8 Kasım 2016 Salı

Suriyeli Yahya ile İkon :Türk ve Türkçe mi?







Hıristiyan dünyasının yedinci ve dokuzuncu yüzyıllar arasında yaşadığı problemler nedeniyle Doğu ve Batı kiliseleri arasındaki mesafe açılmış, Doğu kilisesinin imparatorlarla çatıştığı önemli mevzular ortaya çıkmıştır. Bunlardan en önemlisi III. Leon ve takipçilerinin ikonoklast (Tasvir ve put düşmanı) siyasetinin doğurduğu tasvir kültü anlaşmazlığıdır. Bir asır sürecek olan ikona tartışmaları İmparator III. Leon’un 726 yılında tasvirlere ibadeti paganlıkla eş tutan ilk fermanıyla başlamıştır. Kiliselerdeki kutsal resimlere ibadeti reddederek başlayan bu hareket daha sonra, kutsal resimlerin parçalanmasına, ibadet mekanlarından atılmasına kadar varmıştır. Siyasi, dini ve sosyolojik açıdan derin etkileri olan Tasvir kırıcılığa karşı teolojik deliller Yahya Dımeşki’nin (Şam-Suriye) öncülüğünde bir grup rahip tarafından hazırlanıp desteklenmiştir. Ancak 754’de İstanbul’da toplanan İkonoklastik Konsil’de (Hieria Konsili) anti-ikonoklastlar ve özellikle onların cesur sözcüsü olan Yahya Dımeşki aforoz edilmiştir. Daha sonra İznik’te 787 yılında toplanan konsilde tasvir taraftarlarının görüşlerinin kabul edilmesi doğrultusunda karar alınması Yahya Dımeşki’nin Hıristiyan dünyasındaki etki ve önemini göstermektedir.




Çağının en önemli teoloğu olan Aziz Yahya Dımeşki‟nin Kilise ve rahiplerin yetkileri ile imparatorların yetki sınırları konusunda üç söylevden oluşan bir risalesi vardır. İkonoklastlara karşı söylevlerinin ikinci kısmında O, tasvir kırıcı imparatorlara şiddetli bir biçimde Karşı çıkmaktadır. Kilise‟ye yasalar yapmanın hükümdarlara düşmeyeceğini ifade ederek onların ilgileneceği konunun sadece siyasal iyilik olduğunu belirtir. Ona göre kilise düzeni, ancak rahiplerle din bilginlerinin karışacağı bir konudur, bundan ötesi bir haydutluk eylemidir. 


Öte yandan Kilise, Dımeşki‟nin „‟Görüntüler üzerine‟‟ isimli eserinde ortaya koyduğu bu fikir ve düşüncelerini; ikona tartışmalarını teolojik açıdan izah etmek ve temellendirmek için kullanmıştır. İkonoklastik mücadele sürerken III. Leon‟un halefi, Konstantin (741-775), durumu biraz daha ileri götürerek 754 yılında çoğu imparatorluğun Doğu kesimlerinden gelen birçok piskopos‟un da bulunduğu bir konsil (İkonoklastik Konsil/) toplamıştır. Bu konsilde daha önce ifade edildiği gibi anti-ikonoklastların ve Yahya Dımeşki‟nin aforoz edilmesi ve ikon yanlılarının kınanması sağlanmıştır. Yahya'nın 742‟den sonra kaleme aldığı „Source de la Connaissance‟ (Bilginin Kaynağı) ve „Livre des Heresies‟ (Sapkınlar Kitabı) isimli eseri günümüze kadar ulaşmıştır.



Yrd.Doç.Dr.Mustafa GÖREGEN
İKONOKLASTİK KONSİL VE YAHYA DIMEŞKİ /PDF
Iconoclastic Council and John of Damascus
Between 7th and 9th centuries, the connection between East and West Churches has reduced because of the problems which were lived in the Christian World and important subjects which were collided by eastern church and emperors have came out. The most important of these was dispute of depicted cult which emerged from Leon 3rd and his followers’ iconoclast (depiction and idol hostility) politics. The icon discussions which will go on during one century has started with the first edict of Leon 3rd in 726 that accepts worship to depiction and paganism same. The movement which was begun by refusing worship to holy pictures in churches has reached to be shrededand thrown of them from churches. Theological evidences aganist depicted refraction which has political, religious and deep sociological effects were prepared and supported by a bunch of monks under the leadership of John of Damascus. But in the iconoclastic council organized in754 in İstanbul, Anti-İconoclats and espicially their brave spokesman John of Damascus were excommunicate. Later on adaption of description supporters’ ideas in council gathered in Nicea in787 shows the influence and importance of John of Damascus in christiandom. According to opinions put forward about the reasons of starting iconoclastic that is the great moot point of that period, it is like the Emperor was influenced by faith and culture of İslam or Judasim, or like this contention arised from struggle between East and West. - Ass.Prof.Mustafa Göregen

SB Note: The son of "Leon 3rd" (Leo III the Isaurian) is Constantine V,  he was associated on the throne by his father, who had him marry Tzitzak (Çiçek /Flower - baptized as Irene ), daughter of the Khazar-Turks khagan Bihar, which is in Armenian chronicles Viharos or Virhor




*





Murad Adji'ye göre Suriyeli Yahya (John) Türk kökenlidir.

"The first icons appeared in the Byzantium only in the 6th century . In the end of the 8th century (2nd Nicaea Council, 783 - 787) the icons became mandatory attributes of the Christian cult in Europe. One of the advocates for iconography was the Saint John of Damask, seems that he was a Türk by birth. He lived in the 8th century and his name was Mansur (Mansour). In 787 the Oecumenical Council proclaimed him a “herald of the truth. " - Murad Adji - link







Soldaki ikon 19.yy Ne'meh Naser Homsi'nin eseridir.
Dımeşki = Şam'lı. "Dımışk" , bugünkü Suriye'nin başkenti olan Şam'ın eski adıdır. 
Aziz Yahya Dımeşki = Şam'lı Aziz Yahya. 
John of Damascus (Syria)
left icon is attributed to Iconographer Ne'meh Naser Homsi.19th c.




İkon = Ay Kön = Gerçeği Söyle, Doğru Söylemek 



Icon - it comes from the Greek word “image” , the image of Jesus Christ, the Virgin and all the Saints (Gk. eikon “likeness, image, portrait,” related to eikenai “be like, Translator's Note).

But the iconography could not begin from the times of the Christ at least because the Christianity was a branch of Judaism which disallow icons and divine images.

The first icons appeared in the Byzantium only in the 6th century . In the end of the 8th century (2nd Nicene Council, 783 - 787) the icons became mandatory attributes of the Christian cult in Europe. One of the advocates for iconography was the Saint John of Damask (Damascus-Syria), seems that he was a Türk by birth. He lived in the 8th century and his name was Mansur. In 787 the Oecumenical Council proclaimed him a “herald of the truth” .

The first Christian icons are noted in the 5th century in the Armenian, the Caucasian Albanian and Iberian churches.

The icons are mandatory in the northern branch of Buddhism, based on the Tengirchilik traditions. The Buddha is depicted with his hand risen in a gesture of pacification: the thumb and the third finger are touching. In Tengirchilik this gesture is called “bi-fingering” . It was transferred exactly and retained by the Armenian Church and the other Churches which were the first ones to adopt the spiritual traditions of the Türks. For the Türks, the cult of sacred images is ascends to the petroglyphy. In the remaining beliefs they helped men into the spirit to communicate with God, to reach the Enlightment.

The ancient “petroglyph” tradition of uniting prayer and image was expressed by a compound of two ancient Türkic words: ay- (speak) and koni (truly). The word koni was frequently used in religious terminology of the ancient Türks: for example, koni kertu nom (true teaching).

Borrowing from the Tengrians the iconoclastic rites, the Christians adopted only the external side, seen from their explanation (!), they did not understand the deep kernel of the icons (causing iconoclastic fights!). As a result the Türkic commandment “talk truthfully” or “open your soul” turned into a pathetic Greek “image” .

Almost in all European languages the word “aycon” sounds the same (ay- koni ~ aiconi ~ aicon ~ eikon ~ icon).



Murad Adji 
(Murad İskenderoviç Acıyev, a Cumanic-Kipchak (Kumuk-Kıpçak) Turk, Turcolog)
Tengriizm and Christianity / link  -   his own web



bahşılarnıŋ çın kertü nom yaŋın bilmämäklig mün kadag üzä aṅıŋ tözin ukmazlar
“Üstatların gerçek öğretilerini bilmeme kusurundan dolayı onun esasını anlamazlar”
Uygur Ölüler Kitabı
Aurel Stein El Yazmaları Koleksiyonu
G. Kara, P. Zieme-Ein Uigurisches Totenbuch


*



Köken olarak “gerçek” sözcüğü Türkçe bir kelime olup “hakikat” sözcüğü ise Arapça’dır. 11.yüzyıla değin kerti, kirtü, köni sözcükleriyle temsil edilen “gerçek” ve “hakikat” sözcükleri, Türklerin İslamı seçmeleriyle “hakikat” şeklinde dilde kendisini göstermiştir. 14.yüzyılda kirtü kökünden “gerçek” sözcüğünün-kirtü+çe+ok>kirçek >girçek>gerçek (Ayverdi:2011, 413) türeyerek köni ve çın gibi Eski Türkçeden gelen yapıları unutturan “hakikat” kelimesiyle aynı kullanım sıklığında olması, Türkçe açısından direncin “gerçek” sözcüğüyle sağlanmasına yol açmıştır. Yaşanan din değiştirme olayı sonucunda hayatın her alanında kabul edilen yeni dinin öğretilerini öğrenmek isteyen Türkler, Kuran-ı Kerim’in dili olan Arapçayı kullanmaya başlamışlardır. İslam dininin emrettiği buyrukları öğrenmek ve uygulamak isteyen Türkler, bu dilden kelimeler alarak dilin söz varlığı içerisinde İslamî bir terminoloji oluşturmuştur. 


Her ne kadar, Arapçadaki dini kavramlara karşılık Türkçe terimler (yükünç: namaz, belgü: ayet) türetilse de yabancı etkiye karşı direnç etkisini zamanla yitirmiştir. Ödünçleme olayıyla kendisini gösteren dil ilişkileri, özellikle Arapçadan kelimeler alınarak Türkçe sözcüklerin kullanım sıklığının düşmesine yol açmıştır. İslamın kabulüyle köni ve çın sözcükleri unutulurken “hakikat” ve “rast” sözcüklerinin kullanımı artmıştır.


Türkçede “gerçek” ve “hakikat” anlamını veren kavramlar kirtü, kerti, çın, rast, köni ve hakîkat ifadeleridir. Eski Türkçede *kert- fiil kökünden türeyen kirtü sözcüğü (Clauson, 1972:738), Eski Anadolu Türkçesi döneminde “gerçek” şekline gelişmiştir. “Gerçek” sözcüğünün kökü olan kirtü, kerti ifadeleri, Türkçenin ilk yazılı belgeleri olan Orhun Türkçesi döneminin en önemli eserlerinden olan Bilge Kağan, Tunyukuk ve Kül Tigin yazıtlarında tanıklanamazken Uygur metinlerinde bu ifadeler, çın, kirtü, kerti ve çın kirtü şeklindedir. ...


Orhun Türkçesi dönemini kapsayan yazılı edebiyat içerisinde “gerçek” ve “hakikat” anlamını veren çın, kirtü ve kerti şeklindeki yapılara rastlanmamıştır. Orhun Türkçesi olarak bilinen bu dönemin en büyük yazılı mirası olan Kül Tigin, Tunyukuk ve Bilge Kağan yazıtlarında bu sözcükler söz konusu değildir.


Uygur Türkçesi
Maniheizm, Budizm ve Hıristiyanlığın Nasturi mezhebi olmak üzere dinsel etkinin yoğun olarak hissedildiği Uygur Türkçesinde dil, din merkezinde gelişme sürdürmüştür. Başta Maniheizm ve Budizm olmak üzere, dini kuralların eserlerde yoğun olarak işlenmesi, Manici ve Budacı edebiyatın oluşmasını sağlamış, bu doğrultuda verilen eserlerde Sanskritçe, Soğdça ve Çince’den kelimeler söz varlığı içerisinde yer almıştır. Türkçede “gerçek” ve “hakîkat“ kavramlarına karşılık olarak kullanılan “çın” sözcüğü, bu duruma verilecek örneklerden biridir. Çince’den alınan bu sözcük, Eski Anadolu Türkçesine kadar dilin söz varlığı içerisinde kullanım sıklığına ulaşan kelimelerden olmuştur. Bu dönemde yazılan eserlerde “gerçek” ve “hakikat” anlamını veren sözcükler köni, kirtü, kerti, çın, çın kirtü ifadeleridir.


1.İyi ve Kötü Prens Masalı’nda köni “doğru, gerçek”(kön- doğru olmak, doğrulaşmak, kusurlarını düzeltmek, itiraf etmek, doğruyu söylemek+ zarf-fiil eki –i ) (Çev. Köken,2011:196) şeklindedir. Ayrıca kertgün-(kertkün-?)” inanmak, doğru kabul etmek [kertü”doğru” +-k- + dönüşlülük eki –n- Mani yazısında kertkün-] (Çev. Köken,2011:193) şeklinde açıklamalar mevcuttur. “A 5-7 : tolu boltı yenä qız inçä tep tedi amtı kertgüntüŋüz mü ki … tegin amtı timin kertgüntüm.” (Çev. Köken,2011:57)


2.Eski Uygurca Dört Çatik adlı eserde, “gerçek” ve “hakîkat” kavramlarına karşılık olarak çın, kirtü, köni ve çın kirtü yapılarına rastlanır. Çın <chén”gerçek” (Demirci,2014:159) şeklinde olup köni sözcüğü<köni“doğru” (Demirci,2014:175) yapısına sahiptir. “92/10 / 93/11 : süŋüşgeli kelyük m(e)n… ay yeklere çın kértü alp katıg erser sizler mini birle..” (Demirci,2014:43) Çın ve kirtü sözcükleri bu metinde “gerçekten” anlamında olup zarf görevinde kullanılmaktadır. “522/02 : edgü:lüg sa:vların éşidip inçe té:p köni urzunlar.. tükel bilge t(e)nri burhan.” (Demirci,2014:77) Köni urzunlar ”doğru vursunlar” ifadesinde köni sözcüğü zarf görevinde kullanılmıştır.


3.Uygur Türkçesi Döneminin tıp metinlerinden olan Bayagut Oglı Otaçı Beg Hikâyesi’nde “gerçek” ve “hakikat” sözcüklerine karşılık olarak, çın, kirtü, kerti, çın kirtü ve köni ifadeleri kullanılır. “15/1-3: oğlıya kim biziŋ isig özümüzni uladınız kutumuz buyanımıznı üstediŋiz çın kirtü erür siz. “ (Berbercan,2013a :24) Çın kirtü ifadesi metinde “gerçekten” anlamındadır. Siz, gerçekten ulu, kudretlisiniz” şeklindeki bu ifade zarf görevindedir. “1/6: bodunug ķaltı ögi ķaŋı oğlın ķızın igidürçe köni nomça…” (Berbercan,2013a :9) Köni nom” doğru nom, doğru söz, hakiki akide” şeklindeki bu yapı, sıfat görevinde kullanılmaktadır. ...


Orta Türkçe Dönemi
Karahanlı, Harezm, Kıpçak ve Çağatay Türkçesi dönemleri genel olarak Orta Türkçe içerisinde sınıflandırılmaktadır. Karahanlı Türkçesinin Eski Türkçeye dâhil olması gerektiğine inanan araştırmacılar olsa da, bu dönem literatürde genellikle Orta Türkçe olarak bilinmektedir. Bu dönemden itibaren köni, kirtü ve çın sözcükleriyle beraber “hakikat” sözcüğünün dilde kullanıma başladığı görülmektedir. Burada önem arz eden durum, “hakikat” sözcüğünün dilde kullanıma başladığı tarihin yaklaşık olarak 11.yüzyıla denk gelmesidir. İslamiyetle beraber, dilde etkisini gösteren Arapça unsurlar, dilin söz varlığı üzerine yoğun bir baskı kurmuştur. Bu durumun nedeni, Türklerin İslami bir yaşam sürmeleri için Kuran-ı Kerim’i anlamak istemeleri ve bunun devamında Kuran-ı Kerim’in dilinin Arapça olmasıdır. İslam dini öğrenmek isteyen Türklerin Kuran’ın dili olan Arapçayı öğrenmesi, her iki toplum arasında karşılıklı ilişkilerin gelişmesine yol açmıştır. Din değiştirmenin dilde etkisini gösterdiği bu dönem, İslamî terminolojinin oluşmasına zemin hazırlamıştır.


1.D.L.T’de “gerçek” ve “hakikat” kavramlarına karşılık olarak kirtü, köni, çın ve bu sözcükten türeyen çınla-, çınlat- sözcükleri yer almaktadır. Çın “doğru, gerçek, sahih” anlamında olup çınla-“ tahkik etmek, gerçekliğini araştırmak (Çev.Atalay, Dizin 2013:149),çınlat-“ gerçekleştirmek, tasdik ettir- (Çev.Atalay, Dizin 2013:150), yapıları söz konusudur. Kirtü sözcüğü yemin, ant; gerçeklik, doğruluk (Çev.Atalay, Dizin 2013:333) anlamında , kirtüle-“tasdik etmek, onaylamak” (Çev.Atalay, Dizin 2013:334) şeklinde sözcüğün türevleri söz konusudur. Köni sözcüğü ise, “düz, doğru, emniyetli” (Çev. Atalay, Dizin 2013:362) anlamındadır.


Kirtü: Gerçeklik, doğruluk. Ölmüş bir kimse için “ ol kirtü yérde ol” denir ki “ o, gerçek yerdedir, onun üzerine yalan sözlemek olmaz.” demektir. Bundan alınarak “ Ol Tengrige kirtindi.” Denir ki “ O, Tanrıya inandı, yalavacı doğruladı” demektir. (Çev.Atalay,Çeviri 2013:416) 


Görüldüğü üzere, kirtü ”gerçek, doğru” sözcüğün işlev olarak “sıfat” görevinde kullanıldığı görülmektedir.


Kirtü sözcüğünün “hakikat” anlamında kullanılışı, Kaşgarlı Mahmud’un verdiği örnekte görülmektedir. “ Ol kirtü yerde ol “ ifadesinde “kertü yer” ibaresi ile kastedilen şey, ahiret kavramıdır. Ölen bir adamın arkasından söylenen bu ifade, “hakikat”ler âlemine işaret etmektedir. İnsanoğlunun Allah’ın varlığını, birliğini ve sunduğu nimetleri bilmesi için dünyaya gönderilmesi “hakikat”, dünyada iken bu “hakikat”ler âleminin yansıması olan şeyleri görmesi ise “gerçek”tir. Ahiret, insan varlığı açısından “hakikat”i yansıtan bir kavramdır. Ölen bir insanın vücudu gerçek iken, ruhu ise “hakikat”tir.


2.Orta Türkçe döneminin önemli eserlerinden biri de Kıssasü’l-Enbiyā adlı eserdir. Bu eserde “gerçek” ve “hakikat” sözcüklerine karşılık olarak çın, kirtü ve köni sözcükleri kullanılmaktadır. “8 v/11: … ögretü bérdi, ķamuğ nerselerni feriştelerge körgüzdi, eger köni sözlüg érseñiz” (Ata,1997:13) Köni sözlüg ”doğru sözlü” şeklindeki bu yapı, çın ”gerçek” sözcüğü ile beraber “gerçek” ve “hakikat” anlamına gelen yapılardandır. Metinde köni ifadesi, sıfat görevinde kullanılmaktadır.


3. Harezm Türkçesinin önemli eserlerinden olan Nehcü’l-Ferādis’de “gerçek” ve “hakikat” kavramlarına karşılık olarak köni ve hakîkat sözcükleri kullanılmaktadır. “Kirtü ya da kertü” şeklindeki yapıların yer almadığı eserde, kirtün-“inanmak” şeklinde bir yapı söz konusudur. Ayrıca metinde köni ”doğru, gerçek, hak” şeklindeki yapının yanı sıra könilik” doğruluk” şeklinde bir yapı da söz konusudur. “345/5: köni musulmān ĥālında taqı men Tangrı te’alaqa ortaq qatğanlardın ermez-men (Çev.Tezcan,Zülfikar,2014,240) Köni müsülman şeklindeki bu yapı, ”gerçek müslümanlar” anlamında sıfat görevinde kullanılmaktadır. 



“GERÇEK” VE “HAKİKAT” SÖZCÜKLERİ ÜZERİNE FELSEFİ VE DİLBİLİMSEL İNCELEME
PHILOSOPHICAL AND LINGUISTIC REVIEW ON “GERÇEK” AND “HAKİKAT” WORDS
Arş.Gör.Hasan İSİ - PDF
Harran Ünv. Fen Edebiyat Fak..Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü





TONYUKUK YAZITI

ay- “söylemek” –gıl [2. tekil kişi emir eki]
ay- “söylemek” –(ı)gma [geniş zaman sıfat-fiil eki] +sı [3. tekil kişi iyelik eki]
ay- söylemek, demek









Kyrgyz Felt - Turkish Tamga


"The earliest cross images were found in the Central Asian steppes and in Altai, in Tengriism equilateral cross 
symbolizes Almighty Tengri" 
N.Kasimov
(Tengri means God in Turkish)





ilgili: