6 Mart 2017 Pazartesi

Hazar Kralı Bulan Kimdi? Paneli ve Notlar



Hazar Türk Hakanı (?)



Who Was King Bulan of Khazaria? Jewish Biography as History by Dr. Henry Abramson(video) için notlar: Bu panele gelenler akademisyen olabilir ve konuşulanları anlayabilir, ama halk anlamaz, bilmiyor Avar'ı, Tengri'yi...


* Avarlar'dan bahsetti, Türk olduklarını söylemedi. Hazarlar gibi aynı bölgede, aynı atadan gelenler...
* Tengri'nin Tanrı demek olduğunu söylemedi.
* Videoda gösterdiği Menorah resminde, Menorah'ın ucunda Kırım Tamgası var. Hakasya'daki kaya resmindeki 'menorah' 'Yahudilikten' öncesine ait.



Menorah ya da Yedi Kollu Şamdan; yoksa Yedi başlı Şaman, ya da Yedi Ata mı?


"Bilgilerin değiştirildiğini bildiğimiz" wiki'de bile MÖ.12.yy-10.yy dan başlayan bir "Yahudi" tarihi varken; MÖ.12.yy da yaşamış Musa'dan önce (Mısır'dan Çıkış) Menorah kullanımı yokken; Romalılar döneminde menorah var evet, ama Suvar/Sabar Türkleri (MÖ 3000) - Kimmer - İskit ilişkisi ve göçleri göz önünde bulundurulduğunda, ki Suvar/Sabar Türkleri Güneydoğu Anadolu ve Kuzey Mezopotamya'da yaşamış ve Sibirya'ya kadar gitmiş, bölgeye adını vermiş Türklerdir; Hakasya petrogliflerinin yaşı ise MÖ.3000'den başlar.   Lakin Menorah'ın Yahudilerin tarihine girişi: "Süleyman Mabedi ile MÖ.1000 lerde başlar", denir. (ayrıca bknz. Süleyman Mabedi Turanlılara yaptırdıek:"Yahudilerin" Kronolojisi (Jewish History)






Peki en eski "Menorah" nerede?... Çünkü "Yahudi" dediğimiz topluluğa ait en eskisi sadece 2000 yaşında, ondan öncesi yok!.. Bir de, resimdekileri dikkatli incelersek, Kıpçak ve Kırım sembollerine, tamgalarına benzer damgaları kolaylıkla görürüz. Mezar taşlarına Yaşam Suyu'nu betimleyen "Kap" ve "İbrik"leri hangi millet koyuyor? Ayrıca en sağdaki (yukarıdaki foto) şamdanın altındaki tamga, Hakasya petroglifinde (alt kısım), Pazırık kurganında ve bugün Karaçay-Malkar'ın kullandığı (bayraklarında da var) tamgasının benzeri var.  Memluk Türkleri de bayraklarında kullanmış . Karaçay Malkar Türklerine ait tamgalardan biri de Üç Dişli Tarak'tır, tıpkı Kırım Tatar Türklerinin bayrağındaki gibi... (Memluk / Karaçay-Malkar için bknz.), (Karaçay-Malkar Sülale Tamgaları için bknz): (oldest menorah için bknz.): (Hazar Türklerine ait Tatar (Kırım Türkleri) Tamgası ve Kafkas Tatar Tamgası için bknz.): (Diğer Hazar Tamgaları için bknz.)





Devam edelim:


* Karaitler- Karaim yani Karay Türkleri yani, yine söylemedi, ve evet Hazarların torunlarıdır, Kıpçak Türkçesi konuşurlar.

* 12.yy da batıya göçler başlıyor gösterdiği haritaya göre. Almanya - Polonya - İngiltere - Fransa - Kırım. 13.yy'da Almanya'da bulunan Aşkenazilere ait AY YILDIZLI madalyon Türk olduklarını gösterir. 15.yy'da ise İspanya - Portekiz - İtalya - ve İstanbul . Yiddish (Yidiş 1000 yıllık bir dil!: Ortaçağ Almancası-Türkçe-İbranice karışık) dilini de 12.-13.yy'da kullanmaya başladılar dedi :) Almanya'ya göçün tarihi aynı zamanda, ondan önce Türkçe konuşuyorlardı. Tek bir Aşkenazi (Türkçesi) kalmadı diyor, kalmaz tabi.... Almanya'ya gurbete gidenlerin torunları bugün nasıl Türkçe konuşuyorsa,  hem de 60 yılda, öylece kaybolur, zamanla çevrene uyum sağlarsın. Bir de yasaklanan, imha edilen Hazar Türkçesi var (ek bölümünde), asimile etmek!... Bunlara niye değinmezler...?




* ALTI KÖŞELİ YILDIZ'ın Yahudi sembolü olmadığını, 19.yy'da Yahudilerin sembolü olduğunu söylemiştir (ki doğrudur, alkışlıyorum Abramson'u). Yukarıdaki resimde de gördüğümüz gibi Saka Türklerine ait kurgandan çıkan aynanın üzerindeki geyikler altıköşeli yıldızı oluşturuyor. Ayrıca, Noin-Ula Türk/Hun kurganından çıkan tamgalardan biridir ve Hunlar yazıtlarında kullanmış. Hunların yazıtları vardı, ama maalesef günümüze kadar yaşayamadı.

* Aşkenaziler Batı Avrupa Yahudilerine dönüştüler. [O zaman diyebiliriz ki Hitler Türk Musevilerini katletti.] Ama onların dış görünüşü sadece koyu renk tenli, kahverengi gözlü ve saçlı değildi, Hazarlardan sonra gelen Kıpçaklar, Kumanlar da aralarına karıştı ve onlar açık renkli ten ve saç ve mavi gözlü idi. Yahudiler  koyu renkli ve kahverengi gözlüdür, çünkü Araplarla aynı kökten gelir.[Sami]


* Kurganlardan bahsetti, Yok dedi, Var aslında sadece bakmasını bilmiyorlar. Hatta makalenin biri taze taze Ocak 2017...





1) İKİ HAZAR KURGANINDAN ÇIKAN KEMİKLERE YAPILAN DNA TESTİ

SONUÇ: 
Hazarlar "Yahudi" topluluğundan değildir. Türktür. Ortak ataları İskit'tir.
Akrabaları arasında Karaçay-Malkar/Balkar, Başkır, Tatar, Özbek, Kırgız Türkleri mevcuttur. Ayrıca Andronovo, Sintaş (Arkaim) ve Karasuk Kültürleri vardır. Buraları hep Türk boylarının at koşturduğu ve yerleştiği bölgedir.

Excavated DNA from Two Khazar Burials -PDF
Anatole A. Klyosov,Tatiana Faleeva , Published: January 18, 2017

ABSTRACT
To understand a biological tribal affiliation (in terms of Y-chromosomal haplogroups, subclades, and haplotypes) of two excavated Khazar bone remains in the lower Don region in the south of Russia, we have extracted and analyzed their DNA and showed that both belonged to haplogroup R1a and its subclade Z93. The pattern could be considered typically “Turkic”, and not a Jewish DNA lineage. Their haplotypes were also identified and reported here. The haplotypes indicate that both Khazars were unrelated to each other in a sense that their common ancestor lived as long as 1500 - 2500 years earlier than them, in the middle of the II millennium BC―beginning of the I millennium BC, during typically Scythian times or somewhat earlier. Their haplotypes are unrelated to well-known Jewish haplotypes of haplogroup R1a.


Conclusion
The discovered subclades (R1a-Z93) and haplotypes from the two Khazar burials, one of early Khazar, and another of late Khazar times, are likely to be assigned to Turkic nomadic tribes, which migrated between Central Asia (and Altai region in particular) and the Black Sea area since the middle of the II millennium BC through the I millennium CE and some later. They belonged apparently to different tribes and different haplogroups (among them haplogroups C, G, Q, R1a, R1b), however, thus far only haplogroup R1a was discovered among ancient excavated DNA of the Scythians and related tribes (Haak et al., 2015; Allentoft et al., 2015) . This study describes ancient R1a haplogroup in two Khazar skeletons, dated about 1200 and 1300 years before present (earlier and later Khazars) though the two belonged to rather distant DNA lineages, with their common ancestor who lived some 1500 - 2000 years before them. Both the Khazars (R1a-Z93) were unrelated to ancestors of the present day ethnic Russians, Ukrainians, Belarus, Poles, and other Slavic peoples of haplogroup R1a (predominant subclades are R1a-Z280 and R1a-M458; Rozhanskii & Klyosov, 2012 ), as well as Scandinavians of haplogroup R1a (the predominant subclade being R1a-Z284; ibid.). There are, however, many peoples with a rather large share of R1a-Z93, who speak Turkic languages, and who seem rather closely related to the DNA lineages of the excavated Khazars (some of them live in the Caucasus, some on the former Scythian and Khazar land, and in the area of Volga river, such as Tatars and Bashkirs. 

It should be noted that according to DNA genealogy data none of the two ancient Khazars belonged to the Jewish YDNA (Y-chromosomal DNA) lineage.





2) Hazar Türklerine ait Atlı Kurgan, 7.yüzyılın ikinci yarısı ile 9.yüzyılın ilk yarısı

"Poyasniye nabori iz kurganov Khazarskogo vremeni mezhdurechya Dona i Sala" (Belt sets from Khazar period kurgans found between the Don and Sal rivers) by A.A. Ivanov, V.P. Kopilov, S.A. Naumenko, which appeared in Donskaya Arkheologia, No. 1 - 2000. LİNK

Khazar, dating to between the second half of the seventh and the first half of the ninth centuries.




3) Hazar, Kıpçak ve İskit Kurganı

KHAZAR BURIAL MOUNDS AT CHASTIYE KURGANY

by Vladimir Klyutchnikov
Last Updated: October 26, 2013
Chastiye Kurgany is an archaeological site composed of about 30 kurgans (burial mounds) in the Rostov region of Russia. It is located between the Seversky Donets River (a tributary of the Don River) and the Bystraya River. It lies at a distance of 150 kilometers north-east from Rostov-on-Don.

The investigation of this site started in 2000. The excavations of the first mound revealed a burial of rather a rare type dated to the 5th-4th centuries B.C.E. The following artifacts were found there: a bronze cauldron, a brazier, various arrowheads, pottery, as well as some horse harness details of a Scythian beast style. These molded bronze heads and figures of beasts are genuine pieces of antique art.

In the next year (2001), the excavations were continued by the Don Complex Archaeological Expedition. It consisted of two groups: a group of students from Rostov State University (headed by Professor V. Ye. Maksimenko) and an international group of volunteers (headed by the editor of "Donskaya Arkheologiya" journal Vladimir Klyutchnikov).

The 2001 expedition excavated 6 mounds. Three of them happened to be Khazarian mounds. One was from the Scythian era (4th century B.C.E.), and two of them were Polovtsian (Kipchak) mounds.

Here are short descriptions of the three Khazarian mounds: LİNK




4) Khazar Kurgans (Hazar Kurganları)

"For the periods during which the Turk-Khazar political authority was strongest (namely, during the 6th- early 7th and late 7th-8th centuries AD), the material culture found in the territory that was later occupied by the SMC* was represented by rather poorly differentiated, mixed, and heterogeneous material evidence and archaeologcal contexts. The burials of this period, however, manifested "typological closeness" among themselves; they were typical interments with a horse, horse fittings, weapons, and fragments of belts. Because ofthe general paucity of outstanding burials (in term of their material wealth), Pletneva noted that it was not possible to attribute them "ethnically": as a result, the Khazars' presence in the steppe already in the seventh century was in doubt. Pletneva surmised the possible existence of some "different" nomads (not Khazars) in the territory west of the Nothwestern Caspian region during this period because the material culture there appeared to be "wealthier". Those other groups, in her understanding, would have been at the "second stage of nomadism", which entailed movement between permanent stations populated by some permanent settlers. In other words, these were "nomads with a culture" (as opposed to Pletneva's category of the "first stage" designating the "nomads without culture" that was already mentioned). This however, was not yet a "culture" comparable to the SMC; it was too heterogenous and "multiethnic". This material culture belonged to the populations with mixed economies and to those who potentially paid tribute to the Khazar, but not to the Khazar "themselves", who resided in the Lower Volga.

Moreover, among those mixed contexts, Pletneva had isolated singular burial complexes that she atrributed to elites. In contrast to the ordinary graves, these burials contained a greater number of unique objects than usual, sometimes even hoards of them; otherwise, their ritual display was similar to the displays in other typical graves. These elite burials were located in the western regions, such as in the Ukraine; in the north, at the Middle Volga; and in the south, in Dagestan. Although Pletneva was tempted to attribute the relatively "rich" burials to the Khazars, she neverthless abstained from doing so owing to the absnece of such burials in the Lower Volga - the historical "Land of the Khazars".

What kinds of burials were there in the Lower Volga and the Black Lands in this period? In her archaeological overview of this territory, Pletneva remarked on the relative absence of artifacts of wealth and on their complete absence in the burials of this early Turk-Khazar period. In fact, she noted that even the burials that included some earthwork (kurgans and moats) were almost entirely lacking in artifacts. This observation is not surprising, however, in view of what has just been argued. Typical burials in that area for the first phase of the Khazar imperial incorporation contained charecteristic objects, namely, a horse, weapon (s) (e.g., swords, bows, arrows, knives), and albeit rarely, some singular heraldies that came from belts, dresses, horse harnesses or saddles.


Ethos Materiality and Paradigms of Political Action (page 188-215)
İrina Lita Shingiray - page 208-209
introduction: " Hence, the political landscape of the Northwestern Caspian region in the second half of the first millennium BC was dominated initially by the First Turkish Empire, which collapsed to the seventh century AD, and later by the Khazar Empire, from the sevetn to the tenth century AD. The contemporary medieval chronicles referred to both polities as Turk of Khazar interchangeably. Both Turkish and Khazar states wree typical imperial confederations, ruled by autocratic nomadic Turkic elites and incorporating diverse nomadic and seminomadic groups and lineages into a single inclusice community and a total polity.

The Archaeology of Power and Politics in Eurasia: Regimes and Revolutions - LİNK
editör: Charles W. Hartley,G. Bike Yazicioğlu,Adam T. Smith
* SMC is short of Saltovo-Mayatskaya Culture.
Irina Lita Shingiray,2003
Research Associate
Rothermere American Institute
The Politics of War and Trade Between the Nomadic Khazar Empire and the Islamic Caliphate (7th-10th Centuries A.D.)




5) KHAZAR KURGANS

"Without a concise description of the “Khazar” kurgans, and their cross-comparison with other traits and attributions, even putative affiliation is impossible. What one calls “entry chamber”, others call “ledge”, and others call “catacomb” (“podboi” in Russian-lingual reports), which the Russian archeologists loved to identify with their favorite “Iranian-speaking” Alans. Go figure." - N.Kisamov - LİNK


Hazar Türkleri / Gümüş Tabak
Güreşenler



Devam edelim...


* Y-kromozomunu sadece erkek taşıyor, bu yüzden Y-DNA dan ATA'ya gidilebilinir. Mitochondrial ise kadınlarda (XX). Lakin MtDNA değişkendir, çünkü erkek XY taşır, ve X'i oğluna taşıdığı gibi kızına da taşır. O zaman Yahudiler niye ısrarla Annenin Yahudi olmasını istiyorlar ve 'din' soyunu ondan yürütüyorlar? Çünkü erkekten de X geçebilir, yani mtDNA soyu değişkendir!. Ya erkek (YDNA) atanın anası Yahudi değilse, anasından geçen mtDNA kızlarına geçmiyor mu yani? Geçiyor tabii ki :) Bu yüzden de anti-semitiklik yapanlar, onlara göre 'Yahudi anneden doğmayanlar Yahudi değildir' görüşünde olanlardır.  Yani onlara göre, sonradan Museviliği seçenler Yahudi değildir, çünkü soya bakıyorlar, ama işine geleni, Einstein'i kabul etmemezlik yapar mı hiç?.. İnsanlar ikiye ayrılır; İyiler ve Kötüler, ne din ne de etnik olarak birbirlerinden üstündür. Ama biri bana "senin milletin uydurma, sen kimsin ki 6.yy Göktürk'ten gelmişsin" derse, o zamana tarih hatırlatması yaparım ve başlangıçtan bu yana Türksüz Dünya Tarihinin yazılamıyacağını, hatta kendisinin bile var olamıyacağını hatırlatırım.... Türk düşmanlığı yapanlar, Türk adını duyduğunda küçümseyenler, kendilerine bir sorsunlar bakalım? Bizim atalarımız kim? Kimlerle karıştık?...


Gösterdiği tabloda : % 5.2 Aşkenazi erkekleri Q-P36 YDNA var - Hazar, Özbek ve Yerli Amerikalılarda var dedi. Yerliler Amerika'ya Asya'dan göçmüştü ve Orta Asya Türkleri ile ata, kültür ve dil akrabalığı vardır, Lakin Yahudiler bunu kendilerine bağlayıp "Aaa Amerika'da atalarımız var" diyorlar :) .. Ayrıca Özbekler de Türk, ama Abramson bunu söylemiyor. Ve DNAlara bakmak kim olduğumuzu tanımlamaz, nereden geldiğimizi söyler, ayrıca önemli olan hangi kültür ve dil içinde büyüdüğündür, ki Türkler boy boy, çeşit çeşit, bu yüzden zengin bir DNA mız var. Hiç kimse bugün saf %100 DNA'ya sahip değildir. Göçlerle herkes karışmıştır. Kültür ve dil devam ediyor mu? Kimler arasında devam ediyor? Türkler devam ettiriyor, Türküz o zaman. Bununla beraber kültürü dili devam etmeyip ama atasının Türk olduğunu bilenlerde var, inkar etmiyorlar... Biz Türkler çok kolay asimile olan bir milletiz. Hazarların yerleştiği bölgede daha önceden yerleşmiş Türkler de var, onlar da Museviliği seçmiştir. Kimmer, İskit, Hun, Avar, Bulgar, Peçenek, Kıpçak- Kuman, Suvar hep bu bölgede at koşturdu, yerleşti, göçtü, karıştı.... Bunları niye dile getirmezler ve hep farklı farklı adlandırırlar? Getirmezler de söylemezler de, çünkü o zaman çok büyük ve geniş bir aile çıkıyor karşımıza, adları farklı ama soyadları Türk olan... 

İşte bu yüzden dile getiriyorum tüm bunları, biz de varız bu insanlık ve medeniyet yarışında, tarih yapanlara sadık kalın, yalan yanlış bilgilendirmeyin, ırkçılık yapmayın... yoksa her kültür, her etnik, her dil eşsiz ve güzeldir, yeter ki kalpler iyi olsun...


Saygılar, sevgiler, 
Semra Bayraktar



"Türk MemlukTextil. Türk Ant Kadehi İkonografisi ve iki yanında Dervişlerin kullandıkları Nefir Sembolü. Bu sembol Musevi Hazar Türklerinin İkonografisinde de vardır." - Nuray Bilgili
Nefir = Boynuzdan yapılmış bir nevi boru, çalgı, Avar Türkleri de kullanmıştır.

ek:

YASAKLANAN "HAZAR SÖZLÜĞÜ"
Daubmannus'un 1692'de engizisyon tarafından imha edilmiş 1691 Hazar Sözlüğü...


 "Belleğinin kasları patlayacak kadar şişti ve Brankoviç ona açık bir kitabın bir sayfasını sol gözüyle, öbür sayfasını da sağ gözüyle okumayı, sağ eliyle Sırpça, sol eliyle Türkçe yazmayı öğretti."
("Petkutin ve Kalina'nın Hikayesidir bu" başlığı altında)


Hazar Sözlüğü'nün Tarihçesi 

Bu sözlükte irdelenen olay, İS 8. ya da 9. yüzyılda geçmiştir (ya da bu yüzyıllarda benzer birçok olay olmuştur). Bu olay özel literatürde “Hazar tartışması” diye bilinir. Hazarlar, güçlü ve bağımsız bir kavım, savaşçı ve göçebe bir halktı; belirsiz bir tarihte Doğudan gelmişler, tehlikeli bir sessizlik içinde büyüyüp gelişmişlerdi. 7. ve 10. yüzyıllar arasında Hazar Denizi ve Karadeniz arasındaki bir bölgede yaşadılar. ...

Geç Dönem Bir Slav mitolojik kaynağı Kozice adlı bir denizden söz eder, bu da “Hazar Denizi” denen bir denizin var olmuş olduğunu akla getiriyor, çünkü Slavlar Hazarlara “Kozarlar” derlerdi. Ayrıca Hazarların bu iki deniz arasında (Hazar Denizi ve Karadeniz) güçlü bir krallık kurdukları ve günümüzde artık unutulmuş olan bir dine inandıkları da biliniyor. Hazar kadınları, savaşta ölen kocalarının arkasından bir yastık alır ve bu savaşçılar uğruna gözyaşı akıtırlardı bu yastıklara. Hazarlar tarihe Araplarla yaptıkları savaşlar ve İS 627’de Bizans İmparatoru Herakleios’la yaptıkları ittifakla geçtiler; ama bugün, soylarını hangi ad altında ve hangi halkta arayacağımızı bize bildirecek bütün izler kaybolmuş olduğundan kökenleri bilinmemektedir. Tuna kıyılarında, gerçekten bir Hazar mezarlığı olup olmadığı bilinmeyen bir mezarlık, ve halkaları altın ya da üç köşeli gümüşten-Daubmannus’a göre bir Hazar sikkesi-bir sürü anahtarlık bıraktılar. 

Hazarlar, tarih sahnesinden, Hazar devletiyle aynı zamanda, bu kitabın ortasında yer alacak olayın arkasından ve bizim bilmediğimiz kendi dinlerinden, bugün olduğu gibi o zaman da inanılan üç dinden birine (hangisi olduğu bilinmiyor) döndükten sonra-Yahudilik, İslam ve Hıristiyanlık-kayboldular. Din değiştirmelerinden kısa süre sonra Hazar Krallığı son bulur. Rus savaş senyörlerinden biri, Knyaz Svyatoslav, 10.yüzyılda, krallığı, atından bile inmeden elma gibi çıtır çıtır yemiştir. Hazarların Hazar Denizi kıyısında, Volga ağzında bulunan başkentleri, Rusların sekiz gün sekiz gecelik hiç uyumadan sürdürdükleri kuşatma sonucunda 943’te yakılıp yıkıldı; Hazar devleti de 965-970 yılları arasında yok oldu. 

Tanıklar, Hazar başkentinin evlerinin gölgelerinin, tahrip edilmelerinden sonra daha uzun süre varlıklarını sürdürdüklerini söylüyor. Bu gölgeler rüzgârda ve Volga’nm sularında oynuyormuş. Bir 12. yüzyıl tarihine göre 1083’te, Oleg, Hazar ülkesi arkhonu unvanını elinde tutmaktadır, ama 12. yüzyılda, başka bir halk-Kumanlar-Hazarların eski topraklarına yerleşmiştir bile. Hazar kültürünün maddi kalıntıları çok azdır. Genel ya da özel hiçbir kayıt bulunamamıştır, Halevi’nino söz ettiği Hazar kitaplarından hiçbir iz bulunamamıştır, Kiril'in kendi dillerinde dua ettiklerini söylemesine karşın, Hazarların dilinden de bir iz yoktur. 

Suvar’da, eski Hazar bölgesinde ortaya çıkarılan tek yapı büyük bir olasılıkla Hazarlara ait değildir, Bulgarlardan kalmadır. Sarkil’de yapılan araştırmalar hiçbir sonuç vermemiştir, Bizans’ın Hazarların isteği üzerine orada inşa etmiş olduğu kalenin izi bile bulunamamıştır. Devletlerinin çökmesinden sonra Hazarların adından hemen hemen hiç söz edilmediğini söylemek mümkündür. 10. yüzyılda bir Macar önderi, onlara kendi topraklarında yerleşme çağrısı yapar. Hazarlar 1117’de Knyaz Vladimir Monomah’ı görmeye, Kiev’e giderler. 1309’da Pressburg’da, Katoliklerin Hazarlarla evlenmeleri yasak edilir ve 1346’da Papa bu yasağı onaylar. ...

... Hazarların çok uzun süre önce kaybolmuş olmalarına karşın, Hazar tartışması yüzyıllardır İbrani, Hıristiyan ve İslam çevrelerinde tartışmalara yol açmıştır. 17. yüzyılda Hazar sorununa duyulan ilgi, 1691’de Prusya’da, bu konu üstüne çok sayıda belgenin toplanıp yayınlanmasıyla birdenbire canlandı. Üç köşeli sikke örnekleri, eski yüzüklerdeki adlar, tuz küplerine kazılmış şekiller, diplomatik yazışmalar, arkapkınlarındaki başlıkları büyüteçle incelenen bütün bu kitaplardaki yazar portreleri, casusların raporları, vasiyetler, kaybolan Hazar dilini konuştuklarına inanılan Karadeniz kıyıları papağanlarının sesleri (partisyonların üstüne yazılmış notların çözümlendiği müzikal temalı resimler) ve hatta dövmeli bir insan derisi, ayrıca Bizans, Yahudi ve Arap kaynaklı arşivler incelendi. Tek kelimeyle, bir 17. yüzyıl insanının hayalinin yakınlık kurup hizmetine alabileceği her şeyden yararlanıldı. Ve bütün bunlar bir sözlüğün iki kapağı arasında biraraya toplandı. 

Olaydan bin yıl sonra, Hazar tartışmasına karşı yeniden ilgi gösterilmesinin açıklaması, bir tarihçi tarafından bazı gizemli sözlerle yapıldı: “Hepimiz, düşüncelerimizi tasmasından tuttuğumuz bir maymunu gezdirir gibi gezdiriyoruz onun önünde. Okuduğunda hep iki maymun çıkıyor önüne: seninki ve başkasınınki. Ya da daha kötüsü, bir maymun ve bir sırtlan. Çözümle bakalım her ikisini de doyurma işini. Çünkü sırtlan maymunun yediğini yemez....”

Ne olursa olsun, Lehçe bir  sözlüğün yayımcısı, Joannes Daubmannus (ya da aynı soyadlı bir başkası), 1691'de Hazar sorunu üstüne toplanmış her şeyi, kalemleri kulak küpelerinde, ağızlarını mürekkep hokkası yapmış insanların, yüzyıllardan beri biriktirdiği ya da bozduğu bütün yazıları yayımladı. Bu yayın Lexicon Cosri adıyla Hazarlar üstüne bir sözlük biçimini aldı. Bir kaynağa (Hıristiyan) göre, bu kitap Avusturya ve Türk orduları arasında bir savaşın geçtiği yerde Hazarlar üstüne değişik kökenli elyazmalarını toplayan ve bunları ezberleyen Teoktist Nikolski adlı bir papaz tarafından yayıncısına dikte edildi. Sonuç olarak Daubmannus’un yayını üç sözlük içeriyordu: İslam kaynaklı, bir eski ve az bilinen sözcükler sözlüğü, İbrani elyazmaları ve geleneklerinden oluşmuş metinlerle bir alefbe kitabı ve Hıristiyan kaynaklarından alınmış bir abece kitabı. Daubmannus’un yapıtının-Hazar Krallığı üstüne bu sözlükler sözlüğünün-kaderi biraz şaşırtıcı oldu.

Hazarlar üstüne bu ilk sözlüğün beşyüz nüshasından biri, Daubmannus tarafından zehirli bir mürekkeple basılmıştı. Altın bir kilidin koruduğu bu zehirli kitaba, kilidi gümüşten bir denetim nüshası eşlik ediyordu. 1692’de, Engizisyon Daubmannus’un yayınım imha ettirdi, yalnızea zehirli nüsha ve ona eşlik eden gümüş kilitli nüsha kaldı. Sansürden kurtulabilmişlerdi. Böylelikle, yasak sözlüğü okumaya cesaret eden boyun eğmemiş ve inançsız insanlar, ölümcül bir tehlike karşısında buldular kendilerini. Kitabı açan anında felçleniyor, kendi yüreği kendisine bir iğne gibi batıyordu. Okuyucu dokuzuncu sayfadaki şu sözcükleri okuyunca da ölüyordu: Verbum carofactum est (“Kelam beden oldu”). Denetim nüshası zehirli yapıtla birlikte okunduğu takdirde, ölümün yaklaştığı anın bilinmesine olanak veriyordu. Bu denetim nüshasında aşağıdaki açıklama yer alıyordu: “Hiçbir acı duymadan uyandığınızda, biliniz ki artık canlılar dünyasında değilsinizdir.”

Bir miras davasının, 18. yüzyılda Dorfmer ailesinin miras davasının, belgeleri, sözlüğün “altın” (zehirlenmiş) nüshasının bu Prusya ailesinde kuşaktan kuşağa el değiştirdiğini kanıtlıyor: Kitabın yarısı büyük oğula kalıyor, dörtte biri de öbür iki çocuğa düşüyordu, çocukların sayısı fazlaysa daha az pay düşüyordu. Kitabın her bir bölümüne Dorfmer mirasının öteki mallarından bir parça denk düşüyordu: Meyvelikler, tarlalar, çayırlar, evler ve göller ya da sürü. Uzun bir süre, insanların ölümü ve kitabın okunması arasında hiçbir ilişki kurulamadı. 

Günün birinde sürü hayvanlar ölmeye başlayınca ve kuraklık başgösterince, birisi Dorfmerlere, kitabın tümüyle, bir genç kızın, ruhu çevresindeki her şeyi kirleterek ve yok ederek dolaşan cadı Mora’ya dönüşebilmesi gibi dönüşebildiğini söyledi. Bu durumda, ruhun çıkmasını ve aile bireylerini öldürmesini engellemek için, kitabın kilidine, cadılara dönüşmüş genç kızların ağızlarına konduğu gibi ağaçtan küçük bir haç koymak gerekiyordu. Hazar Sözlüğü için de bu yöntem uygulandı-kilide, bir ağıza sokulur gibi bir haç sokuldu-ama felaket daha da büyüdü, aile bireyleri uyurken boğulmaya ve ölmeye başladılar. O zaman bir papaza başvuruldu: papaz kitaptaki haçı çıkardı ve kırım durdu. Papaz ayrıca şunları söyledi: “Bundan böyle kitabın üzerine haç koymamaya dikkat edin, ruh dışarda dolaşırken haçtan duyduğu ölümcül korku, onun oraya dönmesini engeller.”

Böylece yaldızlı kilit kapalı kaldı ve Hazar Sözlüğü artık onyıllar boyunca kullanılmadı. Kitabın bulunduğu raftan geceleri acayip bir gürültü geliyordu. O tarihlerde Lvov’da tutulan bir günlükten öğrenildiğine göre, Daubmannus’un sözlüğüne, Zohar uzmanı Nehemya adlı biri tarafından yapılmış, aynı anda hem yazabilen hem de okuyabilen bir kum saati konmuştu. Bu Nehemya, kendi İbrani dilinin sessiz “he”sinin çizgilerini kendi elinden ve eril ruhunu da “vav” harfinden bildiğini söylüyor;du. Kitaba yerleştirdiği kum saati gözle görülmüyordu, ama okuma sırasında kumun tam bir sessizlik içinde akıp gittiğini işitmek mümkündü.
Bütün kum akıp gittiğinde, kitabı çevirmek ve tersinden başa doğru okutmaya devam etmek gerekiyordu ki bu da, onun gizli anlamının keşfedilmesine olanak sağlıyordu. Bu arada başka birtakım notlar da, hahamlarının, hemşerilerinin Hazar Sözlüğü’ne karşı ilgisini onaylamadıklarını ve kitabın da, çoğu zaman İbrani dünyası bilginlerinin saldırılarına hedef olduğunu belirtiyordu. Hahamlar sözlüğün İbrani kaynaklarının gerçekliginden kuşkulanmıyorlardı, ama öbür kaynakları tanımıyorlardı. Nihayet şunu da söylemek gerekir ki, Lexicon Cosri’nin şansı Ispanya’da da yaver gitmemiştir; bu ülkedeki İslam [Mağrip] çevrelerinde “gümüş nüsha”nın sekizyüz yıl boyunca okunması yasaklanmıştır. Bu süre henüz dolmamıştır ve yasak yürürlüktedir hâlâ. Bu durum, Ispanya’da o dönemde hâlâ Hazar kökenli ailelerin bulunması olgusuyla açıklanabilir.

Bu “Son Hazarlar”ın-gözlemlenmiştir-tuhaf bir âdeti vardı. Herhangi biriyle kavga ettiklerinde, onu, uyurken, ne pahasına olursa olsun, bir taraftan uyandırmamaya dikkat ederek aşağılamaları ve lanetlemeleri gerekirdi, çünkü lanetleme böylelikle daha etkili oluyordu. Hazar kadınları Büyük İskender’i bu şekilde-Daubmannus’un iddiası-lanetlemişlerdir ve bu da, Hazarların Makedonyalı İskender’in egemenliğine boyun eğmek  zorunda kaldıklarını söyleyen Pseudokalistenes’in tanıklığıyla doğrulanmıştır.

Bugün, Daubmannus’un yayınladığı Hazar Sözlüğü’nün (1691) nasıl bir biçimle sunulmuş olduğunu bilmemiz olanaksız, çünkü sansürden kurtulabilen iki nüsha da, zehirlenmiş olanı ve gümüş kilitli öbürü, her biri dünyanın bir ucunda kayboldu. (...)


Çelarevo kalıntıları üstüne ilk çalışmaları yapanlardan biri olan, bu ülkenin arkeologu ve Arapbilimcisi Doktor İsailo Sukt bu konuyla ilgili olarak, ölümünden sonra bulunmuş bir not bırakmıştır. Bu not yalnızca Çelarevo’yu kapsamaz, bu sitle ilgili olarak öne sürülmüş fikirleri de kapsar. İşte metin: 

"Çelarevo’da gömülmüş olanlara gelince, Macarlar, onların Macar ya da Avar, Yahudiler Yahudi, Müslümanlar Moğol olmalarını isterlerdi, ama hiç kimse onların Hazar olmalarını istemezdi. Oysa Hazar’dır bunlar.... Mezarlık, testi kırıkları ve oymalı menoralarla dolu. Oysa, Yahudilerde, kırık testi yok olmuş, kaybolmuş bir insanı simgeler. Bu mezarlık, aslında bu yerde ve bu dönemde yok olan Hazarların, kaybolmuş insanların mezarlığıdır." (...)


HAZAR SÖZLÜĞÜ (HAZARSKI RECNIK)
Milorad Paviç , 1984





Hazarların Dili 

Hazarlar'ın konuştuğu dil hakkında ne günümüzün tarihçileri ve ne de daha önceki tarihçiler kesiri bir sonuca ulaşamamışlardır. Bunun başlıca sebebi, Hazar dili ile yazılmış bir eserin zamanımıza kadar gelmemiş olmasıdır. Elde mevcut olan iki Hazar belgesinin İbranice yazıldığını daha önce belirtmiştik. Bu iki belgedeki geçen Hakan ve kabile isimlerinin Türkçe oluşundan bir sonuca ulaşma imkânı yine de mevcuttur. Çağdaşlarına nisbetle çok yüksek bir kültür ve medeniyet seviyesine sahip olan Hazarlar'ın kullandıkları alfabe İbrani alfabesi idi. 

Hazarlar'la ilgili materyaller tamamen yok olamıyacağına göre, yapılacak olan iş, İbrani harflerini ve dilini iyice öğrenip Hazarlar'la ilgili materyaller aramaktır. Vahudî asıllılardan bunu beklememiz mümkün değildir. Çünkü kendi millî menfaatlerine ters düşen belgeleri yok etmeleri mümkündür. Ruslar ise, bu konuda araştırma yapılmasından hiç hoşlanmamaktadırlar. Ruslar, Hazarlar'la ilgili belgelerin en iyi bulunabileceği yerleri, eski Hazar şehir ve kasabalarını sulara gömmüşler, oralara barajlar yaparak Hazar izlerini tamamen yok etmeye çalışmışlardır . 

Bu konuda iş gene Türk bilginlerine düşmektedir. Karaî Türkleri'nden Abraham Firkowich bu konuda çalışmalar yapmış ve materyaller toplamıştır. Ancak gerçeği hazmedemiyen Talmudist Yahudi bilginler, Firkowich'e İnsafsızca saldırmışlar ve onu sahtekârlıkla itham etmişlerdir.

Yakut el-Hamevî, Hazarların dilinin Türkler'in ve Farisilerin diline benzemediğini söylüyor. İstahrî ise, Hazarlar'ın dilinin Türkler'in, Farisiler'in, Ruslar'm ve diğer milletlerin diline benzemediğini, fakat Bulgarlar'ın diline benzediğini söyler. Bu ve benzeri kaynaklardaki «Türklerin diline benzemez.» ifadesinden dolayı Hazarca'nın, Türkçe olmadığını iddia edenler çıkmışsa da «Bulgarca'ya benzer» sözünün kaynaklarda bulunuşu, Bulgarca'nın bir Türk lehçesi olduğunun Filologlarca ispat edilişi sonunda, Hazarca'nın bir Türk lehçesi olduğu ortaya çıkmıştır. 

Rus bilginlerinden Barthold ve Minorsky Hazar dilinin Volga Bulgarlar'ının diline benzediğini, bu gün diğer Türkler tarafından anlaşılamayan Çuvaşça'nın, Bulgarca ve Hazarca'ya benzediğini ve sonuç olarak Hazarca'nın Türk dillerinin ayrı bir branşı olan Çuvaşça ile aynı olduğunu ifade ediyorlar. 

Hazarlar'ın dilinin Türkçe'ye benzemediğini söyleyenlere, M. Remzi şöyle cevap vermektedir. «Hazarlar'ın dilinin Türkçe'ye benzemediğini iddia edenler, Türk dillerinin çeşitlerini bilmediklerinden dolayı söylemişlerdir. Bu günkü Osmanlıca ile Kırgız, Kazak ve Çağatayca'nın farklı olması yüzünden bu dillere ne kadar Türkçe değildir demek yanlışsa, Hazarlar'ın dillerine de Türkçe değildir demek o kadar yanlıştır».

Hazar dilinin bu gün halen Rusya'nın bir bölgesinde konuşulan Çuvaşça'ya benzeyişine, Hazarlar'ın Volga nehrine İtil ismini vermeleri delil olarak gösterilmektedir. İtil kelimesi ise Çuvaşça'da nehir anlamına gelmektedir .

Dil bakiyelerine bakıldığında Hazar Hakanlığı'nda muhtelif Türk lehçelerinin konuşulduğu görülmektedir. Nemet'in beyanına göre Hazar ülkesinde başlıca şu diller konuşuluyordu : 1) (R) Türkçesi, Bulgarca. 2) (Y) Türkçesi, Türk ve Sabirce. 3) Diğer hiçbir dile benzemeyen Macarca. 4) Bazı bölgelerde diğer diller konuşuluyordu. 

Runciman Hazarlar'ın Hun ve Bulgarlar'dan daha sonra Doğudan Batıya göçmüş olmalarının muhtemel olduğunu söylüyor. Bu görüşe göre Hazarca'nın direkt olarak Bulgarca'ya bağlanması doğru görülmüyor. Pekçok kaynak, Hazarları Türk olarak naklederken, şayet onlar da açık bir,dil farklılığı bulunsa idi, bunu da göz önünde bulundururlardı. Öyle ise Hazarca'nın Bulgarca'ya benzetilmesi ülkenin belli bölgelerinde Bulgarca'nın konuşulmuş olmasından ileri gelmiş olabilir.

Z.V. Togan, muhtelif kaynak eserlerden Hazarca şu kelimeleri toplamıştır. 

Barsbek, Baştuva, Kundaçık, Hakan, Hatun, Tarha, Bek, Şad, Tudun, İlteber. (İletver), Bolişçi. Tanrı, Han, Ak, Sarı (sarig), Belencer, (Baranger) Semender, Sığındı, Kayakent, (Gayakent), Çiçek, (Tzitzekion) İlbars (Gilebaros), Buseri, (Busiras) Bun, Bal, Azak, Tuzdı, Yalınık, Bordacı, Tudaracı ve Uğradacı. 

Yine Türk Ansiplopedisi'nde çeşitli kaynaklardan toplanan Hazarca şu kelimeler yer almaktadır. 

Hazar, Kara Hazar, Alp, İlut'uver, Alp İlteber, Alp Tarhan, İlik, İrtgin, İltiğin, Ertiğin, Cebu, Cibgu, Cibga, Cabgu, (Yabgu), Cul, Cur, Hagan, Katun, Batırilteber, Kadirilteber, İşa, İşa Tarkan, Tarhan, Avcı Tarhan, Balgitzis, Bol-s-ts-i, Bulan, Parsbit, Tarmaç, Gorpan. 

Gerek Z.V, Togan'm ve gerekse Türk Ansiklopedisi'nin tesbit ettiği kelimeler Hazarlar'ın açık bir şekilde Türk olduklarını gösterir. Bu kelimelerden şunu anlayabiliriz ki Hazarca, muhtemelen Orta Asya'dan beri konuşulan saf Türkçe bir lisandır. Ancak, Hakanlık geliştikçe diğer Türk lehçeleriyle karışmış ve en büyük etkiyi Bulgarca'dan görmüştür. Bulgarca kelimeler Hazarca'ya girdiğinden, Hazar dili Bulgarca'ya benzetilmiştir. Tarihte bazı milletlerin hangi dili konuştuklarını tesbit etmek için onların dillerine ait, bulunabilen birkaç kelimeye bakılarak hüküm verilmiştir. Z.V. Togan'ın tesbit ettiği ve Türk Ansiklopedisi'nde tesbit edilen yukardaki kelimeler, Hazarca'nın Türkçe dışında bir dil olmadığını bize açıkça göstermektedir.


Hazar ve Karay Türkleri
Yrd. Doç. Dr. Şaban Kuzgun, 1985


* * *


"The AR, AZ, AS, SA or SU people, which populated mainly Asia Minor in the early Neolithic Age. These may have been the Primitive farmers of the Fertile Crescent and Anatolia, perhaps even the Danube Valle. These may have given their name to Asia. Early Cretan ant Cypriote cultures show affinity with their cultures. These people are mentioned in cuneiform documents; their name seems to survive in the much later names of the Uz, Osset, Jazig peoples, perhaps even in Esthonian and Ostiak.

It has been suggested that the later, linguistically semiticised Assyrian contains also an ethnic element of this kind; that the AZ were in some way ancestral to Kassites and Khazars.


We may suppose that this SA population was the long sought pre-Sumerian inhabiant of Mesopotamia. Branches of this gifted people may have been responsible for great advances in Neolithic cultures of the hills in the North. Arpatchiya (outside modern Mosul in Nineveh Province (Iraq) Tepe Reshwa, the site was occupied in the Halaf and Ubaid periods; "Tepe" is Turkish of etymology - SB)was and advanced cultural center in the 5th and 4th millennia BC. There were cobbled streets, buildings for some communal use and an exquisitely artistic pottery appeared. One of the SA groups may have been later even the carrier of the culture called El Ubaid, with its beatiful poluchrome ceramics. After the arrival of the Sumerians proper, the SA people seem to have been pushed to the North, to the northern mountains, the part of the Sumerian world designated in cuneiform doucments as Subartu. In recent literature these people are often called Subaraeans."

Dr.İda Bobula
Origin of the Hungarian Nation

* * *

KHAZARS

Sabirs, Sabaroi, Sabiri, Savari, Sabans, Sibirs, Suvars, Zubur, Subartuans, Aksuvars, Aksungurs and other variations

In the merry-go-around of the nomadic coalitions, the Kayi Huns supplanted Massagets (Masguts, Alans), or Massagets (Masguts, Alans) supplanted Kayi Huns at the head of the Northeast Caucasian Türkic tribes. Then Savirs supplanted  Kayi or Masguts, and became an umbrella term in the Byzantine-Persian confrontation, then Huns supplanted  Savirs and became a dominating force in the Caucasus till the the Arabs decimated them, and forced them to ally with Khazars. From then on, the North Caucasian Türkic tribes appear under the umbrella term of Khazars, although the Bulgar and Suvar magnates continued running the Khazar Empire.




İlginç gelecek veriler... 

Egypt knew no Pharaohs nor Israelites
by Ashraf Ezzat 
Ashraf Ezzat Yahudilerin Mısır'dan değil Yemen taraflarından geldiğini öne sürer.
"Köleler masraflı idi, bu sebeple "özgür" olan işçiler tercih edilirdi"

Piramit işçilerinin mezarları bulunmuştu. İnşa edenler "köleler" değil Mısırlıydı !.. link


Süleyman Mabedi - MÖ. 964-957
Solomon's Temple - 964 - 957 BC


"Turan ırkları, Semitik veya Aryan ırklarından önce, insanlığının beşiği olan Fırat vadisine gelen ilk milletti.
Turanlar inşaatçıydı; Sami ırkları, adına layık bir bina asla inşa etmedi. Kral Süleyman Kudüs'te Tapınağı inşa etmeye karar verdiğinde, Turanlıların önderliğinde çalışmalara başvurulmasını istedi."
Moses W.Redding, Resimli Masonluk Tarihi

"Nerede Turan ırkının varlığı varsa veya varolmuşsa, onların mezarları oradadır, Mısır'daki piramitlerden Haydar Ali mozolesine kadar, Hindistan'ın son Tatar kralı, bunlar dünyanın sahip olduğu önemli anıtlar dizisini oluşturur, ve bunlar Turan ırkının insanları tarafından inşa edilmiştir. Ne Sami ne de Aryan'ın, yüzyıl sürebilecek mezarı olmuştur, 
ne de kalıntıları uzun yaşayacak kadar değerli."
J.Fergusson, Mimarlık Tarihi

"Dünyanın sahip olduğu anıtların önemli dizisi, Turanlılar tarafından yapılmıştır."
Forlong, Yaşamın Akarsuları 2.cilt

"Atinalılar, Akropolis'i çevreleyen duvarları ördürmek için Pelasg'ları tutmuşlardı."
Prof.George Thomson (1903-1987),Tarih Öncesi Ege
Studies in Ancient Greek Society - The Prehistoric Aegean,1949



"The Turanian races were the first to people the world beyond the limits of the original cradle of mankind, in the valley of the Euphrates before the Semitic or Aryan races came there.
The Turanians were builders; the Semitic races never erected a building worthy of the name. When King Solomon decided to build the Temple at Jerusalem, he lead recourse to Turanians to take the lead in the work."
Moses W.Redding, Illustrated History of Freemasonry

"Whenever a Turanian race exists or existed, there their tombs remain; and from the Pyramids of Egypt to the mausoleum of Hyder Ali, the last Tartar king in India, they form the most remarkable series of monument the world possesses, and all were built by people of Turanian race. No Semite and no Aryan ever built a tomb that could last a century or 
was worthy to remain so long."
A History of Architecture by J.Fergusson

"The most remarkable series of monuments the world possesses, were built by people of Turanian race...."
Rivers of Life ii - Forlong

***

Harran Yahudilik açısından önemli bir bölgedir. Tevrat'a göre Hz.İbrahim Harran'a gitmiş ve bir müddet dayısı Laban'ın yanında kalmıştır. Bugünkü Harran'da Yahudi tarihine ait herhangi bir kalıntı bulunmamakla beraber Yahudiler açısından kutsallık taşımaktadır. Hz.İbrahim Yahudilerin atalarından sayıldığı için ve de "ayağınızın bastığı her yer sizin olacak" cümlesinin Tevrat'ta yazmasıyla, Harran'ın da Yahudilere vadedilen topraklar sınırına girdiği söylenmektedir. 
Tüm kavga bunun içindir!..



ilgili:
Kudüs - Filistin - Osmanlı (Altı Köşeli yıldız dahil)
Pelasglar - Etrüskler - Türkler

_______________________