30 Nisan 2016 Cumartesi

Truva - Etrüsk - Kimmer



Türkiye topraklarına Türklerin ilk olarak Orta Çağdan başlayarak yerleştiğini ileri süren görüş ile 7.-15.yüzyıllar arasında yaşamış Avrupalı tarihçilerin verdikleri Truva’nın Türk yurdu olduğu bilgisi arasında açık çelişkiyi ortaya koymaktadır. Truvalıların kökeniyle ilgili bu bilgiler gerçekte yalnız Truva’nın değil, Akdeniz Bölgesinin büyük bir kesiminde yaşamış ulusların tarihiyle ilgili yeni gerçekleri ortaya koymaktadır.

Bu gerçeklerin önemli bir sonucu Yeni Çağdan önceki üçüncü binyılda Küçük Asya da denilen Anadolu’da Truva kentini kuran toplumla Yunanistan’ın İtalya’nın ve komşu ülkelerin ilk ulusları olan Pelasgların, kısaca Traklar denilen Trakyalıların ve Etrüsklerin aynı soydan olduklarını ortaya çıkmasıdır. Bu ulusların da Türk kökenli oldukları, bir yandan Avrupa’nın eski tarih kaynaklarında görülmekte, öte yandan yapılan bilimsel araştırmalardan anlaşılmaktadır.

Eski İskandinav kaynaklarında Truva’dan Avrupa’nın kuzeyine geldiği belirtilen ulusun hem Truvalılar, hem de Türkler diye anılması, onların aynı ulus olduğunu belirten çok önemli bir kanıttır.


… eski Hellenli tarihçilerin verdikleri bilgiler ne Truva’nın ne de Yunanistan diye anılan ülkenin en eski dönemlerde Yunan toprakları olmadığını, Yunanistan’da Truvalılar ile aynı soydan olan Pelasgların, Tirsenlerin ve Trakların yaşadığını göstermektedir. Yunanistan’a ilk yerleşen Pelasgların, Truvalıların, Trakların özel ad varlıklarında eski Türk adları bulunmuştur.


“…Akdeniz Bölgesindeki Türk Uygarlık tarihinin milattan önceki üç bin yıldan çok daha gerilere dayandığı…”

Truvalıların taşıdıkları Priam, Alber, Askan, Dardan, Eney gibi onlarca eski Türk kişi adları…Truvalılarla aynı soydan gelen Etrüsklerin yazıtlarının eski Türk dillerinde okunması….

Geçmişten beri Türklerin yurdu olmuş Anadolu’yu Türk hakanları ele geçirmemişler, tersine onu özgürlüğüne kavuşturmuşlardır. 1930’lu yılların ünlü dil bilimcisi N.Y.Marr, eski çağlarda Akdeniz kıyılarında Yunanlılar ve Romalılardan çok önceleri Türklerin yaşadığını, buralarda Yunanca ve Latinceden daha önce Türkçenin konuşulduğunu söylerken, hiç kuşkusuz Truvalılara, Etrüsklere ve Yunanistan’a ilk yerleşen Pelasglara değinmiştir.


"Gargaria in İtaly is close to Metapontium (Metapontum)"


Kimmer – Gargarya

İtalya’nın eski özel adlarındaki Türkçe kökenli ögelerin özellikle ilgi çekici olanları Kimmer (Cimmerium) ve Gargarya yer adlarıdır. Eskiden İtalya’nın güneyinde Gargarya adında bir kentin varlığı ancak, “Truvalılar” bölümünde anlatılan Truva ülkesindeki “Gargar” kenti adını Truvalıların İtalya’ya getirmesiyle açıklanabilir. Eski Truva kenti yakınlarında Gargar adlı bir kentin bulunması ve Anadolu’da Gargar adlı bir ulusun yaşamış olmasıyla ilgili Strabon’nun verdiği bilgiler bu göçü kanıtlamaktadır.


Eski Kimmer (Cimmerium) kentiyse Etrüsklerin yerleştiği İtalya’nın Kampanya (Campania) Bölgesinde bulunuyordu. Kimmerlerden günümüze ulaşan soy kütüğünde, onların Bulgarın ulu atası sayıldığı anımsanınca, İtalya’nın eski özel adlarında Bulgar-Çuvaş kökenli ögelerin kaynağıyla ilgili açık bir düşünce oluşmaktadır. Aşağıda görüleceği gibi, Etrüsk yazıtlarında düzenli bir biçimde kendini gösteren Çuvaş diline özgü seslerin (ünlülerin) simgeleri de Kimmer- Bulgar ögesinden doğmaktadır. Üstelik Çuvaş Türk dili, Bulgar Türk dil kümesinde bulunmaktadır.


Görüldüğü gibi, araştırmalar İtalya’nın eski özel adlarında çok sayıda Türkçe söz varlığını açığa çıkarmıştır. Kimer, Gargar, Sikel, Elim ve birçok başka boy, ulus adlarının Türk uluslarının özel adlarında bulunduğu iyi bilinmektedir. Bu boy birliklerini oluşturanlar, İtalya’da Etrüsk Uygarlığını ortaya çıkaran Pelasg ve Truvalı Türk kökenli boylardı. Onlar yalnızca İtalya’nın özel adlarına değil, Latincenin söz varlığına da izlerini bırakmışlardır. Dil biliminin belirlediği izlere göre, eski Romalıların Latincedeki iliği çekici birçok Türkçe kökenli ögeyi Etrüsklerden ve belirtilen öteki Türk uluslarından aldıklarına hiç kuşku yoktur.


Prof.Dr.Çingiz Garaşarlı
Truvalılar ve Etrüskler Türk İdiler
Kömen Yayınları,2015


Homer ve Strabon

“Vardılar hayvanların anası, kanyağı bol İda’ya, Gargaron’daydı Zeus’un tapınağı, kokulu sunağı.” Homer-İlyada: 8;48

“Here dosdoğru yürüdü Gargaros doruğuna, İda’nın en yüksek tepesiydi bu,” Homer-İlyada: 14;292

“İki tanrı fırladı uçtu, Vardılar canavarların anası çok pınarlı İda’ya, Gargaron doruğunda oturur buldular iri gözlü Kronosoğlunu, Güzel kokulu bir bulut dolamıştı başını, çepeçevre.” Homer-İlyada: 15;152


“Homeros Lekton ve Zeleia’yı İda dağının en uç etekleri olarak tanımlarken, bir taraftan da gerçeği yansıtarak Gargaros’u bir “zirve” olarak ayırt etmektedir. Gerçekten de halk İda’nın yüksek kısımlarında Gargaron denen bir yer gösterir ki buna izafeten bir Aiol kenti olan şimdiki Gargara adını buradan almıştır.” Strabon-Geographika:13;5

“Assoslular ve Gargaralılar şimdi, Hamaksitoslular, Neandrialılar ve Kebreneliler ve Antandrosluların topraklarıyla çevrili bulunan, Lesbos’un kıyılarına kadar uzanan bölgelere sahiptirler.” Strabon-Geographika:13;51

“Lekton’dan sonra kırk stadialık uzaklıkta bulunan Polymedion’a gelinir; sonra buradan seksen stadialık uzaklıkta, denizden biraz yüksekte bulunan Assos’a ve yüz yirmi stadia sonra Adramyttenos körfezini oluşturan bir burun üzerindeki Gargara’ya gelinir; Lekton’dan Kanai’a kadar olan kıyıya bu isim verilir. Elaitikos körfezi de bunun içindedir. Gerçekten üzerinde Gargara’nın bulunduğu çıkıntıyla, üzerinde Aphrodision bulunan Pyrrha’ya kadar olan kısım Adramyttene’dir.” Strabon-Geographika:13;51

“Skepsis’den sonra Andeira, Pioniai ve Gargara topraklarına gelinir. Burada, Andeira civarında yandığı zaman demirleşen ve sonra bir cins toprakla bir fırında ısıtılınca yalancı gümüş elde edilen bir taş vardır ve buna bakır katarak, bazılarınca “dağ bakırı” denen karışım elde edilir. Buraları Assos dolaylarıyla birlikte Leleglerin işgal ettiği yerlerdir.” Strabon-Geographika:13;56

“Myrsilos, Assos’un Methymnalılar tarafından kurulduğunu söyler; Hellanikos da onu bir Aiolis kenti olarak adlandırır, tıpkı Gargara ve Lamponia’nın da Aiolislilere ait oluşu gibi: Gargara Assoslular tarafından kurulmuştu, fakat nüfuzu azdı, bu nedenle krallar Miletopolis’i tahrip ettiklerinde, Gargara’ya buradan göçmenler getirdiler ve böylece, Skepsisli Demetrios’a göre Gargaranın halkı, Aiolisliler yerine yarı yarıya barbar oldu. Homeros’a göre bütün bu yerler Leleglere aitti, bunlar bazıları tarafından Karialılar olarak zikredilmekle beraber, Homeros tarafından kesinlikle ayrı gösterilmişlerdir. “Kıyıda Karialılar, kıvrık yaylı Lelegler ve Kaukonlar”. Bu nedenle Lelegler Karialılardan ayrı bir halktır ve Aineias’a bağlı halkla Homeros’un Kilikialılar dediği iki halk arasında yaşamışlardır, fakat burası Akhilleus tarafından talan edilince Karia’ya göçerek bugünkü Halikarnassos dolaylarını ele geçirmişlerdir.” Strabon-Geographika:13;58 (Barbarlar: Hellence konuşmayan, kendilerinden olmayanlara verdikleri ad)

“Gargara ile Antandros arasında bir de Killaiaos dağı vardır” Strabon-Geographika:13;62

*

The Turks, like their distant Indo-European, Semitic, Caucasian and other relatives were born in Western Asia and left Mesopotamia many thousands of years ago. According to the English scientists S.Lloyd and G.Child, the Turanians, who settled in the basin of the Tigris and Euphrates ten to twelve thousand years ago, moved to Asia. The same can be said about the Indo-Europeans and other Fore Asian peoples, who migrated to different parts of Eurasia, thereby giving rise to modern language families.

Thus, the Turks who made up only part of the Turanian race settled in Central Asia cannot be considered Central Asians by blood. According to old sources, some Turanians who migrated Westward established the early Mediterranean civilization. They were those Turks who were considered by N.Y.Marr, a well-known Soviet linguist of the 1930s, to be pre-Roman, pre-Greek Turkic settlers of the Mediterranean coasts.

The book «The Turkic Civilization of the Mediterranean» is devoted to the study of the early onomasticon of the region and will reveal the secrets of the Etruscan writings, which contain the mysteries of the early Mediterranean civilization. The nation which later became the Etruscans was known under the name Tursci in Latin. This word is from the same origin as old Turuska, which denoted the old Turks in some ancient languages. The language of the old Turuskas discloses the mysteries of the Etruscan writings and of the early Mediterranean civilization, as a whole.

Now we can explain why the old Scandinavian sagas dealt with the Trojans and Thracians as Turks and why Thor Heyerdahl, a great scientist, wrote about the existence of the same civilization between the West and Azerbaijan- an old Turkic land. 



"Turkic origin of the Trojans and Thracians, old Turkic kings of Sweden and Norway and the conclusions of outstanding European linguists about the Turkic origins of the Etruscans."


Among the Turkic settlers of Italy there were the Cimmerians who, in the 1st millennium B.C., settled in the North Black Sea basin, Asia Minor, the Caucasus, North and South Azerbaijan, and in other areas. They may have migrated to Italy from Asia Minor. In İtaly there was a town by name of Cimmerium, in the province of Campania, inhabited mainly by the Etruscans.

The biblical Gomer, who personified the Cimmerians, is presented as the brother of Tiras, the first dweller of Thracia who, in old Scandinavian writings, is considered to be the ancestor of the Turks. 

The Cimmerians, personified in the «Bible» by Gomer, was also associated with the Turks, concretely with the old Bulgars. In numerous genealogical stories the Cimmerians (Kemari, Kimar) are presented as the ancestor of the Turkic Bulgars. This genealogy turns out to be consistent with numerous linguistic factors. One of them is the presence of Bulgarian elements amongst the Turkic anthroponyms of the Romans (Manli, Sevar, Vokil, Askan, Eney), ethnonyms (Sekel, Asile). [today Sekel Turks in Hungary-SB]

The second, but the most important factor, is the Bulgarian Chuvash dominance in the phonetics and morphology of the Etruscan language, which will be dealt with below. The term «Cimmerian» was the Greek form of the Turkic Gamar/Kamar, which can also be found on the map of old Italy – Kamerina/Kamarina, the name of a Sicilian town. Sicily seems to have been populated by proto-Turkic people densely enough to preserve the original form of the term «Cimmerian». It is not by mere chance, that Turkic names of this island are observed in unison: Sikel, Sikan, Elim, Erik, Kamar (ina), etc.

In different sources the Cimmerians (Kamars) are associated either with the Turks or with the Pelasgo-Thracians (Ionians). This theory is completely consistent with the idea of kinship between the Turks and the Pelasgo – Thracian peoples. For instance, the Cimmerians in an old Greek source are referred to as Yazon, a mythological person and known Pelasgian by origin.

A.Ustuner, a Turkish researcher, associates the Cimmerians with the Ionian culture. According to V.Sherbakov, the oldest settlers of the Mediterranean basin – the Lydians, Hannaneans, Trojans, Etruscans and Cimmerians, spoke related languages. Procopius, an old Greek author, was the first to describe the Cimmerians as being the ancestors of the Turkic Bulgars. The Turkic origin of the Cimmerians is indirectly told by a Byzantian historian, who refers to them as Utigurs, a branch of the Turkic Huns, who settled in the North Caucasus. A genealogical legend of the 17th century, recorded by Abul Gazi Bahadur in his work «Genealogy of the Turks», relates the old Turkic Bulgars to the Cimmerians (Kemari).

According to a Bulgar – Tatar legend, the Bulgars originated from the Kimar (Cimmerians) and the Alps. The former (Kimar) is the same Kemari, while Alp is presented as another ancestor of the Bulgars and opens a new chain of ethnic relationships – the relationship of the Cimmerians to the Albanians. Alp, like Kimar, and other genealogical images, must naturally personify a people and those are Albanians, whose name is known to consist of the Turkic alp/alb («hero»). The presence of the image of Alban in an old Bulgarian epic once more proves this fact. The Bulgars, as we know, are referred to as the Cimmerians in numerous legends.

The kinship of the Cimmerians and Albanians is also consistent with the information of the «History of Albania» of the 7th century. In this source the relatives of the Albanians are referred to the North, where the Cimmerians had been located from time immemorial. Besides, a legend of the 10th century, which deals with the migration of the three sons of Japhet – Alp, Kimer and Turk, refers to these ethnically related peoples – the Cimmerians, Albanians and Turks.

Not only in the Caucasus, but also in Italy, Kimer and Alp (Cimmerians and Albanians) appear side-by-side. According to Dante Alighier, a Roman author, there were two peoples of Trojan origin in Italy: the Romans and the Albanians.  


Gargar is an important ethnomym which ties the Mediterranean to the Turkic world. A town by the name Gargara was situated near Troy. A province under this name is mentioned in the «Iliad». To these can also be added an old Italian province by the name of Gargaria which is surely connected with the Trojan migration to Italy. As was mentioned above, the identical names - Gargar/Karkar were spread in the Turkic onomasticon as the names of tribes (Azerbaijan, Turkmenistan), mountains (Azerbaijan, Kazakhstan), and as a personal name in «Manas», a Kirghyz epic. 


The Turkic Civilization Lost in the Mediterranean Basin
By Prof.Garasharly Chingiz



"Cimmerian, is Asia or Europe, has one origin and idea, from the Phenician 'camar' or 'kimmer', to lour or blacken. The Tauric Cimmerium (now Capo di Santa Croce-Venezia) Pliny says, was once Cerberium; tho' Strabo name it cimbrium, as Odin thence colonised the Cimbrian Cherfonete!? (Jutland) of Scandinavia. What ever else the Tauric Cimmerium have been right or wrong called, it is no less furely a capital of darkness, than near the famous Baths of Baiae, in Campania, the Cimmerium, where the inhabitans were truly Cimmerian; as miners, or other subterraneans; who, for good or evil purpose, never faced the fun.

There was dred Sibyl's cave. Ther Ovid reared Sleep's palace. There Avernus' dire abyss durst challenge Acherusia's joyless fource of chilling Acberon, Epirus' pest; who braves Arcadia's; nine times winding Styx, with all her horrors, nay with both her sons: Orcus, the clammy stream that aws the gods and bids them heed their oath, or be a centruy ungodded: dull Cocytus the disdains, whether the Lucrine claim him, or her rival adopt him. Lethe, who on Libya's shore, was swallowed and emerged, acquired the name of the oblivious flood. Another entrance, alike tremendous, of the elimes unseen is Tenarus, Peloponnesian point; whose mines of stone gape a wide mouth of Tartarus, from the Chaldaic dardar dropt, to Erebus, the son of Chaos and of Gloom; the fire by starless Night, of him who tugs the oar: Charon, that faithfull, tho' no flattering friend! who wasts thee, as the unerring judge, shall doom, or to the gulf of unimagined woe, or to the raptures of Elysium's joy. Of the Cimmerian rivers, lakes, and caves, such was the sketch our heroe brought from the banks of Acheron:..." The epigrams of M. Val. Martial: in twelve books: by Martial



* "Cimmerium, a place near Baiae, in Campania, where was the cave of the Sibylis."


Kimmerlerin Tamgaları hakkında

Cimmerian arrows were noted for the label tamgas resembling "bird's paw" (also "chicken foot"). This feature distinguishes the Cimmerian bronze tips in the monuments of the Early Cimmerian Novocherkassk culture (900 -. 750 BC) 
and later in Novocherkassk culture (750 -. 650 BC).
In the following centuries, this tamga and its modifications have been observed in the arch-blade tip with the head of the 
5th century. BC. and three-blade tips referred to Sarmatian origin and production.




Kimmer MS.1.-3.yy - Kırım (Bosporus)
İskit-Truva-Artemis ve tabii ki kilimlerimizdeki 



"İda. «İliada»da tez-tez adı çəkilən İda Troyanın qarşısındakı uca dağın adıdır. Troya onun ətəyindəki düzənlikdə salınmışdır. Tədqiqatçıların fikrincə, qədim yunan dilində iki sait arasındakı d səsi qədim türklərdəki ş səsinə uyğun gəlir. Odur ki ida/idi sözü işi, yış, yiş kimi təsəvvür edilir ki, bu da «meşə», «meşə ilə örtülmüş dağ» mənasını verir.  Poemada İda dağı həqiqətən bol sulu, meşəli bir dağ kimi təsvir edilmişdir." - Prof.Dr.Gazanfer Kazımov






28 Nisan 2016 Perşembe

Gladyatörler




Pliny gibi antik çağ tarihçilerin not ettiği gibi, lakapları “Arpa Yiyenler” yani “Hordearii” olarak anılan Gladyatörler….
[Latince; Hordeum-Ordeum = Arpa]


EFES GLADYATÖR MEZARLIĞINDAN
Ortadaki kalkanını kaybetmiş bir Secutor, Retiarus ile karşı karşıya...








Efes’teki Toplu Gladyatör Mezarları (MS.2.yy)
Fotoğraf:Viyana Tıp Üniversitesi




Avusturya Arkeoloji Enstitüsü’nün 1991-1995 arasında, Efes Stadyumu'nun arkasındaki "Damianus Stoası", yani Kutsal Yol’da yaptığı kazılarla ortaya çıkardığı 120 gladyatör mezarı, iki bakımdan önemli: Birincisi, bilimin onayını almış, bilinen ilk toplu gladyatör mezarı konumuna gelmesi; İkincisi ise, Roma dünyasının bu efsanevi dövüşçülerinin yaşam ve ölüm biçimleriyle ilgili önemli ipuçlarını vermiş olmasıdır.






Viyana Tıp Üniversitesi’nden patolog Prof.Karl Grossschmidt ve Prof.Fabian Kanz önderliğindeki 5 senelik araştırmada, Romalı gladyatörlerin sanılanın aksine hemen hemen hiç et tüketmediği, buğday, arpa ve yulaf gibi tahıl ve bakliyat ürünlerinin yanında, sebze ve kuru meyve ile beslendikleri ortaya çıktı. Gladyatörler et yemedikleri için, enerji ihtiyaçlarını sirke ve bitki külleri karışımından oluşan ve dönemin 'enerji içecekleri’ sayılan içeceklerle karşıladıkları düşünülüyor.


Araştırmada yaşları 20 ile 30 arasında değişen 67 birey belirlenmiş. Çoğu iyileşmiş yaralara ait izler taşıyor, demek ki bireyler iyi bir tıbbi bakımdan geçmiş. Bir tanesinde cerrahi amputasyon (kol veya bacak kesilmesi ) geçirdiğine dair izler bile var. Kemiklerde çoklu yara izlerinin bulunmayışı, kalabalık dövüşlerden çok, kuralları iyi belirlenmiş ikili dövüşlere katıldıklarını gösteriyor. Ancak ölümcül yaralara ait izler de vardır.





Kafatasları üzerinde bulunan üç uçlu mızrak (trident) darbeleri için araştırmacıların açıklamaları şu şekilde: "Bunlar kesinlikle gündelik yaşamda karşılaşılabilecek türden kazalarla alınan darbe izlerine benzemiyor. Ancak baş yaralanmalarının hepsi bu türden değil. Bazı kafatasları, olasılıkla ağır çekiç darbelerinden kaynaklı dikdörtgenimsi delikler içeriyor; ki bu da, arkeolog ve tarihçilerce kabul edilmiş “son vuruş” görüşünü desteklemektedir. Kazılarla bulunan silahlar dışında, yaranın bizzat kendisi de efsane olarak kabul edilen silah çeşitleri için kanıt olmuştur."


Yeterince ustalık veya cesaret gösteremeyen gladyatör, kurallara göre "iugula" çığlığı atabilirdi, yani "bir erkek/yiğit gibi” ölmek istediğini belirtebilirdi. Bu talep, görevli biri tarafından, dört noktalı iz bırakan bir çekiç ile “son vuruş” olarak yerine getiriliyordu. Bu görevli Etrüsk döneminde Charun, Roma döneminde Hermes olarak giyinirdi. Charun/Karun Yeraltı dünyasında yaşayan ve elinde bir çekiç tutan ruhlardan sorumlu iblisdir, yeraltı efendisi Aita ile karıştırılmamalıdır. Charun da ölümden sonra ruhlara rehberlik eder, tıpkı Hermes’in ruhlara rehberlik etmesi gibi….



Charun’un önünde Ajax Troyalı bir esiri öldürürken.
Etrüsk – MÖ. 4.yy-3.yy


Esir olmalarına rağmen toplumda askerlerden sonra gelen en prestijli kişiler Gladyatörlerdi. Latincede “Kılıç Adam” anlamına gelen Gladyatör dövüşleri Etrüsk orijinlidir, ayrıca gladyatör oyunları da dahil her türlü yarışların düzenlendiği Roma'daki Circus Maximus’da Etrüskler tarafından inşa edilmiştir.


Romalılar profesyonel gladyatör oyunlarının prototipini, MÖ.4.-3.yy'da savaştıkları Sabinlerden olduğu söylenen Samnites kabilesinden görüp aldığı söylenir. Mağlup olan Samniteslerin ekipmanları da arenada kullanılmıştır; ayrıntılı bir miğfer, metal ve bantlarla takviye edilmiş geniş deri kemer, büyük dikdörtgen bir kalkan ve bir kılıç, yani "boğaz böler/bölen" anlamına gelen Gladius (Gulan dividere, divides the throat-Isidore Seville XVIII.6). Diğer gladyatör sınıfı da mağlup olan kabilelerin adını almıştır; Galli (Galyalılar) ve Thraeces (Trakyalılar) gibi. Samnites kabilesi Etrüsklerin yerleştiği Campania bölgesinde yaşıyordu. Bu bölgeye yerleşen diğer bir kabile ise Kimmerler'di (Campania'da Cimmerium kenti. Prof.Çingiz Garaşarlı.Truvalılar ve Etrüskler Türk İdiler-sy.94). İtalya'nın Capua şehrinde bir  Gladyatör Müzesi vardır. Campania bölgesindeki Capua şehirini de MÖ.800'lerde Etrüskler kurmuştur. MÖ.5.yy'da Samnites'in saldırılarından sonra Romalıların eline geçmiştir. (Capua was founded by the Etruscans around 800 BC)




Prof.Meijer kitabında "Damascuslu (Şam-MÖ.1.yy) Nicolaus: "Romalılar oyunları Etrüsklerden kopya etmiştir" örneğini vermiş olmasına rağmen Etrüsk orijinine karşı çıkar ve İtalya'ya MÖ.8.yy'da gelen Hellen kolonilerinden kaynaklandığını ileri sürer. Sebebini de Etrüsklerde Gladyatörlere ait hiçbir resim veya heykelin bulunmadığına bağlar. Halbuki Hellenlerde gladyatör oyunları yoktur, ki onlara da Romalılardan geçmiştir. Etrüskler, Troya Savaşı'ndan sonra MÖ.1200 yıllarında İtalya'ya göçtüklerinde cenaze merasimi olarak atalarının anısına, henüz vahşileşmemiş olan bu oyunları düzenlemişlerdir.


Etrüsklerde ölülerin ruhlarını yatıştırmak için asillere ait mezarlarda "kan kurbanı sunumu" olmasına rağmen, Munera denilen gladyatör oyunlarında kan kurbanı zorunluluğu yoktur. Munera'nın asıl anlamı sorumluluk, yükümlülük almaktır. Sorumlu kişi/aile bu tip oyunları düzenler ve özellikle finanse ederdi. Cumhuriyet döneminde, Muneraları (gladyatör oyunları) düzenleyen ailelerin prestiji artar, aile adına ün ve zenginlik katardı.


Roma'ya ilk kez MÖ.264 de Junius Brutus'un oğulları tanıştırmıştır. Babalarını onura etmek için 3 çiftten oluşan bir gladyatör oyunu düzenlemişlerdir. Resmi olarak ise gladyatör dövüşleri MÖ.1.yy ila MS.5.yy arasında yapılmıştır.


Bir cenaze töreni olarak başlamış olsa da, zamanla dini karakterinden sıyrılıp, politik ya da milli gösterilerin vazgeçilmez bir halk eğlencesine dönüşmüştür. Hatta bu "eğlencelere" gladyatörler yetiştiren okullar (ludus) kurulmuştur. Efes'teki en ünlü gladyatör okulu ise Vedius Ailesi'nin Şirince yolu üzerinde kurduğu okuldur ve dövüşler Stadyum’da yapılmıştır.



EFES Stadyum ve Vedius Hamam/Gymnasium Kompleksi
Helenistik dönemde yalnızca güneyinde oturma basamakları varken, İmparator Neron (M.S. 54–68) döneminde anıtsal yapı özel bağışlarla genişletilmiştir. Doğusunda galdyatörler ve hayvanlar için ayrılmış bölümü vardı. Yaklaşık 50 × 40 m. büyüklüğündeki arenası gladyatör dövüşlerine ayrılmıştır. 135 × 85 m. büyüklüğündeki Vedius Gymnasionu, çoğunluk Ephesos tipi gymnasion yapılarında olduğu gibi bir hamam-gymnasion yapılar bütünüdür. Efesli Publis Vedius Antoninus ve eşi Flavia Papiane tarafından bağışlanan yapı M.S. 147 ve 149 yılları arasında hizmete açılmış ve M.S. 5. yüzyılın başında bir değişiklik geçirdikten sonra aynı yüzyılın sonuna kadar kullanılmaya devam etmiştir. Aynı aile MS.2.yy’da Odeon “Kent Meclis” binasını da yaptırmıştır.





Roma döneminde 4 önemli okul/ludus vardır:
Ludus Magnus: Domitian tarafından kurulmuştur (81-96)
Ludus Gallicus: Domitian tarafından kurulmuştur (81-96)
Ludus Dacius: Domitian tarafından başlanmış, Trajan döneminde bitirilmiş okul.
Ludus Matutinus: Sadece Venatores ve Bestiarii yetiştiren ve hayvanlar dövüştüren okuldur.



Yılda iki kez yapılan gladyatör oyunları 10-12 gün sürerdi. Spartaküs İsyanları’ndan sonra (MÖ.73) senato bu dövüşlerin Roma içinde yapılmasına karşı çıksa da, Jül Sezar 20 yıl önce ölmüş olan babasının onuruna MÖ.65’te gümüş zırhlarla 320 çift gladyatör oyunları düzenlemiştir.


Sekiz yıl sonra (MÖ.46) da Sezar’ın kızı Julia doğumda ölünce tekrar bir “oyun” düzenlenmiştir. Bu sefer hayvanlarla bir oyun düzenlenir ve ilk kez bir zürafa Roma sokaklarında yürümektedir. Bu dövüşte kendilerine tahsis edilen ödeme yapılmayınca, protestolar başlar ve Sezar’ın kendi askerleri de dahil olmak üzere bir çok kişi katledilir. MS.98-117 yılları arasında hüküm sürmüş Trajanus da tek bir oyun haftasında 10bin gladyatör dövüştürdüğü bilinir. (Pliny, Plutarch)


Bu vahşet dolu "oyunlarda" savaş esirleri, köleler ve mahkumlar, her silah, her duruş şekli için ayrı bir eğitim alır. Üç kez ayakta kalan gladyatör usta sınıfına geçer, beş kez ayakta kalan ise özgürlüğüne kavuşur. Kalanlar ise eğitmen olabilir. Gladyatör dövüşlerine karşı olanlarda vardır ve çeşitli şekillerde protesto etmişlerdir.


Efes Gladyatör mezarlarında ‘özgür-eğitmen’ gladyatörlerden birine ait olduğu sanılan iskeletin neredeyse tamamı bulunmuştur. Bu orta yaşlı gladyatörün kafatasında iyileşmiş ve hiç biri de ölümcül olmayan yaralara ait izler vardır. Prof.Kanz’a göre büyük bir olasılıkla doğal nedenlerden 50 yaşında ölmüştür. Öğrencileri tarafından mezar anıt taşı dikilen Euxenius olabileceğini de belirtiyor.


Öğrencileri tarafından mezar anıt taşı dikilen Euxenius - EFES




Terminolojide:
Tiro – Yeni başlayan, acemi.
Magistri – Daha önce eğitilmiş ve arenada dövüşmüş gladyatör.
Lanista – Eğitim sürecini takip eden yönetici.
Doctores – Farklı stil mücadele uzmanları.
Rudis – Eğitimde gladyatörlerin kullandığı ahşap kılıç.





Teçhizatlarına göre bazı Gladyatör sınıfları:

EQUES: Küçük yuvarlak kalkan, mızrak ya da kılıç. Kılıç kolunda "manica" denilen metal ya da deriden zırh. Önce at üstünde mızrakla, sonra kılıçla, hep birbirleriyle savaşmışlardır.

PROVOCATOR: Büyük dikdörtgen kalkan, miğfer, kısa kılıç.

MURMİLLO: Galya savaşından sonra adlandırılan gladyatör sınıfı. Büyük dikdörtgen kalkan, siperli miğfer, kısa kılıç. Silah kolunda deri veya metalden koruma, metal süsleriyle deriden kalın kemer.

SECUTOR: "Scutum" denilen büyük dikdörtgen kalkan, miğfer, kısa kılıç. Sol bacağında "ocrea" denilen metal ya da deriden zırh, sağ kolunda "manica" denilen metal ya da deriden zırh.

THRAEX: Trakya usulu silahlı, kare veya yuvarlak küçük kalkan, "sica" denilen ucu kıvrık bıcak, miğfer.

SCİSSOR: Miğfer, kılıç, ucunda ay şeklinde keskin bıcağı olan kolluk (bu yüzden gladyatör "makas" olarak adlandırılır)

RETİARİUS: Mızrak (trident), ağ (retiarius, Ağ-Adam/Savaşçı demek) ve hançer (pugio), miğfer kullanmaz.

HOPLOMACHUS: Hellen usulu silahlandırılmış (Hoplite) (Hoplomachus-silahlandırılmış savaşçı). Sağ kolunda deri kayışlarla tutturulmuş bronz veya demirden koruyucu "manica". Bacaklarında ağır zırhlar ve bronz miğfer. Kılıç ya da mızrak.

ESSEDARİUS: Muhtemelen Jül Sezar tarafından Britanya'dan getirilen gladyatörler. MS.1.yüzyıldan sonra arena savaşçıları olarak görülür. Arabadan dövüşürler.



Efes Teras Evleri-2'den Gladyatör Grafitisi 
Solda: Kalkanı ve miğferi ile Secutor
Sağda: Mızrağı ve ağı ile bir Retiarius


Kalkan kullanan gruplar kılıç boyutlarına ve kullanım şekillerine göre değişirdi. Çiftlerin oluşturulmasında kesin, net ve değiştirilemez kurallar vardı. Equites, Provocatores ve Essedari sadece kendi sınıfından bir rakiple dövüşebilen sınıflardı. Bunun sebebi, bazı ekipmanların diğer ekipmanlardan üstün olması ve gladyatörlerin bu silahlarla eğitim almamasından kaynaklanırdı. Murmillo olan, Thraex ya da Hoplomachus sınıfından olanlarla, Retiarius ise Secutor ya da nadiren Scissor'a karşı dövüşürdü.


Bunun yanında sayıları çok az da olsa kadın gladyatörler vardı. Bodrum’da bulunan bir anıt taşında iki Gladiatrices’in dövüştüğünü görüyoruz; Amazon ve Achillea. Kadın köleler ya erkek meslektaşlarının yanında dövüşür, ya da Domitianus’un şahsi eğlencelerinden sayılan cüce gladyatörlerle karşı karşıya getirilirdi.



İki kadın Gladyatör (Gladiatrices) Amazon ve Achillia
MS.1.-2.yy - Halicarnassus / Bodrum
 (İlyada'dan, Achilles (Aşil) ile Amazon Penthesilea sahnesi mi canlandırıyorlar?!)





MÖ.22’de Augustus'un “kadınların profesyonel gladyatörlüğünü engelleme” adlı kanunu senato tarafından kabul görmemiştir. Ancak MS.200’de Septemus Severus tarafından yasaklanabilmiştir. Böylece 200 yıl boyunca dövüştürülen Gladiatricesler de tarihe karışmıştır. Gladyatör oyunları, İstanbul’da Theodosius tarafından MS.325’te, Roma’da ise Honorius tarafından MS.404’te tamamen kaldırılmıştır. Bize de kanla yoğrulmuş acı hatıraları kalmıştır.....


SB.




EFES - MS.2.-3.yy
Zaferlerini simgeleyen çelenklerle
Selçuk Efes Müzesi



Not: 

*"Efes Gladyatörleri" 2002'de Selçuk Müzesi'nde sergilendikten sonra Avusturya'ya gönderilmiştir.
* belgesel:Gladiator Graveyard Discovered in the Ancient City of Ephesus





Damianus Stoası 
Gladyatör Mezarlarının bulunduğu yer.


Selçuk Efes Müzesi "Gladyatör" sergisinden




EFES - MS.2.-3.yy

EFES - MS.2.-3.yy
Mücadeleyi kazandığını gösteren hurma dalı ile bir Secutor

EFES - MS.2.3.yy
"Son Vuruş"u yapan "Dis Pater" ile bir Gladyatör

EFES GLADYATÖR MEZARLARINDAN
MS.2.-3.YY
SELÇUK EFES MÜZESİ


EFES – MS.3.yy - Pergamon Müzesi/Berlin
Solda Asteropaios, bir Murmillo gladyatörü. Trakyalı gladyatör Drakon’a saldırırken. 
Her ikisi de kalkanlarını kaybetmiş.


EFES - MS.3.yy
Provocator Mezar Taşı
Göğüs zırhı taşıyan tek gladyatör, ağır teçhizatlı ve kumlu arenada dövüşmesini kolaylaştıran çıplak ayaklar.

Aslan ile Gladyatör - Roma Dönemi MS.1.-2.yy
Artemis Tapınağı - Efes / British Müzesi
Özel eğitimli canavar savaşçısı (venator) gladyatör ile aslan arasındaki mücadele. Görünüşe göre yazıtta mücadele aşamaları kaydedilmiş. 
"İlk (dövüş) - İkinci - Üçüncü ve Dördüncü. Gömülmek için götürüldü."


EFES - MS.2.-3.yy / Selçuk Efes Müzesi

EFES - MS.2.-3.yy



Secutor ile Retiarius - HİERAPOLİS 

Scissores Kalydon Odysseus'a karşı - HİERAPOLİS


Kibyra - Burdur


İzmir Arkeoloji Müzesi.

Gladyatör Retiarius
İzmir Arkeoloji Müzesi.

Gladyatörler Eridanos ve Stephanos
Milet Müzesi

Gladyatör - Milet
İzmir Arkeoloji Müzesi

Gladyatör ve vahşi hayvanlar - Milet
İzmir Arkeoloji Müzesi

Gladyatör - Milet
İzmir Arkeoloji Müzesi

Retiarius ile Secutor - Milet
İzmir Arkeoloji Müzesi


İzmir Arkeoloji Müzesi


Gladyatörler ve vahşi hayvanlar
Nysa - Sultanhisar / Aydın
Aydın Arkeoloji Müzesi

Gladyatörler - MS.2.-3.yy
Kibyra Necropolisi / Gölhisar
Burdur Müzesi

Gladyatörler - Priene - MS.1.yy
Neues Museum, Berlin

Gladyatörler - Sidas Kale
SAİTTAİ - SİDAS ANTİK KENTİ
Demirci ilçesinin güneyinde, İcikler Köyü sınırları içinde ve köye yaklaşık 5 km mesafede bulunmaktadır. Henüz kazı yapılmamış olmakla birlikte toprak üstünde bulunan birçok mimari parça ile belirgin bir halde olup,önemli bir kent olduğu ve Roma döneminde imar gördüğü anlaşılmaktadır.





Gladyatörler ve vahşi hayvanlar
Apri Antik Kenti-Kermeyan Köyü-Malkara/Tekirdağ 
İstanbul Arkeoloji Müzesi


Gladyatör Retiarius - MS.2.yy Tralles (Aydın)
İstanbul Arkeoloji Müzesi


Trakyalı Gladyatöre ait Mezartaşı - Roma dönemi MS.2.yy
Antalya Müzesi








Güreş Yarışması! - Mezopotamya - MÖ.2600 


_________________

Kaynaklar:
-Head injuries of Roman gladiators by Prof.Fabian Kanz:
-The Gladiators: History's Most Deadly Sport by Prof.F.Meijer
-Gladiator Gatorade
-The Gladiator Diet
-Gladiators Played by the Rules, Skulls Suggest
-The Roman Gladiator
-Gladiators-wiki
"The first traces of Etruscan civilisation in Italy date from about 1200 BC." 
-Yerli basın
-Damascuslu Nikolaos- tarihçi, filozof-MÖ.1.yy, İmparator Augustus'un Yaşamı
-fotolar  / fotolar