kendilerine başta ne söylendiyse gene aynı şey söyleniyor, sonunda inanırlar ve Menelaos'u Proteus'un yanına gönderirler.

Meneloas Mısır'a gelir, Memphis'e doğru yelken açar; olanı biteni dosdoğru anlatır; çok iyi karşılanır, bir sıkıntı çekmemiş olan Helene'yi alır ve onunla beraber bütün servetini geri getirir. Ama Menelaos, bütün bu iyiliklerine karşılık Mısır'a haksızlık etmiştir; Yola çıkacağı sırada uygun rüzgar bulamadığı için olduğu yerde kalmış; bu böyle uzayınca, dine aykırı bir kurban kesmek istemiş; iki Mısırlı çocuk almış, bıçakla boyunlarından kesmiş. Sonradan bu suç ortaya çıkınca paçaları tutuşmuş, gemileriyle beraber Libya'ya kaçmış. Oradan nereye gitmiş? Mısırlılar bunu bana söylemediler. Bana anlattıkları bu olayları kimisi, biz kendimiz sorup soruşturarak öğrendik derlerken, kimisi de bunlar burada oldu, onun için iyi biliriz demişlerdir.

Mısırlı rahiplerin anlattıkları bunlardır. Helene için anlatılanlara ben şu düşünceleri ekleyeceğim: Eğer Helene, İlion'da olsaydı, Alexandros istese de istemese de Yunanlılara geri verilirdi. Zira, gerek Priamos, gerekse soyu sopu, Aleksandros, Helene'yi çatısı altında tutacak diye kendi canlarını, çocuklarının canını ve yurdunu ortaya koyacak kadar çılgın olamazlardı. Hatta, başlangıçta öyle olsa bile, Yunanlılarla yapılan her savaşta yığınla Troyalı arasında Priamos'un çocuklarından iki üç tanesinin de öldüğüne bakarak (zira destanlarda anlatılanlara inanmak gerekirse, bunların katılmadıkları bir tek savaş yoktur), diyorum, böylesine felaketler karşısında Priamos, başına yapan belalardan kurtulmak için, hatta kendi sevgilisi bile olsa, Helene'yi Yunanlılara geri verirdi, ben öyle düşünüyorum. Ayrıca Priamos ihtiyarladığı zaman, krallık Alexandros'a geçmeyecek, yönetim ona kalmayacaktı. Priamos ölünce taht ondan daha yiğit olan büyüğü Hektor'a kalacaktı ve onun da hem kendisinin, hem de öbür Troyalıların başlarına bu kadar bela açan suçlu bir kardeşi koruması düşünülemezdi. Gerçek şu ki; Helene'yi geri verirlerdi ve kötü niyetli olmadıkları halde Yunanlılar onları düzenbaz sayıyorlardı; şüphesiz, benim kendi görüşüm, tanrı onlar için bir yıkım hazırlamıştı, ta ki tanrıların büyük haksızlıkları büyük cezalarla cezalandırdığını herkes görsün ibret alsın, diye. İşte benim doğru olduğunu sandığım hikaye budur."


Mısır'la ilgili olarak Strabon'un Coğrafya kitabında (17:34)  ise şu ifade geçer: "Piramitlerin yapıldığı taşların ocağı yakınında ki, piramitlerin bölgesinde, Arabistan'daki nehrin uzak tarafında Troya adı verilen kayalıklı bir dağ var ve onun dibinde de mağaralar. Her ikisine de yakın bir köy ve Troya denilen bir nehir; esir Troyalılar için eski bir yerleşim yeri, Menelaus'a eşlik edenlerdi, ama burada kaldılar." 

Demek ki neymiş, Menelaus Truva'dan sonra Mısır'a yelken açmış... Niye Mısır?... Tabi ki Helene'yi geri almak için...


"Basileus Priamos" -  El/İl Beyi (Başil) Priam
(yani Basileus kelimesi Türkçedir!)
Troia - Truva (Wilusa) önünde Hellen gemileri ve sur dibinde duran At
özel basılmış ortaçağ döneminden madalyon




Peki Hesione’ye ne oldu? 

Telamon’la evlendi, bir oğlu oldu adını atalarına saygıdan Teucer koydu. Teucer ve meşhur Ajax babadan kardeş, ama Teucer hep bir Asyalı olarak küçümsendi, çünkü o bir Asyalı anneden doğmuştu. Truva savaşında Akhaların yanında savaştı. Başka bir yerde seferdeyken Ajax intihar etti, babası kardeşini kurtaramadığı için onu sürgüne yolladı. O da Kıbrıs’a gelip bir şehir kurdu ve baba vatanına istinaden adını Salamis koydu. Onun soyundan gelenler Mersin Olba’yı kurdu ve bu soya da Teukrid Soyu dediler. Salamisli babası yüzünden "Grekler" hem Kıbrıs, hem de Olba'yı sahipleniyorlar, lakin Teucer'ın annesi de bir Asyalı, Truvalı, yani anne soyuda bu mirasta hak sahibidir...

Teucer – Teukros kelimesi de bizim bugün kullandığımız Türker kelimesinden başka bir şey değildir. Ayrıca, İskandinavların destanlarında geçen ve u okunup y ile yazılan Tyrker, Viking Eric ile Yeni Kıtaya yelken açanlar arasındadır. Onun adı da Türker’dir. İsimler farklı dillerde telaffuz yüzünden farklı kaydedilmiştir. Tıpkı Atilla’nın Alman destanlarına Etzel olarak girmesi gibi… Ya da İskit kralının Büyük İskender’i doğu seferinde kardeşini elçi olarak gönderdiğinde, kardeşinin kayıtlara Carthasis olarak geçmesi gibi, ama bu kelime adı değil kardeşi kelimesinin kendisidir. Ve İskit kral Büyük İskender’i karşıladığında şunu söylemiştir: “Buraya dost olarak geldiyseniz misafirimsiniz, yok düşman olarak geldiyseniz, bilin ki biz sizinle Tuna’da hemhududuz.” Bu da, MÖ 4.yy ‘da doğuda Semerkant’tan, batıdaki Tuna’ya kadar, boy veya kavim adları ne olursa olsun, yekpare bir Türk devletinin varlığını gösterir. Bu arada, Bilgeliği temsil eden Altın Post bir Sümer geleneğidir, ama herkes onu Jason ve Argonotlar diye biliyor, yani bir "Grek" mitolojisi...


SB.



Dares ile ilgili olarak:
Homeros - İlyada 5:10

"Troyalılar arasında zengin, kusursuz biri vardı,
Hephaistos'un duacısıydı, DARES'ti adı,
iki oğlu vardı onun, Phegeus'la İdaios
yatardı elleri her türlü savaşa.
Ayrıldı sıralardan, atıldı Diomedes'in önüne bu ikisi,
onlar arabayla saldırdı. Diomedes'se yaya,
Birbirlerine doğru yürüyüp yakınlaşınca
önce Phegeus attı uzun gölgeli kargısını
geçti Tydeusoğlu'nun sol omzu üstünden kargının ucu
Sonra Tydeusoğlu saldırdı tunç kargıyla
elinden boş yere çıkmadı kargısı
göğsünden vurdu onu, iki memesi arasından
yuvarladı attı arabadan aşağı
İdaios da güzel arabasını bıraktı, atladı yere,
ölen kardeşinin yanında kalmayı gözü tutmadı.
O da kurtulamayacaktı kara ölümden, o da
Hephaistos korudu onu neyse ki
yaşlı babaları girmesin diye ağır acıya
kapladı karanlıklarla, kurtardı onu.
Ulu canlı Tydeus'un oğlu çekti götürdü atları,
verdi adamlarına, koca karınlı gemilere sürün, dedi.
Ulu canlı Troyalılar görünce Dares'in iki oğlunu,
biri kurtulmuş biri arabanın yanından ölü
hepsinin burkuldu içi, oynadı canı. "






ilgili: