20 Mart 2016 Pazar

Karakalpak Halkının Ortaya Çıkışı







Yakın zamanda ortaya çıkmış halk yoktur. Büyük olsun, küçük olsun her türlü halkın kendine has tarihi vardır. Bunun için, bunların büyük veya küçük halk olarak kalmasonın sebeblerini de o halkın her bir asırdaki kaderinden, sosyal, ekonomik durumlarından takip etmek doğru olur.


Elbette Karakalpak halkı dili, görünüşü, örf âdeti, etnografisi birbirine yakın olan Kazak, Özbek, Kırgız ve Türkmen halklarından ayrı yaşamıyor. Ayrı bir halk olsa da gelişme devirleri onlar ile benzerdir. XIV. asırda, belki de ondan da evvelki devirlerde benzerlikler vardır. Halkın tamamen azalıp kalmasının sebepleri savaşlar ile ilgilidir. Bunun için de Karakalpaklar, diğer Türk halkları gibi VI. asırdan başlayarak XIV. asra kadar devam eden genel Türk yazılı eserlere (Orhun Abideleri’ne) kendilerinin ortak mirası olarak bakarlar.


Karakalpakların ilk atalarının ortaya çıktığı Harezm bölgesi, hâlen yaşamakta oldukları mekândır. Menşei de Sak ve Massaget boyları ile ilgilidir. Nehir boyu Saklarının birleşmesi sonucunda ortaya çıkmıştır. Bu konuda ünlü tarihçi S.P.Tolstov böyle bir sonuca varmıştır.


Karakalpakların atalarının savaşçı kavim olduğu hakkında tarihçiler bir çok fikir beyan etmişlerdir. Özellikle IX. asırdaki Arap tarihçisi A.N.Nauveriy: “Bu devirdeki Harezm padişahı Altın Taş’ın çöl kavimlerinden seçip aldığı atlı birlikleri “Kalpaklar” diye adlandırılmıştı.” diye yazar. 


Böylece de IX. asırda ortaya çıkan “Kalpaklar” kavminin adlandırılmasının pek çok tarihçinin ilgisini çektiği malûmdur. Bu değişikliği, Karakalpak halkının geçmiş devir yazılı kaynaklarındaki bir görüntüsü diye düşünebiliriz. Öte yandan, sözlü destanlara nakledilmiş olan en eski devir olaylarının, Grek âlimlerinin söz ettikleri Massaget destanları özelliklerinin Karakalpak folkloruna yansıması da bir hayli düşündürücüdür. Bundan başka geçmiş devirlerde Karakalpakların yaşadığı eski Harezm’de “Kanlılar”ın ve Kıpçakların bir kısmı olan “Yabılar”ın görülmesi, onların etnografisi ile ilgisini düşündürmektedir. Bu devirde Türk dili konuşan başka büyük halklardan da hâlâ tarih sahnesine çıkabilen yoktu.


Bu devirde Amuderya’nın aşağı mecrasında Oğuz, Kıpçak ve Karluk kavimleri birlikte yaşamaktadır. Bunlardan Oğuzlar, Türkmen ve Azerbaycan; Karluklar, Özbek ve Uygur; Kıpçaklar, Kazak, Kırgız ve Karakalpak kavimlerini oluşturmuşlardır. Bunların sonradan Oğuz-Kıpçak ve Karluk-Kıpçak olarak karıştıkları biliniyor.


Bu zamanda Karakalpaklar, Aral denizinin güney yönlerinden başlayarak Yenikent’e kadarki yerleri sahiplenmiş, vatan tutmuşlardýır. Kazakların en büyük kısmı ise Yenikent ile Sozak arasında yaşamıştır. IX-XII. asırlar arasında Orta Asya’da Arapların hükümranlığı çok güçlü idi. Bunun için de Araplar, çöl kavimlerini sağlam tutabilmek için “Peygamber sahabeleri” şeklindeki isimle kendilerinin bazı komutanlarını bilge sıfatında göndermiştir. Bu gibi sebepler ile X. asırdaki Kazak kavimleri arasında Enes adlı sahabe, Karakalpaklar arasında da Melik veya Mâlik adlı sahabe han olarak kabul edilmiş. Bu konuda Karakalpak şairi Berdak, “Şejire” (Şecere) adlı eserinde:


Enes Melik eki kisi,
Payğambardıñ sahabası

“Enes, Malik iki kişi,
Peygamberin sahabesi”


Yahut:

Meliktiñ ulı Razıhak,
“Mâlik’in oğlu Razıhak,
Jaslığında koydı ğulpak,
Gençliğinde koydu ‘gulpak’
Kiygen eken kara kalpak,
Giymiş imiş kara kalpak,
Sonnan Kalpak bolğan eken
Ondan Kalpak olmuş imiş.”
diye yazar.


Tarihî kaynaklarda sahabe Malik, X. asrın sonunda Yenikent’e han olmuş birisi olarak gösterilir. Bundan sonra ise Karakalpakların bulunduğu Aral denizinin boylarına Peçenekler gelir ve orayı işgal eder. Yine yepyeni olaylar başlar. Peçenekler, aslında Türkçe konuşan bir kavim olup “Kayın adamlar” manasına gelirmiş. Genellikle onun doğu bölüğü Karakalpaklara çok yakın bir bölüktür. Onlar Karakalpakların bir çok grubunu itaat altına alıp asker olarak kullanmışlardır. Onlarda taşınabilir mal, araba ve ev eşyaları olduğu için de, kendine meyilli, yakın kavimleri bir araya getirip başka ülkeleri yağma etmek için onları kullanırmış. Onun için X. asırda Karakalpakların bir kısmının Peçeneklerle birleşip Don nehrinin boylarına vardığını görüyoruz. 


Onlar, Peçeneklerin batıya akýın etme hareketlerine razı olmayarak Kiev kinyazı Svyatoslav ile komşu olmalarına güvenip Dinyeper nehrinin boyunda “Karabörüklüler” diye adlandırılan merkezi kurarlar. Kiev Rusunun sosyal, ekonomik hayatına isteyerek katılırlar. Böylece Karakalpaklar, Peçenek adıyla anılmaları neticesinde ikiye bölünürler.


Karakalpakların Harezm’de kalan kısmı çok az ve silâhsız olduğu için tarih sayfalarında çok az iz bırakmıştır. O devir tarihçilerinin verdiği malumatlara göre onlar “Sultan Veyis” dağlarında, Aral denizi yakalarında balıkçılık, çiftçilik ve hayvancılık ile yaşamışlar. Bazı grupları da “Arallılar” diye adlandırılmışlardır. Böylelikle onların Harezm’i Cengiz Han akınlarından korumak için gönüllü oldukları bilinir. Daha sonra Altın Orda’nın Harezm ile birleşmesinden itibaren Saraycık ve Harezm Karakalpakları arasında sıkı münasebetler kurulur.


Batıda ortaya çıkan Karakalpaklar “orda”sı Karaböriklilerin Doğu Avrupa tarihinde büyük bir yeri vardır. Onlar, Rus kinyazları ile komşu olup bir çok imkânlara sahip olmuşlardır. Fakat bunlar da XII. asrın sonunda Kıpçak kavimleri tarafından düşman kabul edilir. Haddizatında XII. asırdaki Kıpçak kavimleri de bugünkü Türkçe konuşan halkların bir araya gelmesinden ibaretti. Çünkü bu devirdeki Kıpçaklar da günümüzdeki Kazak, Kırgız, Karakalpak, Özbek halklarının ortaya çıkışına sebep olmuştur. O zamanlar Yenisey’den Sozak’a, Moğolistan’dan Don’a kadarki yerler “Kıpçak Ovası” (Deþt-i Kıpçak) diye adlandırılmıştır. XII. asırda onların merkezi İdil ile Yayık nehirlerinin arasında bulunuyordu. Onların askerleri de bir çok kahramanlıklar göstermişti. Buna rağmen Cengiz Han, 1223 yılının 31 Mayısında Kıpçakları tamamen mağlup eder.


Kıpçak kavimlerinin görünüş itibariyle Moğollara çok benzemesi, askerlerinin kahramanlığı, Cengiz Han’a çok uygun gelmişti. Bu yüzden de o, tereddütsüz, Kıpçak kavimleri arasına kendi merkezini kurup Kıpçak yiğitlerini bilgeliğe hazırlamaya başlar. Bu ülkeyi “Altın Orda” diye tanıtıp Türk dilini devletin dili olarak kabul eder. 


Bu, az sayıdaki Moğolların büyük ülkeye hükmetmesine yardımcı oluyordu. Bundan başka Türk halkları arasında Moğol kavimlerinin uruklarına benzeyen urukların da var olduğu malumdur. Bu urukların en çok bilineni Mangıt ve Konrat’tır. Bu yüzden Türk halklarının Mangıt kavminden çıkan Nogay adlı kişi, XIV. asırdaki Altın Orda tarihinde önemli bir yer işgal eder. O “Emir” diye adlandırılýıp, Türkçe konuşan halkları bir araya getirip Nogaylı kavmini kurar. Onun ülkede en parlak devri 1300-1340 yılları arasıdır. İşte bu emîr Nogay’ın adı Karakalpakların tarihiyle çok sıkı bağlantılıdır. Karakalpak kültür tarihinde iki asırdan fazla hüküm süren Nogaylı devri, bu kişi ve onun çocuklarıyla özdeşleşmiştir.


Türkçe konuşan bir çok halktan meydana gelmiş olan Kıpçakların yerine Moğolların kurduğu Altın Orda, XIV. asırda en parlak devrindeydi. Bu Orda’nın hanı, başlangıçta Cengiz evlâtlarından olmakla beraber şehzâdeler bu Orda’nın halkından olan Türk kavimleri ile dünürmüş ve han nesli, Türk halkıyla da karışmış. Bu yüzden de hanların çok kadınla evlenip çoğalması, Orda’nın bir çok boya bölünüp parçalanmasına ve bir çok Türk dilli halkların ortaya çıkmasına sebep olmuştur.  Bu çerçevede Özbek halkının kuruluşu, Altın Orda’daki Özbek Han devrinde olmuştur. Bu durum, Maveraünnehirdeki yerleşik Özbeklerle Kıpçak bozkırlarının göçebe Özbeklerini bir araya getirmiştir.


Bundan bir asır sonra, 1456 yılında Canıbek Han, Çu ve Talas nehirlerinin boyunda Kazak Hanlığını kurmuş, Kırgızlar Yenisey boyundan Tiyenşan’a doğru göçmüş, Türkmenler Merv etrafında toplanmaya başlamıştır.


“Altın Orda” nın “Ak Orda” ve “Kök Orda” olarak ikiye bölünmesi, boyların tekrar parçalanmasına sebep olmuştur. Bu yüzden Karakalpaklar da bu devirlerde başka boylarla göçüp konup kâh Kazaklarla birlikte Canıbek’in Orda’sında, kâh Sırderya’nın Aral’a döküldüğü yerde Toktamış idaresinde, kâh Suğnak’ta, kâh Kutluk Temir idaresinde Harezm’de görünür. Bu yüzden de XIV. asırda önde gelen ozanlar şiiri, usta söz hüneri, Kazak, Karakalpak ve Nogay halkları arasında aynı zamanda revaç bulmuştur. XIV-XV. asırlarda yaşayan Soppaslı Ozan Sıpıra, Asan Kaygı ve Jiyenşe’nin İdil, Yayık ve Türkistan olaylarıyla münasebetinin manası ve önemi bundandır.


Karakalpaklar, Nogay’ın ölümünden sonra da onun politikasına hepten sadık kalmış bir halktır. Bu yüzden de onlar Nogaylı kavmini yeniden kurmak için mücadele etmişlerdir. Bu durum genellikle Mangıt emirlerinden olan Edige, onun çocukları Nurettin ve Okkas kişiliğinde ziyadesiyle göze çarpar. Hatta Okkas XI. asrın sonunda Suğnak şehrinin civarından Özgen adlı kaleye saldırıp kendi hanlığını kurmuştur. Fakat bu durum uzun sürmemiştir. Kalenin (şehrin) dış kısmı düşmanlar tarafından işgal edilmiştir.


Ünlü tarihçi T.A.Jdanko Karakalpakların, Orus hanı ve Okkas hanı öz atası olarak gördüğünü, Karakalpak halkının teşekkül devrinin de, bu asrın sonları olduğunu tahmin eder. Bu devirde Harezm ile Türkistan sıkı münasebet içinde olmuştur. Karakalpakların medenî ve kültürel tarihi belli başlı üç aşamada ve üç yerde belirir:

1.Saraycık
2.Çimbay, Satemir
3.Yenikent, Özgen etrafında.


İşte bu şehirler Karakalpakların on asra yakın sırrını bize söyler. (Yakın zamana kadar Çimbay şehrinin sırları dahi bilinmiyordu.)


Akademisyen V.Barthold bu şehrin, Cengiz Han akınlarından önce de var olduğunu kendi haritasında gösterdikten sonra düşünmemizi sağlar. Böylece Karakalpakların, Harezm, İdil, Yayık ve Türkistan ülkesi ile sağlam ilişkileri olduğuna şahit oluyoruz. Fakat bu durum, Karakalpak tarihinde tam araştırılmış değildir. 


Karakalpakların XIV-XV. asırlarda İdil boyu ile birlikte Harezm ve Türkistan’da görülmesi, onlarýn Altın Orda ülkesinin parçalanmasına bağlı olarak ilk mekânlarına doğru mu göçtüğü veya bunların eskiden beri Harezm’de kalan Karakalpakların parçası mı olduğu hususu belirsizdir. Durum böyle olsa bile Karakalpaklara o devirde üç ülkenin tarihinde de açıkça rastlanır. Tarihî bilgilerimize göre onların XV. asrın sonunda yerleştikleri yer, Suğnak etrafındaki Özgen kalesi (şehri) ve kuzey Harezm’deki Sultan Veyis dağlarının etrafıdır. O zamandaki Altın Orda memleketinin sınırları Saraycık’tan başlayıp Harezm ve Türkistan’ı içine alıyordu. 


Tarihçi Ruzbahan İsfehanî’nin verdiği bilgilere göre “Altın Orda’daki han tarafından emir ve sultanlara beylik ve toprak verildiğinde, onlarla birlikte kardeş bölgeler, kendine sadık askerler de oraya göçüp yerleşmişlerdir.” Demek ki Orıs Han zamanında Karakalpakların büyük çoğunluğunun Türkistan’a mı göç ettiği veya bunların, o devirdeki Harezm Karakalpaklarının tâbîsi mi olduğu hususu belirsizdir. Karakalpaklar, XV. asırda Sırderya’nın (Seyhun) orta kıvrımında kendi hanlığını kurmuştur.


Ancak Okkas’ın ölümünden sonra bu hanlık yıkılmış ve Okkas’ın çocukları Musa, “Jamğırşı” (Yağmurcu) ve Asan, Yayık boylarına doğru kaçmıştır. Amaç, Nogaylı boyunu geliştirmek ve yıkılan Altın Orda’yı yeniden kurmak idi. Bu vakitte Özbekler ve Kazaklar kendi hanlıklarını kurmuşlardı. Nogay bayrağı altında Karakalpaklar ve onların dışında başka Türk halkları da vardı. Bu yüzden Jamğırşı, “Astrahan hanı” diye ün salmıştır.


Okkas’ın üçüncü çocuğu Asan hakkında yeterli bilgi yoktur. Bazı kaynaklarda o, “Yayık yolunda ölmüştür” diye söylenir. XVI. asırdan itibaren Başkurt ve Tatarların da bölünüp gitmesine bakılırsa bu “orda”yı birleştirmek kolay olmayacaktı. Bu yüzden de bu “orda”, Musa’nın çocukları Şıykım, Şeydayak (Seytek), Şaykı, Mamay zamanında çok çalkantılar geçirmiştir.


Tarihî kaynaklara göre Musa’nın ortanca çocuğu Şeydayak (Seytek), ağabeylerine öfkelenip kendi boyunun peşi sıra Harezm’e gider. Bundan bir müddet sonra onun kardeşi Dosım da kendi boyunu izleyip Sibirya tarafına göçüp gider. O tarafta Ermak ile savaşıp ölür. Bundan sonra onun kardeşi Orak ve onun çocuğu Kazıy, kendilerine bağlı boyu ayırıp Don nehrinin boylarına doğru göçerler. Bunlar Küçük Nogay diye adlandırılıp, Kafkas’ın Nogay, Kumuk, Karaçay ve Türkçe konuşan başka halkların ortaya çıkışına sebep olur. Orda’nın kalan kısmı ise “Nogaylı’nın altı oğlu” olarak adlandırılıp Musa’nın en son çocuklarýı Yusuf ve İsmail’in eline geçer. Çünkü, Orda’nın kalan kısmı, Karakalpak halkının asıl kısmı olup temelde Müyten, Konrat, Kıtay, Kıpçak, Keneges ve Mangıt’tan ibaret altı kavimden müteşekkil idi. (Bu Nogaylı’nın altı oğlunun boyu XVI. asırda Nogaylı coğrafyası tamamen dağıldıktan sonra ilk etnik adlandırılmalara göre Karakalpaklar diye anılmaya başlamışlardır.) 


Karakalpak folklorik eserlerinin çoğunun “Nogaylı yurdunda” diye başlamasının sebebi bundandır. Karakalpaklar XIV. asırda Nogaylı bölgesinin temelini atmalarıyla birlikte XVI. asırda bu bölgeyi tekrar güçlendirmeye çalışmışlardır. Bu sebeple Karakalpak tarih kitapları Karakalpakların Nogaylı’dan ayrıldığını açıkça kabul eder. Bu konudaki bilgiler, şecerelerde de muhafaza edilmiştir. XIX. asırda yaşayan Karakalpak şairlerinden Öteş Alşınbay oğlu, “Dünyada” adlı şiirinde:


Onı Öteş şejereden körmişler
“Onu Öteş şecereden görmüşler,
Sonıñ az-kem jerin aytıp bermişler
Onun az çok yerini söylemişler,
Ol Noğaylı Karakalpak dermişler
O, Nogaylı Karakalpak demişler,
Bülginşilik penen jürgen dünyada
Bölünmüşlükle gezmişlerdir dünyada,” 
diye yazar. 


Karakalpak halk ozanı Kıyas Hayrettinov ise:

Noğaylı deydi eken halkımdı sonda
“Nogaylı derlermiş halkıma orda,
Tüp babamdı köziñ körgen kobızım
Öz babamı gözün görmüş kopuzum.” 
diye terennüm eder.


Karakalpakların Nogaylı’dan ayrılış devirleri de karma karışık tarihî olaylarla doludur. Musa Bey’in çok çocuğu olduğu için onların herbiri beylik için mücadele edip Orda’yı dağıtmışlardır. Hatta en küçük çocukları Yusuf ile İsmail’in de birbiri ile anlaşamayıp ulusu ikiye böldüğü görülür. Yusuf Bey’in güzel kızı Süyinbike’nin Kazan hanı Janeli Hanın eşi olduğu da bize tarihten bellidir. Fakat Yusuf Han’ın düşmanı olan Koşşak’ın sözüne inanıp hanı öldürür. Süyinbike, Kazan hanı olarak ünlenir. Fakat bu durum, Süyinbike’nin kendisi ve dört yaşındaki çocuğu Ötemis’in (Ödemiş) acımasızca ödürülmesi ile neticelenir. Bu durumlar Karakalpak folklorunda;


Taslap ketip Horezmdey vatandı
“Terk edip Harezm gibi vatanı,
Jayıkta babamız Noğay atandı
Yayık’ta atamıza Nogay dendi,
Taht öldirdi Süyinbiyke apañdı
Taht öldürdü Süyinbike ananı,
Devranıñnıñ beri arman Karakalpak
Devranının hepsi dert Karakalpak,”
diye söylenen halk şiirlerinde çok açık görülür. 


Bundan başka bu devirleri açıkça tasvir eden halkın iyi bildiği “Er Kosay”, “Er Kökşe”, “Er Sayın”, Orak ve Kazıy hakkında halk destanları da vardır.


Nogaylı bölgesi XVI. asrın sonunda tamamen yıkılır. Bunun en önemli sebebi, bu devirdeki Cungar akınlarının dalga dalga gelmesidir. Musa’nın küçük çocuğu İsmail’in ölümünden sonra onun çocukları Tınahmet ve Orısbek arasında taht kavgaları başlar. Tınahmet’in ölümünden sonra Orısbek’in eline geçen “Orda”, tamamen buhranlı dönemler yaşar, halk arasında açlık ve sefalet yayılır. Bu halkı böylesi sefaletten kurtaran, “Orda”nın en sonuncu beyi Tınahmet’in oğlu “Ormanbet”tir. 


Onun Orda’yı yönettiği yıllar 1584-1596 yılları arasıdır. Ormanbet zamanında halk, tamamen âbat olup koyunun üzerine turgay kuşunun yuva yaptığı zaman olmuştur. Kendisi yiğit ve akıllı kişi olduğu için halk onun hakkında çeşitli efsaneleri, hikâye ve destanları oluşturmuştur. Fakat bu durumlar da çok sürmemiştir.


Cungarların zalim padişahı Ho-urlık, 1596 yılının bahar aylarında çok asker ile saldırmış ve sakin ömür süren halkı darmadağın etmiştir. Ormanbet Bey bu savaşta kahramanca savaşarak ölür. Kendi bilge beylerinden ayrılan halk, otlağından ayrılan koyun gibi her bir otun altına gizlenip zorluk içinde yaþar. O zamanın âdetlerine göre ülke liderinin yerini, onun zürriyetinden birinin alması gerekiyordu. Ormanbet Bey’den kimse kalmaz. Onun Biybiayşa, Gülayşa, Sarışa adlı kızları vardır. Halk onların içinde küçük kızı Sarışa’yı akıllı gördüğü için bey olarak kabul eder. 


Fakat Ho-urlık, halkı üçüncü kez kırınca başka çare bulunmadığından “İdil boyunda hür olmadık; şimdi eski devirlerden itibaren atalarımızın serbestçe yaşadığı öz yurdumuz Harezm var; onun daha ötesinde babamız Orıs han ile Okkas hanın padişahlık ettiği toprağı kutlu yer olan Türkistan var, oraya göç edelim” deyip yatak yorganlarını yüklenip yola revan olmuşlar. 


Karakalpakların Harezm ve Türkistan’a doğru göçleri 1596-1597 yıllarını içine alır. Düşmanla boğuşa boğuşa, yalınayak ve aç kalan halkın altı ay yollarda başıboş, sefil oluşu da dayanılır gibi değildir. O vakitler Türkistan, Buhara hanlığına bağlıdır. Buhara hanı Abdullah, Karakalpakları bağrına basmış, bunlara Suğnak şehrini bağışlayıp da Miyanköl’e kadar olan yerleri paylaştırmış. Bu durum onun 1598 yılında yazdırdığı yıllığında tasdik edilmiştir.


Han, kendi yıllığında Türkistan’da yaşayan başka halklarla birlikte Karakalpaklardan da söz eder. Bu, Karakalpakları kendi adı ile adlandıran ilk delil olmakla birlikte Karakalpakların adlandırmasına XV. asırdaki Rus yıllıklarında da rastlanır. Demek ki “Karakalpakların halk olarak gelişme devri XVI. asra doğrudur” şeklindeki fikri tasdik etmek mümkündür.


Karakalpaklar bundan sonra XVIII. asrın başlarına kadar bir asra yakın, Türkistan’da yaşar. Bununla birlikte Karakalpaklar, bu devirde sadece Türkistan’da yaşadı demek doğru olmaz. Çünkü onların Harezm’de yaşayan bölümü Arallı Özbeklerle birlikte oturup Satemir, Çimbay ve Konrat çevresinde kendi başlarına hanlık kurma teşebbüsünde bulunmuşlardır. Hatta onlar Türkistan hanlarının da Harezmli Karakalpak sultanlarından olmasını istemişlerdir. (Bu sebeple Esimözel boyuna, Türkistan’a çağrılan iki sultan da yolda öldürülür.)


Karakalpaklar, Türkistan’da yaşadıkları devirde Buhara hanlığının siyasetini de büyük ölçüde etkilemişlerdir. Mesela İmamkulu (1611-1642), Subhankulu Han (1680-1702) devirlerinde halkın, han zulmüne karşı isyanlarının olduğu hakkında söylenti vardır.


Türkistan halkı, Kazak hanı Tevke’ye (1680-1718) tâbi olarak yaşar. Bu yüzden de bu ülke, bazen Buhara hanlığına bazen Kazak hanlığına geçer. Bu gibi sebeplerle Az-Tevke’nin evlâtları temelinde Karakalpak ülkesinin ilk hanları ortaya çıkmaya başlar. Bunlar, Tobarşık Sultan (1694-1709), Gayıp Sultan (1709-1722), Eşim Muhammet (1722) ve diğerleridir.


1718 yılında Tevke Han’ýn ölümünden sonra Kazak hanlığı da iyice dağılıp gider. Kazaklar üç “cüz”e (yüz’e) bölünür Ebilhayr ile Polat han birbirlerinden ayrılırlar. Orta cüzün bayrağını yükselten Sozak’ın kaderi de kötü olur. Bu devirde Türkistan, Karakalpak hanlığı olarak kabul edilse de onun içinde Kazak ve Özbek halkları da vardır. Eşim Muhammed Han da o vakitteki Buhara hanı Ebulfeyiz’e tâbi olur, fakat Ebulfeyiz’in Türkistan’dan vergi almaktan başka bir talebi olmaz. Türkistan’ın sınırlarını dış düşmanlardan korumaya yanaşmaz. Bu sebeplerle bütün Kazakistan bozkırlarını işgal etmeyi düşünen Cungarlar, 1723 yılının baharında Türkistan’ı istila eder. Cungar hanı Tsevan Rabtan bu savaşa yüz binden fazla askerini sokar.


Kazakistan tarihindeki “Ak taban şubırındı, alga köl sulama” (yalın ayak kaçış), Karakalpaklar tarihindeki “posğan el”in (göçen halk) kaderleri böyle başlar. Türkistan’da bu devirde yarım milyona yakın insan kırılmış, kalanları düşmana esir olmuştur. Tarihçilerin verdiği bilgilere göre bu korkunç savaşlardan sonra Türkistan’a yıllarca insan girememiş, kalanlar halk arasında gizlenmiş. Kazaklar kendi geniş ovalarına, Özbekler kendi akrabalarının yanına gitmiş. 


Ortada kalan Karakalpaklar, Aral denizi boylarında kendi eski mekânlarının var olduğunu hatırlayıp pılısını pırtısını toplayıp Sirderya’nın (Seyhun nehri) aşağı taraflarına göç etmişler, fakat bunların hepsi aynı yöne gitmemişler, Sirderya’nın yukarı taraflarına, Taşkent, Andican ve Fergana vilayetlerine göçenleri de olmuştur. Bundan başka Semerkant, Nurata yoluyla Buhara’ya, sonraları Karşı çölleriyle Surhan dağlarına gidenleri de olmuştur. Böylece Cungar akınlarından sonra Karakalpaklar üç ayrı tarafa bölünüp göçmeye mecbur olmuştur. 


Bunların Özbekistan’a dağılan kolları “Yukarı Karakalpaklar” diye adlandırılırken onlar pek çok halk arasına karışmıştır. Sadece Buhara Karakalpakları diye adlandırılan Tamdı ve Kenime Karakalpakları kendi millî bağımsızlıklarını korumuş olarak yaşamışlardır. Aral denizine doğru göç eden Karakalpaklar da kendi bağımsızlıklarını koruyabilmişlerdir. Onlar, atalarından miras kalan önceki kavme gelip katılır. Bu yolda da onlar pek çok sıkıntıyla karşılaşır. Onların, Sirderya’nın Aral’a döküldüğü yerlerde, Yeni Derya boylarında tarımla uğraşmalarına bakmaksızın Kazakların “Kişicüz” (Küçük Cüz) hanları Ebilhayr ve Eralı Sultan, peşpeşe vergiler koyup, çok zulüm yaparlar. Bu durumlar, onların 1740-1760 yıllarında kendi ilk mekânları olan Kuzey Harezm’e bütünüyle göçüp gelmesine sebep olmuştur.  Karakalpaklar, Harezm’e göçtükten sonra da Hive hanlarına tâbi olarak yaşamışlardır. Vergilerin çok oluşu, halk arasında bazı hoşnutsuzlukları da beraberinde getirmiştir. Bu sebeple halkın 1827-1828 ve 1858-1859 yıllarında millî bağımsızlık isyanları vuku bulmuştur. Onlar kendi yaşadıkları ülkede bağımsız Karakalpak hanlığını kurmak için mücadele etmişlerdir. 


Karakalpak ülkesi sonraki devirlerde “suverenli respublika” (özgür cumhuriyet) olarak adlandırmış, kendisiyle komşu olan kardeş halklarla aynı seviyeye gelmiştir. Bu halkın menşei, ortaya çıkış tarihi, sevinçleri ve sıkıntıları kardeş Özbek, Kazak ve Türkmen halkları ile tamamıyla iç içe girmiştir. Bu kardeşlik Harezm’de başlayıp, İdil ve Türkistan’da devam etmiştir. Tarihî bilgilere göre Karakalpaklar, bu halklarla dostça yaşamıştır. Eski Nogaylı kavmi de on çeşit Türk dilli halkı bir araya getirmiştir.




Kamal Mambetov, 
Karakalpaklardıñ Etnografiyalık Tarihi,1995 / PDF








Karakalpak Türkleri













Menşei ve Tarihi

Karakalpak Türkleri asılları itibariyle X-Xll yüzyıllarda yaşayan Peçeneklerin ahfadındandırlar. Tarihi kaynaklarda "Siyah Külahlılar" veya sadece "Külahlıl ar" adıyla geçmektedirler. XII-XIII. yüzyıllarda Kıpçaklar'la beraber Mogollar'a tabi olmuşlardır.(10) Karakalpak Türkleri eski Rus yıllıklarında "Çorniye klobuki", Arap kaynaklarında "Karabörklü" adlarıyla anılırlar. Rus yıllıklarına göre Karakalpaklılar; Uzlar, Peçenekler ve Hazarlar ile kardeş bir kavimdir. Rivayete göre Karakalpaklar'ın bir kısmı 11.yy'da Selçuklular'ın güney ve batıya doğru gerçekleştirdikleri yayılma eylemine katılmış, çoğunluğu ise Aral Denizi civarında kalmışlardır. (11)

Karakalpak Türkleri, Tarihçi Reşidüddin'e göre moğol istilası sırasında "Kavm-i külah-i siyah" adı ile biliniyorlardı. Yine Arap müelliflerinden En-Nuveyrri Altınordu Kıpçak kabileleri arasında "Kara-Börklü" adını taşıyan bir topluluktan bahsetmektedir. (12) Kara-Kalpak (siyah Serpuş) ismi bu Türk kavminin ırk hususiyeti ile ilgili olmayıp, bunların yaşayış ve giyiniş tarzları ile alakalı diğer topluluklardan onları ayırmak için kullanılmış bir ad olmalıdır.

Rus Kroniklerinde Çorniye Klobuki ismine ilk defa 1146 tarihinde tesadüf olunur. Türk unsurunun en çok bulundugu saha Kiyef sahası olup burada Kumanlar hemcinsleri  olan Karakalpaklar'la çarpışırlardı. Kumanlar bunları eski göç yerleri olan Karadeniz steplerinden sürüp çıkarınışiardı ve bundan dolayıdır ki bu Karakalpaklar, Kumanların en amansız düşmanı olmuşlardır. (13) Düşmanların bütün harp sanatlarını bilen ve onlar gibi hafif süvari olan Karakalpaklar, yaptıkları akınlardan ganimetle dönmek, süratli akınlar yapmak ve askeri keşiflerde bulunmak gibi önemli vasıflara sahiptiler. Ruslar, Karakalpaklar'ın kendileriyle birlikte oldukları durumda müstahkem mevkilerde ancak kendilerini Kumanlar'dan koruyabiliyorlardı. Kronikler, Rus kinezlerinin Karakalpaklar ile birlikte Kumanlar üzerine ondört sefer yaptıklarını kaydetmişlerdir. 



Karakalpak Türkleri ve Bugünkü Karakalpakistan
Salih Yılmaz - 1997, PDF
Kitabı:
Karakalpak Türkleri ve Karakalpakistan Tarihi, Salih YILMAZ

(10) Caferoğlu, Ahmet, Türk Kavimleri,Ankara 1972
(11) Akıner, Shirin. İslamic Peoples of the Soviet Union, London,1983
(12) İnan, Abdülkadir, Karakalpaklar, Bozkurt (3).11.sayı 1941
(13) Rassovsky,Dr.Eski Rus Tarihinde Karakalpakların Rolü,Ülkü,sayı 57-59,1937-38










İngilizce başka bir kitap 'Qaraqalpaqs of the Aral Delta'




The Qaraqalpaqs : Die Karakalpaken : A Turkish Tribe
"the origin is related to the Sacae and Massagets (Massagetae) tribes. Merger of the Sacaen people from the river length established these Turkish tribe, says the historian S.P.Tolstov."

We do not call  a Turkish tribe as "Turkic", no,
we call just "Turk" with their tribe name; "Qaraqalpaq Turks"
SB