31 Ocak 2015 Cumartesi

GOBUSTAN ROCK ART CULTURAL LANDSCAPE






Located in the eastern part of the Republic of Azerbaijan and on the western shore of the Caspian Sea Gobustan National Reserve was inscribed as Gobustan Rock Art Cultural Landscape into the World Heritage List in 2007.

With hills and highlands covered with big boulders and almost no green, Gobustan is an outstanding rock art landscape, where over 6000 rock engrarvings were found and registered, since Upper Palaeolithic up to the Middle Ages. In 1966, the rock art area, covering approximately 4000 hectares, was declared a National Reserve.

More than 20 ancient settlements and discovered more than 40 burial mounds of the Bronze Age period.

Gobustan Rock Art Cultural Landscape consists of the following cultural qualities:

● more than 6000 petroglyphs
● shelters, ancient settlements, burial sites
● sacred sites
● evidence of a very long cultural continuity in a number of rock shelters.

in English pdf:

in Turkish
İshaq Cəfərzadə. Qobustan. Qayaüstü rəsmlər. Bakı.1999
















The Petroglyph Museum at Gobustan - Azerbaijan





There are paintings or etchings (petroglyphs) of what appear to be long boats in the style of the Viking ships of more recent times. Thor Heyerdahl was convinced that people from the area went to Scandinavia in about 100 AD and took their boat building skills with them, and transmuted them into the viking boats we know from digs in Northern Europe.








Turkish Gravestone, 
Gobustan National Park - Azerbaijan





and similarity between 
Gobustan/Azerbaijan and Latmos-Beşparmak/Turkey



_________



























28 Ocak 2015 Çarşamba

TETRAMORF - DÖRT BEDEN




Geç Hitit MÖ.7.yy - Tell-Halaf





Tetramorf (tetramorph, Latince dört beden) dört varlığın birleşiminden meydana gelen bir sembolü ifade eder. Bu varlıklar genelde boğa, kartal, aslan ve insandır. 

Kadim orta doğu uygarlıkları, örneğin Mısır Mezopotamya İran ve Anadolu, Uzak Doğu’da Orta ve Güney Amerika mitolojisinde yaygın olarak işlenmiştir. Bunların en iyi tanınanı Mısır’da Kufu (Cheops) piramitin önünde doğuya bakan ve 20 metre yükseklikte sfenks (sphinks) yapıtıdır. Sfenks, Grekçe’de birleşken anlamına gelir.

Büyük Sfenksin gövdesi aslan başı insan şeklinde. Genelde firavun Khufu yüzü olduğu kabul edilmekle beraber, son zamanlarda bu sanıya karşı muhalif görüşler otaya atılmıştır. Bazı görüşlere göre Sfenks kelimesinin kökeni “yaşayan simge”  anlamına gelen, eski Mısır dilinden “Shesep-ankh”den türemiştir.

Çoğu kez sfenksler kanıtlı gösterildiği halde, büyük sfenks muhtemelen (her zaman) kanatsızdı. Bir görüşe göre büyük sfenksin yapım tarihi ilk bahar solstisin Aslan burcunda bulunduğu M.Ö. 10.000 yıllarına tekabül ediyor, yani Aslan çağının bulunduğu Atlantis’in batışı sıralarında. Şu zamanlarda da 180° bir açı yapılarak insan başının simgelendiği Kova çağına gelmiş bulunuyoruz.

Eski Mısırlılar aslanları kutsal yapıtların koruyucusu olarak kabul ettikleri söylenir. Ancak, bunun dışında sfenks konusunda bir şey bilinmemektedir. Ezoterik açıdan sfenks insan başı, kartal kanatları, gövde üstü aslan ve altı boğa olan dört bedenden oluşmuş bir tetramorftur. Bu dört varlık dört sabit burcu karşılayan kerubilerin bedenleridir.

Sfenksin önünde durduğu Khufu ( Cheops ) piramit ile bir ilişkisi olduğu sanılmakta. Mısır piramitleri tetrahedron denilen ve kristallerin girebileceği yedi simetrik şekilden biri görüntüsündedir. Altı bir kare ve üstü dört üçgenden meydana gelmiştir. Üçgen ile dörtgenin kutsal yediyi oluştururular. Dört üçgen dört istikamete bakıp dört rüzgarı ve dört elementi simgeler. Bu dört üçgen üst üste katlanıp iki boyutlu bir şekil yaratır. Bu da 12 köşeli bir yıldızdır. Bu da bize zodiakı, burçlar kuşağını verir.

Yukarıdaki şekil piramidin dört üçgenin ve bir karenin düz bir yüzey üzerinde iki boyutlu şeklidir. Dört üçgenin her biri bir elementi ve her bir kenarı elementlerden üçer burca bakmaktadır. Bunun üzerinde bir kare yerleştirilince. Görülür ki o karenin her bir ucu dört ayrı elementten dört burca bakmaktadır. Yukarıdaki şekilde kare dört sabit veya değişmez burca bakmaktadır. Bunlar Kova, Aslan, Akrep ve Boğadır. İşte kadimlerin efsane, sanat ve kutsal metinlerinde geçen ve bir kaç değişik hayvan türünün birleşimden oluşan fantastik mahluklar, ister Sfenks, Garuda veya Kerubim olsun, genellikle bu dört sabit burçlardaki sembollerin birleşimlerinden oluşmuşlardır.

Odipus efsanedeki sfenksi ele aldığımızda (bakınız bölüm başındaki alıntı), bilmecenin çözümü insan olarak ortaya çıkıyor, fakat aynı zamanda bilmecenin içinde başka bir bilmece olabilir ve cevap piramit olarak da çıkabilir. Piramidin tabanı dört ayaklı, sonu veya üstü üç ayaklıdır ve öğleyin güneş dik olarak piramide yukardan baktığı zaman iki ucuyla kesin bir çizgi yaratır. Biri en tepede ve biri tabanın tam ortasında. Bu çizgi arzın merkezine kadar iner. Piramit ayrıca tek bir noktada uçlanır, orada sanki başka bir boyutta girerek kaybolur.

Hint mitolojisinde Garuda yarı insan ve yarı kartal bir varlıktır. Yılanların düşman ve tanrı Vishnunun taşıyıcısı. Ayrıca, Rama’yı da cennete taşımış. Kartal kanatları motifler orta doğuda yaygın. Mezopotamya medeniyetlerinde, Sümer, Babil, Asur ye Keldanilerde kanatlı ve insan yüzlü boğalar görülür. Eski İran medeniyetlerinde de görülür. Hititlerde ve civardaki medeniyetlerde dört mahlukun çeşitli birleşimleri görülmekte. Genellikle hayvan başlı ve insan gövdeli tanrılardan oluşmuş Mısır panteonunda sfenks de bunun tersine görmek ilginç.

İbranilerde tetramorflar Kerubim olarak adlandırır (Kerubim veya Kerubiler çoğul, Kerub tekil). Okült açıdan Kerubimler dört elementin idarecileridir. Sembolik karşılıkları şöyledir:


Kerubim  -  Görünüş  -  Burç
Hava Kerubu - İnsan  -  Kova
Ateş Kerubu  -  Aslan  -  Aslan
Su Kerubu  -    Kartal  -  Akrep
Toprak Kerubu - Boğa  -  Boğa


Golden Dawn Cemiyetine öğretilerine ait yukarıdaki tablo şöyle açıklayalım. Kova burcunun insan şekli ile simgelenmesi onun burçlar arasında en insani olmasından kaynaklanıyor. Aslan ve boğanın şekilleri burçlarının tam olduğundan yorum gerektirmez. Burada en itilaflı tekabül Su Kerub için kartal sembolü gelebilir, çünkü kartal uçtuğu için hava elementi çağrışımı yapar. Ayrıca güneşle ilgisinden dolayı ateş çağrışımı yapar. Ancak, görülür ki akrep burcun sembolleri arasında bulunmakta. Kanatları açıldığında hilal şeklini andırmaktadır.

Eski Ahitte Kerubim hakkında yazılanlar şöyledir,

“Ye baktım, ve işte, kerubilerin yanında dört tekerlek vardı, her kerubinin yanında bir tekerlek, ve tekerleklerin görünüşü gök zümrüt taşı gibi idi. Ve onların görünüşüne gelince, dördünün de benzeyişi birdi, sanki tekerlek içinde tekerlek varmış gibi. Yürüdükleri zaman dört yanlarına gidiyorlardı, yürürken dönmüyorlardı, ancak baş nereye yönelirse onun ardınca gidiyorlardı, yürürken dönmüyorlardı. Ve bütün bedenleri ve sırtları, ve elleri, ve kanatları, ve tekerlekler, dördünün de tekerlekleri, çepçevre gözlerle dolu idi. Tekerlekler ise, ben işitirken onlara dönen tekerlekler, diye çağrılırdı. Ve her birinin dört yüzü vardı, birinci yüz kerubi idi, ve ikinci yüz insani idi, ve üçüncü yüz aslan yüzü idi ve dördüncü yüz kartal yüzü.” Hezekiel Bap 10 /9—10

Eski Ahitte ayrıca Süleyman‘ın yaptığı mabette iki dev Kerubim heykelini altınla kaplayarak yerleştiğini anlatmakta.

Tetramorflardan oluşmuş Sfenks ayrıca insani simgeler, çünkü insanda dört element vardır. Elemental varlıklar veya doğa ruhları okült felsefesinde sadece bir elementten oluşmuştur.


Kemal Menemencioğlu
Hermes kitapevi'nin sahibi ve internet sayfasının kurucusu
Namık Kemal'in torunudur, babası Turgut Menemencioğlu ise Winston Churchill, Franklin Roosevelt ve İsmet İnönü'nün katıldığı ünlü Kahire Konferansı'nda tercümanlık yapmış devlet adamı, büyükelçidir.








































SERAFİM KERÜBİ







GEÇ HİTİT MÖ.763-727 / Tell-Halaf
6 KANATLI "CİN" diye açıklamışlar ama 
SERAFİM olma ihtimali yüksektir.








Tanrıya yakın en güçlü melekler olan 
Serafim ile Kerübin arasındaki fark:


Serafim (Seraphim- Seraphs) altı kanatlıdır , ikisini kullanır, alevler içinde kılıçta tutarlar, tanrı tahtının üstünde uçarlar, Hıristiyanlıktaki tasvirlerinde ayakları gözükmez , genital bölgesinin kapatılması olarak düşünülür. Tanrı’nın sevgisi ile yandıkları için ‘yanan melekler’ şeklinde de tasvir edililirler.

Kerübi (Cherubin-Cherubs) ise dört kanatlı ve dört yüzlüdür, tanrının korumaları, kolluk gücüdür. Etrafında uçarak günahın, yozlaşmanın ve ahlaksızlığın ulaşmasını engellerler, taht melekleri olarak ta anılır. Aden bahçesinin ve Ahit Sandığının korumaları olarak bilinir. "Aden bahçesinde "hayat ağacının yolunu korumak için" Tanrı'nın onları koyduğunu" Tevrat'tan okuruz (Tekvin 3:24). Adem ile Havva cennetten kovulunca onlara eşlik ederler ve geri dönmesinler diye de bahçede nöbet tutarlar.


Her ikisi de çok güçlü doğaüstü varlıklardır...







GEÇ HİTİT MÖ.7.yy / Tell-Halaf
Louvre Müzesinde
4 Kanatlı Kerübi





Geç Hitit MÖ.7.yy - Tell-Halaf, 





* * * 




Okült açısından Kerubimler dört elementin idarecileridir.

Kerubim - Görünüş - Burç

Hava Kerubu - İnsan - Kova
Ateş Kerubu - Aslan - Aslan
Su Kerubu - Kartal - Akrep
Toprak Kerubu - Boğa - Boğa

Golden Dawn Cemiyetine öğretilerine ait yukarıdaki tablo şöyle açıklayalım. Kova burcunun insan şekli ile simgelenmesi onun burçlar arasında en insani olmasından kaynaklanıyor. Aslan ve boğanın şekilleri burçlarının tam olduğundan yorum gerektirmez. Burada en itilaflı tekabül Su Kerub için kartal sembolü gelebilir, çünkü kartal uçtuğu için hava elementi çağrışımı yapar. Ayrıca güneşle ilgisinden dolayı ateş çağrışımı yapar. Ancak, görülür ki akrep burcun sembolleri arasında bulunmakta. Kanatları açıldığında hilal şeklini andırmaktadır.


Eski Ahitte Kerubim hakkında yazılanlar şöyledir,


“Ye baktım, ve işte, kerubilerin yanında dört tekerlek vardı, her kerubinin yanında bir tekerlek, ve tekerleklerin görünüşü gök zümrüt taşı gibi idi. Ve onların görünüşüne gelince, dördünün de benzeyişi birdi, sanki tekerlek içinde tekerlek varmış gibi. Yürüdükleri zaman dört yanlarına gidiyorlardı, yürürken dönmüyorlardı, ancak baş nereye yönelirse onun ardınca gidiyorlardı, yürürken dönmüyorlardı. Ve bütün bedenleri ve sırtları, ve elleri, ve kanatları, ve tekerlekler, dördünün de tekerlekleri, çepçevre gözlerle dolu idi. Tekerlekler ise, ben işitirken onlara dönen tekerlekler, diye çağrılırdı. Ve her birinin dört yüzü vardı, birinci yüz kerubi idi, ve ikinci yüz insani idi, ve üçüncü yüz aslan yüzü idi ve dördüncü yüz kartal yüzü.”

Hezekiel Bap 10 /9—10

Eski Ahitte ayrıca Süleyman‘ın (!) yaptığı mabette iki dev Kerubim heykelini altınla kaplayarak yerleştiğini anlatmakta.


Tetramorflardan oluşmuş Sfenks ayrıca insani simgeler, çünkü insanda dört element vardır. Elemental varlıklar veya doğa ruhları okült felsefesinde sadece bir elementten oluşmuştur.


Kemal Menemencioğlu / link








(!) "The Turanians were builders; the Semitic races never erected a building worthy of the name. When King Solomon decided to build the Temple at Jerusalem, he lead recourse to Turanians to take the lead in the work." link





Serafim ve Kerübiler




Kerübi ,sanatsal çalışma Rodney Treadway:link













Restorasyon çalışmalarının ardından ortaya çıkartılan
 ‘Serafim’, melek yüzü.


Kubbe restorasyonu sırasında hakikaten çok önemli bir eseri Ayasofya’ya kazandırdık.Sultan Abdülmecit döneminde Ayasofya’da restorasyonlar yapan Gaspare ve Guisseppe Fossati kardeşlerin üzerine kapak kapattığı ‘Serafim Meleği’nin yüzü ortaya çıkartıldı. Bu eserin ortaya çıkışıyla Ayasofya İtalya’da ‘Yılın Müzesi’ seçildi. Ben de ‘Rotondi 2010 Sanat Kurtarıcısı Ödülü’ne (Premio Rotondi 2010 ai Salvatore dell’ Arte) layık görüldüm. Rotondi Sanatı Kurtaranlar Binası’nda bir bölüm de Ayasofya’ya ayrıldı.


Doç. Dr. A. Haluk Dursun.,2011


Rivayete göre, Ayasofya’nın inşası bittiğinde İmparator Justinianos “Geçtim seni Süleyman” diye bağırmış.


Bu zafer çığlığı ile kastedilen, Hz. Süleyman ve dillere destan Mabedi... Aslında Süleyman Mabedi, M.Ö. 586 yılında Babilliler tarafından yıkılmış... Daha sonrasında da -günümüze kadar uzanan kazılara rağmen- tek bir kalıntısına rastlanamamış. Buna rağmen bir efsane olarak gücünü hep korumuş. Justinianos işte o efsanenin yerine ‘kendi rüyasını’ gerçekleştirip Ayasofya’yı yaptırmış. Ve Ayasofya, Mimar Sinan’ın muhteşem eseri Süleymaniye Camii’ne kadar zirvede tek başına kalmış.


Ayasofya, sadece Türkiye ve Türk turizmi için değil, Doğu Roma mirasının takipçileri ve dünya kültür turizmi için de ‘benzersiz’ bir eser. Kelime karşılığı ‘kutsal bilgelik’... M.S. 532-537 yılları arasında inşa edildi. O yıllardan itibaren de tüm uygarlıkların çekim noktası haline geldi. 













Dört kanatlı Melek figürü - Yuan Hanedanlığı dönemi 1271-1368

Cengiz Han'ın torunu olan Kubilay Han (Toluy'un oğlu) tarafından kurulan ve 
Çin'i 1271-1368 yılları arasında egemenliği altına alan 
Yuan Hanedanı ya da Kubilay Hanlığı.

Kubilay, Moğol hanı Mengü'nün kardeşi; İran'daki İlhanlılar 
devletinin kurucusu Hülagü'nün ağabeyidir. 
Marco Polo onun döneminde Çin'e gitmiştir. 
Pekin’de yani Hanbalık'ta (Han Şehri) oturmuş, 1294 te de ölmüştür.



























HATTİ SANATI ve KADİM TÜRK SEMBOLLERİ





Hititler'in imparatorluk dönemi güzel sanatlarında anıtsal bir yetenek görülür, fakat hiçbir yerde form-biçimlendirme yeteneği saptanamamıştır. Kimi yerde yalnızca oyun oynarcasına bir eğilim egemendir ve malzeme buna boyun eğmeyince hemen bir yana bırakılarak yeni bir taşa el atılmıştır; kimi yerde bitmiş ile yarı bitmiş, eski ile yeni birbirine karışmıştır. Yazı hiçbir zaman bir süsleme aracı olarak anlaşılmamış, aksine nerede yer elverişliyse oraya sokuşturuluvermiştir. Bu durum Yazılıkaya tapınak bölgesi için de geçerlidir; burada sadece "tanrıların tören alayında" bir biçimlendirme endişesinin sezildiği görülüyor. Fakat Yazılıkaya'nın özelliği yalnızca bir benzeri bulunmayışıdır, yoksa tipik hiçbir yanı yoktur. Normal haliyle Hitit sanatı belirgin, fakat hep kaba kalmış bir karakter gösterir (Önceleri Hurri, daha sonra da Asur etkisi de sürekli varlığını sürdürmüştür). Hiçbir zaman da bir "stil" oluşturamamıştır.

MÖ 2.binyılda bir Hitit İmparatorluğu vardır, ama bir "Hitit Kültürü yoktur". Hititlerin egemen halkının büyüklüğü çeşitli halkları "yönetmekte" ve onlara "hükmedebilmekte" kendini gösterir.

Hitit hayatının canlı resimlerini imparatorluk döneminin anıtlarında değil, bu dönemden çok sonraki Zincirli, Karkamış, Karatepe vs. gibi şehir krallıkların, yani MÖ 800-700 yıllarının yığınla kabartmalarında ve heykellerinde buluyoruz. Şimdiye kadar olduğu gibi bu "Neo-Hitit" resimleri, Hitit halkının özelliklerini yansıtan eserler diye asla gösteremeyiz. ... Bu resimler imparatorluğun göçüp gitmesinden 500 yıl sonraki bir zamana aittir. Hitit imparatorluğu MÖ 1800'den 1200'e kadar Küçükasya ve Önasya tarihine damgasını basmış başlı başına büyük bir devlettir. Hititlinin varalığı, Hititlinin niteliği ise ancak bu büyük devletin tanıklığından çıkarılabilir, döküntülerinden değil.

Wright ve Sayce'ın Hitit devleti hakkında "imparatorluk" terimini kullanmaları hiç de gelişigüzel değildir. Buna 20.yüzyılda "commonwealth" yani uluslar topluluğu denir.  Bu görüş açısıyla altıyüz yıllık Hitit egemenliğine bakarsak bir Hitit "tarihinden" sözetme imkanımız olmaz. Tarih, organik bir gelişmedir, manevi bir birliktir, biçim ve eda, form ve stil oluşturma çabasının evrimidir; aynı çağlarda Mısır ve Babil'de gördüğümüz gibi "kültür" ile özdeştir. Bütün bunları Hitit imparatorluğunda bulamıyoruz. Altıyüz yıl içinde onlarda bulduklarımız gerçi karakteristik ve değişiktir, ama organik bir evrimin izleri değildir.


MÖ 2.binyılın Hitit imparatorluğu, eski dünya tarihinde en şaşırtıcı ve en olağanüstü siyasal görüntüdür, ama kültürel bakımdan hiçbir önemi yoktur. 



C.W.Ceram
Tanrıların Vatanı Anadolu
Remzi Kitabevi, 1994





Hatti sanatı - MÖ.2300-2000
Dinsel tören sancağı - tunç
Alacahöyük
Anadolu Medeniyetler Müzesi

Anadolu'ya gelen Hititler (Nesiler) dil, din, kültür ve sanat
konularında Anadolu'nun yerlisi olan Hattilerden 
büyük ölçüde etkilenmişlerdir. 
Bu yüzden de dinsel sancaklarını Hattili ustalara yaptırmışlardır.




Hatti sanatı, dinsel tören sancağı,  tunç - MÖ.2100-2000
Alacahöyük
Anadolu Medeniyetler Müzesi




Hatti Sanatı , Altın testiden detay MÖ.2300-2000
Alacahöyük
Anadolu Medeniyetler Müzesi






Hitit Güneş Kursu olarak adlandırılsa,
HİTİT DEĞİL HATTİ

"Güneş Kursu, genellikle Hitit uygarlığına ait bir eser olarak kabul edilir ve çoğumuzda Ankara ve Anadolu çağrışımlarını uyandırır. Atatürk’ün emriyle 1935 yılında Alacahöyük’te başlayan kazılarla açığa çıkartılmıştır, Hitit öncesi döneminin yani Hatti döneminin bir eseri olduğu belirtilen Güneş Kursu, tunçtan yapılmış olup günümüzden yaklaşık 4250 sene önce 
dini merasimlerde kullanılmıştır.


Güneş Kursu’nu oluşturan yuvarlak, dünyayı ya da güneşi temsil etmektedir. Altta, iki adet boynuza benzer çıkıntının ne olduğu ise kesin olarak henüz bilinmemektedir. Üzerinde yer alan çıkıntılar ise doğanın çoğalmasını, üremeyi temsil etmektedir. Kuşlar da aynı şekilde yine doğanın çoğalmasını, doğadaki hürriyeti anlatmaktadır. Güneş Kursu’nun, Hititlerin Anadolu’ya gelmelerinden yaklaşık 300 sene önce yapıldığı ve Hatti kralları öldüğü zaman bunun gibi 4-5 sembolle birlikte gömüldükleri bilinmektedir." der Ankara Üniversitesi

Buraya ayrıca iki not düşmek istiyorum:
Boynuzlar Boğa'yı temsil eder. Boğa ve Tanrı eş görülür. Bizim Toros dediğimiz Tauros Dağları hem Boğa hem de Tanrı anlamındadır ki Tau Türkçedir (Dağ/İlah). (Tauros'taki -os eki Hellen dilinden kalmadır. Fırtına Tanrısı Tarhu'dan Tauros'a-Tarkan/Tarhan, ki Tar'ın açıklaması İlah/Tanrı olarak ta verilir. Ayrıca Taur'in Dağ İnsanları anlamına gelen Tau+Er'den türediğini söyler Mirfatih Zakiyev. daha detaylı bknz."Türklerin ve Tatarların Kökeni"ya da İngilizce link "Origin of Türks and Tatars".)

Kuşlarda Türk kültüründe "UÇMAĞI" temsil eder. Madem ölülerle gömülmüş o zaman mezardaki kişinin ruhu 
kuş olup UÇMAĞA vardığını belirtmektedir.

Anadolu'da bulunmuş ve MÖ.1800 öncesine ait buluntulara Hitit demekten vazgeçin, ve başkalarına mâl edip 
Atalarımızın mirasına ihanet etmeyin.
SB.






Hattuşai Kral II.Murşili'ye ait mühür baskısı - MÖ.1345-1315








Kazakistan 'da bir Boy Tamgası (Töre Boyu)





Ant ve Oz Tamgaları Köktürk Yazıtında






"At that time we must remember, there was hardly such a thing 
as a town in Anglo-Saxon England...." 
H.G.Wells








HATTİLER VE ASYA KELİMESİ





Hitit (Nesili) / Geyik biçimli gümüş rhyton -kutsal sunu kabı-
ve ağız kenarındaki detaylar - MÖ.14.yüzyıl

Hattuşa'nın MÖ.14. ve 13. yüzyıllarına ait ibadet konuları üzerindeki tabletlerden 
öğrendiğimize göre, Hitit rahipleri dinsel törenleri yönetirlerken 
kendi dillerinden olmayan alıntıları okuyorlardı. 
"Rahip şimdi Hattili (yani Hattice) konuşuyor" ....

Metropolitan Müzesi'nde







KÜLTÜR BİRLİĞİ....



Bir elinde "KADEH" , diğer elinde "ŞAHİN/DOĞAN/KUŞ"
Biri Frigya , diğeri Orta Asya.









Hattians, an ancient people who lived in central Anatolia 
before its conquest by the Hittites. 


"Parthians, Scythians, Saka, Urartians, Hurrrian, Sumerian language; it is neither an Indo-European language nor a Semitic language. And Hittite used Hattian language, also called Hattic, Khattic or Khattish, non-Indo-European-non Semitic, an agglutinative language of ancient Anatolia in 3rd and 2nd millennia BCE."




In the section misleadingly tacked into Chapter 7 "The Greek Alphabet", Isaac Taylor, in his founding monograph, traced the provenance of a group of symbols that fall outside of the Egypto-Semitic-Greeco-Roman evolution line. These characters, that showed up in a number of Anatolian alphabets, Isaac Taylor classed as "Asianic" scripts, and traced them to an independent line of development that occupied Asia Minor in the 2nd millennia BC. 

Isaac Taylor traced the vestiges of that stand-alone writing script back to the Hatti-Hittite states, known at his time as a Hittite state. In the conclusion of the Asianic section I.Taylor presents a table showing examples of a genetic connection of the "Hittite" syllables with the later syllables of the Cypriote Syllabic script. That table is remarkable not only in illustration of derivation of the Cypriote Syllabic script elements from the Hatti-Hittite script, but also by allowing juxtaposition that demonstrates a remarkable resemblance of the Cypriote Syllabic elements with the letters of various Türkic scripts. 

S.Amanjolov initially demonstrated the probable derivation of the Eastern Asian Türkic scripts from the Phoenician in the 1971, and further substantiated that thesis  in his 2003 monograph, but he stopped short of following the evolution of the Türkic scripts to the levels older than the 12th c. BC Phoenician script, and did not examined the Hatti-Hittite independent Asianic branch. Amazingly, the Türkic- Cypriotic connection was recorded among the Türkic genesis legends, see Djagfar Tarihi.

Isaac Taylor, M.A., LL.D.
THE ALPHABET AN ACCOUNT OF THE Origin and Development of Letters
LİNK






The oldest name for Anatolia (Asia Minor)  was 
"Land of the Hatti"... 





We need to pay attention to the comparisons of As with Turks in the source.

It is necessary to notice that the name of the late Roman provinces «Asia» ascends to the name of the Minor Asian country «Assuva». The component «iya» in the word «Asia» ascends to the Turkic notion of «settling, country»; and this lets judge that component «uva/oba» in the word «Assuva» is identical to «iya», i. e. the name «Assuva/Asia», ethimologized as «country of As».

It is well known that the As people descended from the Pechenegs who lived near Tanais and the Azov Sea. It is also well known that Pechenegs are Turks. The origin of the name “Azerbaijan” is related to “As”. So is Asia.




* * * 




"As" ların kökeni tartışmalı olsa da, İzlandalı tarihçi onları Türklerle aynılaştırması tesadüf değildir. Belirtelim ki, Roma eyaleti "Asya"nın adı “Küçük Asya'da bulunan "Assuva" nın adı ile alakalıdır (Qenri, 1987: 37). 

Ancak biz düşünüyoruz ki, Asya adı "Aslar Ülkesi" gibi okunmalıdır (örneğin, Persia - Farslar ülkesi, Rusya - Ruslar ülkesi vb. ) 

Yani bu durumda "~IYA" eki Türk "ey, ev, oba" - yani " ev, yerleşim yeri, mesken" kavramları ile aynı manadadır ve muhtemelen, " Assuva "adındaki"-uva", " IYA" eki ile aynı anlamdadır ve Türk" uva - oba "kelimesinden alınmıştır. 

"As"ların menşeyi tartışmalı olsa da, onların isimlerinden biri de "Alan" dır. İranistler kesin olarak "as/alan"ları İran dilli olduklarını sanırlar. (Abaev, 1949: 33).  Fakat yukarıda sunulan bilgilere dayanarak diyebiliriz ki, onların bu görüşleri asılsızdır ve Snorru Sturukson’un Aslar’ın Türk olması hakkındaki görüşünü onaylayan başka bir örnek getirelim. Bu Slavcadan tercüme edilen İosif Flavi’nin “Yahudi Muharebisinin tarihidir: 

….. язык же ясескый есть ведомо (! –düşününüz-вөдомо- yani “bilindiği gibi”- müellif) Peçenek boyundan (Peçeneklerden) gelen (doğan) biri olarak […], “Tan ve Meot denizi yakınlarında yaşayanlar…”; ve “As dili köken itibariyle Peçeneklere aitti.. ” (Мещерский, 1958: 454; Pritsak, 1975: 229). 

Aləkbər Ələkbərov - LULUBİ ETNONİMİNİN KÖKENİ
Gümüşhane Üniversitesi ,sayı 9, 2014 / PDF:




"Kuššara kralı olarak da kendini sunan Hattušili'nin adında Hatti kelimesi vardır."

"Kuzeyde bulunan Gašga - Kaşka'lar İskit boyudur."

"Asya, insanlığı yaratan ve bilimi, ışığı temsil eden ateşi getiren Prometheus'un de eşidir. "
Prometheus doğuyu, Zeus batıyı temsil eder.





















URMU TEORİSİ : 
Türklerin Anayurdu buraları, Atayurdu ise Altaylardır:Dilmizde buralarda oluşmuştur. Mesela Tarkan adını sıkça görürüz....

Ön Asyada yaranmış prototürk dili m.ö. IV binyılın ortalarında batı ve doğu kollara ayrılmış, doğuya giden prototürk urugları Orta Asyadan İtil yakalarına ve Altaya kadar ayrı-ayrı bölgelerde ikinci Atayurdlar salmışlar.

Prof.Dr.Firudin Ağasıoğlu






























23 Ocak 2015 Cuma

Massagetler



Scythians = Saka = Massagetae (Big Scythian)






Asya dünyanın en eski kıtalarından birisidir. Coğrafi olarak Kuzey Asya, Doğu Asya, Güney Asya, Ön Asya ve Orta Asya olmak üzere beş bölümde incelenmektedir (LİGETİ 1986:14-15).

Adı geçen coğrafyalarda tarih öncesi devirlerden başlamak üzere çok sayıda kültür ortaya çıkmış ve gelişimini sürdürmüştür. Özellikle, İç Asya ya da Merkezi Asya olarak da bilinen Orta Asya çeşitli kültürlerin beşiği olmuştur. Burası, doğuda Kadırgan dağlarından, batıda Ural dağları ve Hazar denizine, kuzeyde Sibirya'dan güneyde Çin, Tibet ve İran ülkelerine kadar uzanan geniş sahadır (ARSAL 1933:3). Burada ortaya çıkan kültürler daha geniş sahalara yayılmıştır. Böylece, kültürler Çin Seddinden Tuna nehrine kadar uzanan bozkırlarda varlığım hissettirmiştir.

Coğrafi şartlardan dolayı hareketli hayat tarzları olan bozkır kavimleri Asya'nın ortası merkez olmak üzere doğu-batı yönünde hareket ederek, çeşitli kültürlerin oluşumu ve gelişiminde birinci derecede rol oynamışlardır.

Bozkır kavimlerinin yayıldığı coğrafya çok geniş düzlüklerle kaplı doğal bir otlak görünümündedir (MEMİŞ 1987:15). Altayların eteklerinden başlayan bozkırlar, güneydoğudan kuzeybatıya doğru gidildiğinde düzleşmektedir.

Aşağı İnci (Sır Derya) ve Aral gölü doğrultusundaki bozkırlar Güney Sibir ovalarını oluşturmakta ve Hazar denizinin kuzeyinden Karadeniz'in kuzeyine uzanmaktadır (KURAT 1992:6). Böylece adı geçen coğrafya Pamir, Tanrı dağlan, Altaylar ve Batı Türkistan üzerinden aşağı Tuna bölgesine kadar bütün Güney Rusya'yı içine almaktadır. Batıda Silezya'ya kadar uzanmakta ve çok sayıda geçitle Doğu Türkistan ve Gobi bölgesiyle bağlanmaktadır. Bölgenin doğusu büyük çöl sahasıyla kaplıdır, buna karşılık batı kısmı genellikle verimli ve yaşamaya doğudan daha elverişlidir. Kuzeye doğru bu mekan eski zamanlarda bataklıklar ve sık ormanlarla tamamen kaplanmıştı, güneye doğru geniş alanlar Hazar denizi ve Karadeniz, geri kalan kısımlar İran'daki dağlık arazinin yükselen dağ sıraları ve Kafkas dağlarıyla sınırlanmıştır (JUNGE 1939:5).

Bozkırlar, İrtiş nehrine doğru çıkıldığında zenginleşmekte, bol su ve otlaklar bulunmaktaydı. İrtiş boyları ve Batı Sibir'den Orta ve Güney Ural dağlarına, oradan Kama ve İtil nehirleri boyuna gitmek için doğal bir engel yoktu. Balkaş gölü ve Talas nehrinden İnci, Yayık ve İtil nehirlerine doğru uzanan bozkırlar ise, Hazar denizinin kuzeyi ve Uralların güneyinden, tarihte "Kavimler Kapısı" olarak bilinen kum, çöl sahasından, Karadeniz'in kuzeyinden ta Karpatlara, Tuna boyuna kadar uzanmaktaydı. Karadeniz'in kuzeyindeki bozkırlar Orta Asya ve Batı Sibir'deki yayla ve bozkırların devamı mahiyetindeydi. Arada yüksek dağlar ve büyük çöller olmadığından Orta Asya'daki kavimler doğudan batıya kolayca geçebilirlerdi (KURAT 1992:6).

Eski dönemlerde adı geçen bölgenin sınırları daha çok siyasi sınır olmaksızın coğrafi hatlarla belirlenmişti. Bu coğrafi sınırlar, doğudan batıya doğru Nanşan ve Tanrı dağları ile Ögüz (Amu Derya) nehrinden oluşmaktaydı. Bunlardan sonra gelen İran platosu, belki daha ziyade siyasi bir sınırdı, fakat onu tekrar Kafkas dağları, Karadeniz ve Tuna nehrinin oluşturduğu doğal sınırlar takip ediyordu (RICE 1958:33-34).

Coğrafi özelliklerini belirtmeye çalıştığımız bozkırlarda büyük ölçüde atlı-göçebe kültürler ortaya çıkmıştır. Atın hızı ve demirin vurucu gücünden en iyi şekilde faydalanan bu kavimler geniş coğrafyalara yayılmışlardır. Adı, ülkesi, kökeni, tarihi ve kültürü üzerinde durmaya çalıştığımız kavimlerden birisi de Massagetlerdir. 

Massaget Adı Massaget adı üzerinde şimdiye kadar çeşitli görüşler ileri sürülmüştür. İlk defa antik Grek kaynaklarında Massaget adına rastlanmaktadır. Massaget adının aydınlatılmasına Pers kaynakları yardımcı olmaktadır. Bu kaynaklarda Saka tigrakhauda, Saka tiay para daray ve Saka haumavarga olmak üzere üç Saka gurubundan söz etmektedir (HERRMANN 1933:158). 

Pers kaynaklarında geçen saka haumavarga, şüphesiz Herodotos'ta geçen Sakai Amyrgioi ile aynıdır. (HERODOTOS VE:64). Kelimenin etimolojisi karanlık olmakla beraber, belki basit olarak "Omargas Sakaları" ya da "Omargas'a tabi olan Sakalar" düşünülebilir (MORDTMANN 1877: 42). 

Saka tiay para daray, yani denizin ötesindeki Sakalar olarak karadeniz İskitleri düşünülmektedir. Greklerin dilindeki Sakalara genel olarak "Skythai" denilirken, doğu Sakaları olan Saka haumavarga "Sakai" olarak adlandırılmaktadır (HERODOTOS VII:64).

Strabo Hazar denizi çevresinde hüküm süren İskitlerin daha çok Dahailer, daha doğuda bulunanların ise Massaget ve Sakalar olduklarını belirtmektedir (STRABO XI:8.2). Hekataios ise, Karadeniz İskitleri, Hazar denizinin doğusunda geniş düzlükte yaşayan massagetler ve onların doğusunda bulunan Sakai Amyrgioi olmak üzere üç gurup tanıyor. Saka tigrakhauda ve Massaget adı tamamen maksada uygun olarak aynı şekilde görülüyor. Her iki adla açık bir şekilde görülüyor. Her iki adla açık bir şekilde Sakaların Batı Türkistan düzlük sahasındaki gurupları belirtiliyor. 

Mısır Darius stelinde "Düzlük Sakaları", Hekatios'taki Hazar denizinin doğusundaki bölgede yaşayan "Düzlük Massagetleri" olarak geçiyor (JUNGE 1939:70). Bu tarihi belgelerden Massaget adının Saka tigrakhauda adıyla aynı topluluk için kullanıldığı anlaşılıyor.

Massaget adındaki çoğul eki olan "et" çıkarıldığında Ar-sak adında olduğu gibi Mas-sag (Mas-Sak) adının oluşumundaki Sak, Saka bağlantısını hatıra getiriyor (KUUN 1981:LVII). Böylece, Saka ve Massaget adları arasındaki bağlantı da ortaya çıkıyor.


Massaget Ülkesi

Antik kaynaklardan Massagetierin Hazar denizinin doğusunda yaşadıkları anlaşılmaktadır. Herodotos'un belirttiğine göre, Masssagetler Hazar denizinin doğusunda uçsuz bucaksız bir düzlüğün büyük çoğunluğunu ellerinde tutmuşlardır (HERODOTOS I:204). Onlar, İnci nehrinin yanında İssedonların tam karşısında oturuyorlardı (HERODOTOS 1:201). Massagetierin bir kısmı dağlarda, diğer bir kısmı düzlüklerde, bir kısmı ise ırmakların oluşturduğu bataklıklarda, diğer bir kısmı bataklık arazi adalarında yaşamaktaydılar. Çok sayıda akarsuyun döküldüğü İnci ırmağı ve çevresi Massagetierin yaşadıkları önemli coğrafyaydı (STRABO XI:8.6). 

Böylelikle, Massagetlerin oturduğu yer belirlenebilmekte ve Herodotos zamanında yaşadıkları coğrafyada Strabo zamanında da yaşadıkları anlaşılmaktadır. Onların Aral gölü ve Hazar denizi arasındaki coğrafyada varlıklarını sürdürdükleri anlaşılmaktadır. Strabo tarafından söz konusu edilen düzlükler Üst Yurt (Ust Urt) platosudur. Bu coğrafyanın güneydoğusunda büyük Balkan dağları bulunmaktadır. Bataklıklar Hazar denizi ve Aral gölü sahil şeridi üzerinde adalarla birlikte Ögüz kollarına kadar ulaşmaktadır (HERRMANN 1930:2126). 

Tarihi kaynaklar incelendiğinde Massagetlerin Hazar denizi ve Aral gölü arasının dışında, daha doğuda da varlıkları ortaya çıkmaktadır. Herodotos Massaget ülkesinden büyük ölçüde altın ve bakır çıkarıldığını ve demirin adı geçen coğrafyada bulunmadığını bildirmektedir (HERODOTOS 1:215). En eski dönemlerden bu yana altının Sogdiana (günümüzde Zarafşan: altın veren)'dan bakırın ise Semerkant ve Fergana dağlık bölgesinden elde edildiği de bilinmektedir (HERRMANN 1930:2126). 

Massaget ülkesinden çıkarılan madenler ve Massagetlerin gereksinimlerini karşıladığı gıda maddeleri de dikkate alındığında onların yayılmış oldukları sahanın belirlenmesi kolaylaşır. Ancak unutmamak gerekir ki, Herodotos'un Massaget ülkesine dair verdiği bilgiler, Strabo'nunkinden aşağı yukarı dört asır önceye aittir. Massagetlerden bahseden Grek kaynaklarında, onların doğuda nereye kadar yayılmış oldukları açık bir şekilde belirtilmemektedir. Ayrıca, Massagetler hareketli, atlı-göçebe bir kavimdi. Bu durum dikkate alındığında, Massagetlerin yayıldığı coğrafyanın doğuda Altay ve Tanrı dağlarından batıda Urallar ve Hazar denizi arasında kalan geniş saha olduğu kabul edilebilir.


Massagetlerin Kökeni

Massagetlerin kökeni hakkında bazı antik kaynaklardan ipuçları çıkarabiliyoruz. Bu konuda en kayda değer bilgileri Herodotos vermektedir. O, Avrupa İskitleri ile Asya'daki Saka, Massagetlerin aynı ırktan olduklarını belirtmektedir (HERODOTOS VII:64). Buradan anlaşılacağı üzere, Asya'daki İskitlerin bir kısmına Grekler Massaget demekteydiler. Massagetler İskitlerle aynı ırktan idiler. 

Fakat Massagetler Asya'da tek başlarına bağımsız bir siyasi birleşme oluşturuyorlardı (ARSAL 1933:7). Bunlar büyük Saka birliğine dahildiler (TARN 1968:72). Saka tıgrakhauda, yani ok şeklinde başlık giyen Sakalar, antik Grek kaynaklarında Massagetler olarak belirtiliyor. Hatta, "Düzlük Sakaları" ve "Düzlük Massagetleri" adı aynı topluluklar için kullanılıyor (JUNGE 1939:70). 

Kaynaklardan da anlaşılacağı üzere, Saka tıgrakhauda ve Massagetlerin aynı kökten olduğu ortaya çıkıyor. Böylece, Massagetlerin kökeninin Sakalar, özellikle "ok şeklinde başlık giymiş Sakalar"labirve aynı olduğu anlaşılıyor. Ayrıca, Pers kralı Darius'un üçe ayrılmış Sakalara karşı sefer düzenleyerek savaştığı ve Saka liderleri Sakesphares, Homarges ve Thamyris'in ıssız bir yerde durumu istişare ettikleri belirtilmektedir (JUNGE 1939:65). 

Saka tıgrakhauda lideri olarak Thamyris'in Massaget lideri, yani Massaget kraliçesi Tomris olduğu anlaşılmaktadır. Bu bilgi de Saka tigrakhauda'nın Massagetlerle aynı olduğunu göstermek bakımından büyük önem taşımaktadır. Böylece, Massagetlerin büyük Saka grubuna dahil oldukları ve kökenlerinin onlarla aynı olduğu anlaşılıyor. Antik yazarlardan bazıları Massagetlerin Hunların, bazıları da Türklerin ataları olduklarını belirtmektedirler (HERRMANN 1930:2125). 

Bu bilgiler Massagetlerin tarih sahnesinden çekilişi ve Asya Hunlarının güçlendiği ve Hun hakanı Maotun (Batur)un dağınık Hun boylarını Hun adı altında topladığı dönem hatırlandığında değer kazanmaktadır. Böylece, Hunlann siyasi bir güç olarak ortaya çıkmasında Massagetlerin önemli bir yer tuttuğu düşünülebilir. 

Massaget Tarihi

Massagetlerin tarih sahnesine çıkışı M.Ö. VIII. yüzyıla kadar götürülebilmektedir. Herodotos Asya'da yaşayan göçebe İskitlerin Massagetlerle yapmış oldukları mücadeleden yenik çıkarak, Kimmerlerin yanına göç ettiklerini bildirmektedir (HERODOTOS IV: 11). Bu sebeple Massagetlerden ilk kez söz etmektedir. Ancak, onların siyasi tarihleri hakkında M.Ö. VI. yüzyılın üçüncü çeyreğinin sonlarına kadar herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Asıl onların mücadele ettiği Pers kralı Kyros'tur. Başarılı savaşlar sonucunda imparatorluğunun sınırlarını kuzeydoğuya doğru genişleten Kyros, Hazar denizine doğru sınırlarını genişletmek istiyordu. Böylece, Massagetler üzerine bir sefer düzenlemiştir. Onların bağımsızlığını büyük ölçüde tehlikeye düşürmüştür (HERRMANN 1930:2127). 

Bu sırada bazılarına göre Massagetlerin ve bazılarına göre de Sakaların kraliçesi olarak belirtilen Tomris Massagetlerin başında bulunuyordu (HERRMANN 1921:1787). Massaget liderinin ölümü üzerine Tomris, yani Tomir başa geçince Massagetlerin bu durumundan faydalanmak isteyen Kyros, sefer düzenleme ihtiyacını duymuştur (TOGAN 1987:32).

Kyros Tomris'e bir elçi göndererek, onunla evlenmek istediğini bildirmiştir. Kyros'un eş değil, topraklarını istediğini bilen Tomris red cevabı vermiştir. Bunun üzerine kurnazlıkla amacına erişemeyeceğini anlayan Kyros, kaba kuvvet kullanmaya karar vermiştir (HERODOTOS 1:205). Kyros sefer hazırlıklarını sürdürürken Tomris ona seferden vazgeçmesini ve kendi halkını yönetmesi önerisinde bulunmuştur. Massagetlere karşı savaşmak istiyorsa, kendilerinin de onlara karşı hazır olduğunu belirtmiştir (HERODOTOS 1:206).

Kraliçenin mesajı üzerine Kyros harekete geçmiştir. İnci nehrini geçtikten sonra, Massaget ülkesine doğru ilerlemiştir. Bir hileyle kraliçe Tomris'in oğlu Spargapises'i ve çok sayıda Massaget askerini esir almıştır (HERODOTOS 1:211). Oğlunun esir alınmasına çok sinirlenen Tomris, Kyros'tan Massaget ülkesinden çekilip gitmesini istemiştir. Kyros kraliçenin teklifine aldırmamış ve her iki taraf şiddetli bir şekilde savaşmaya başlamıştır. Kraliçe Tomris'in komutasındaki Massaget ordusu, Kyros'un komutasındaki Pers ordusunu ağır bir şekilde yenilgiye uğratmıştır. Pers kralı Kyros bu savaşta öldürülmüştür (HERODOTOS 1:212-213). 

Mücadele Kyros ırmağı geçtikten sonra dar bir boğazda yapılmış ve Massagetier Kyros'un ordusunu burada yenilgiye uğratmıştır. Buna göre Massagetlerin Pers ordusunun önünü köprü başına girişte kestikleri ve dağlık arazinin boğazında, yani büyük Balhan'da onları zorladıkları ve yok ettiklerini anlamaktayız (HERRMANNİ 930:2128). Kyros'un Massagetier üzerine gerçekleştirdiği ve onun ölümüyle sonuçlanan bu savaş son araştırmalara göre, M.Ö. 528 yılında yapılmıştır (TOGAN 1987: 33). 

Bu tarihten aşağı yukarı on iki yıl sonra, yani M.Ö. 517-516 Darius, Kyros'un planını gerçekleştirmiş ve bozkır ülkesine girerek, halkı egemenliği altına almaya zorlamıştır (HERRMANN 1921:1785). Behistun kitabesinden anlaşıldığı üzere Darius, sivri başlıklı, yani ok şeklinde sivri başlık giymiş olan Sakaların ülkesine yaptığı seferde onların bir kısmını yenerek, liderlerinden Sakunkha'yı esir almıştır (HİNZ 1939:365). Darius, Sakalar ile yaptığı savaşta kendi askerlerine Saka askeri elbisesi giydirerek hile ile hareket etmiştir.

Bundan dolayı, Saka liderleri mağlup olup çöllere çekilmiştir. Sirak isminde bir çoban Darius'un ordusuna kasten yanlış yol göstererek, onları çöl ortasına sokup memleketini kurtarabilmiştir (TOGAN 1987:33). Darius'un Saka liderlerinden Sakunkha'yı esir etmesine rağmen, diğer Saka liderleri memleketlerini bütünüyle esarete düşmekten kurtarabilmişlerdir (DURMUŞ 1993:70). 

Büyük İskender'in doğuya, Türkistan'a doğru yaptığı sefer sırasında, Massagetlerin ağırlık noktası Ögüz deltasında bulunuyordu (HERRMANN 1930:2129). Makedonyalı Büyük İskender, Pers Spitanames bir isyan çıkarınca sefer yönünü İnci üzerine çevirmiştir. Makedonlarla Massagetier arasında yapılan mücadeleden Makedonlar galip çıkmıştır. Böylece, bölgenin bir kısmı Makedon imparatorluğunun egemenliği altına girmiştir (ARRİANOS IV: 16-17). 

Bu dönemde Massagetlere komşu olan Dahailer vardı. Onlar, Massagetlerin doğusunda bulunuyordu. Turan bozkırlarında bu arada kavimler göçü sonucunda Dahailer Massagetlerin yerine yerleşmiştir. Massagetlerin büyük çoğunluğu Dahailer tarafından emilmiştir (HERRMANN 1930:2129).


Massaget Kültürü

Massagetlerin yaşayışı tamamen çevrenin şartlarına bağlıydı. Onlar, çoban ve balıkçı bir topluluktu. Ziraatla fazla uğraşmamaktaydılar. Düzlük yerde yaşayanlar hayvancılık yapmakta, özellikle koyun beslemekteydiler. Büyük ölçüde balık avlamaktaydılar. Adalarda yaşayanlar yazın kökleri, kışın ise sonbaharda toplamış oldukları yabani yemişleri yemekteydiler. Ayrıca meyvelerin kabuklarını yakarak kokusuyla kendilerinden geçmekteydiler. 

Dağlık arazide oturanlarda aynı şekilde yabani meyvelerle beslenmekteydiler. Besledikleri koyunları kesmemekte, özellikle onların yünü ve sütünden faydalanmaktaydılar. Bataklık arazide oturanlar balık avlayarak yemekte ve Hazar denizinden ya da Aral gölünden yakaladıkları fok balığının derisinden elbise yaparak giymekteydiler (HERRMANN 1930:2126).

Evleri kapalı yük arabalarıydı, onunla çoban olarak istedikleri yere gidiyorlardı (HERRMANN 1930:2126). Aynı tür arabalar Karadeniz'in kuzeyindeki bozkırlarda hayatlarını sürdüren İskitlerde de vardı. Bu arabalar dört, ya da altı tekerlekli olup, ev şeklinde yapılmışlardı. Arabaların dört tarafları ve üzerleri keçe ile kaplanmıştı. Bu arabalar soğuğa karşı korunaklı olup, içerlerine kar ve yağmur geçmemekte ve rüzgar da etki etmemekteydi (HÎPOKRATES VI: 18). 

Massagetler Güney Rusya İskitleri gibi aynı şekilde giyiniyorlardı. Koyun yününden elbiseler üretiyorlardı. Yaya olduğu gibi atlı olarak da mücadele ediyorlardı. Ülkelerinde bol miktarda olan altın ve tunçtan yaptıkları okları, yayları, mızrakları ve savaş baltalarını taşıyorlardı. Altından miğfer ve kemer de yapıyorlardı (HERODOTOS I:215). Saka lideri Sakunkha'nın kabartmasında da olduğu gibi sivri başlık taşımaktaydılar. Atların gemleri ve üzengileri altındandı (HERRMANN 1930:2126). 

Massagetlerde erkek ve kadın münasebetleri diğer Orta Asya bozkır kavimlerindeki gibiydi. Hatta, yalnız tek kişiyle evlilik mevcuttu. Massagetlerin dini politesit (çok tanrılı) değildi. Tanrı olarak güneşi tanıyorlardı. Herodotos'un ifadesiyle "Tanrıların en hızlısına, ölümlülerin en hızlısı olan atı" kurban ediyorlardı (HERODOTOS I:216).

Onlarda savaşabilme yeteneği çok fazlaydı ve kahramanlıklarıyla tanınmaktaydılar. Ticari faaliyetlerde son derece samimiydiler. Sadelik ve güvenilirlikleri övgüye değerdi (HERRMANN 1930:2127).


Sonuç

İlk olarak İskitlerle mücadeleleri sonucunda adları bilinen Massagetler, güçlü bir bozkır topluluğu olarak Aral gölü ve Hazar denizi arasındaki coğrafya başta olmak üzere çok geniş coğrafyada yaşamışlardır. Massagetler yaşadıkları coğrafyadan dolayı büyük bir imparatorluğa sahip olan Perslerle mücadele etmek zorunda kalmışlardır. Gücünün zirvesinde olan Pers imparatorluğunun ordusunu yenilgiye uğratmaları ve Pers kralı Kyros'un savaş sırasında öldürülmesi onların askeri gücünü ortaya koymaktadır. Pers kralı Darius da ancak askerlerine Saka elbisesi giydirmek suretiyle onlarla başa çıkmaya çalışmıştır.

Pers kaynaklarında geçen üç Saka gurubundan biri olan Saka tigrakhauda'nın Grek kaynaklarında da belirtildiği üzere artık Massagetlerle aynı olduğu anlaşılmaktadır. Böylece, Massagetlerin büyük Saka gurubuna dahil olduğu ortaya çıkmaktadır. Onlar, Saka tiay para Daray, yani denizin ötesindeki Sakalarla aynı tür elbiseleri giymekte ve yine aynı tür arabaları ev olarak kullanmaktaydılar. 

Massagetlerin giyimleri Perslerinkinden farklıydı. Bunu Pers kralı Darius'un askerlerine Saka elbisesi giydirmesi açık bir şekilde göstermektedir. 

Antik yazarlardan bazıları kraliçe Tomris'in Massaget, bazıları Saka, bazıları da İskitlerin liderleri olduğunu bildirmektedirler. Böylece, Massaget ve Sakaların aynı topluluk olduğunu söylememiz mümkün olacaktır.

Massagetler ve onlardan sonra aynı coğrafyada ortaya çıkan Türk toplulukları arasında dini inanç, sosyal hayat, karakter ve sanat anlayışı bakımından çok yakın benzerlikler bulunuyordu. Massagetlerde görülen tek tanrı inancı, tanrıya at kurban etme adeti, tek evlilik, savaşlarda gösterilen kahramanlık, ticari faaliyetlerde samimiyet ve madeni en iyi şekilde işleyebilme kabiliyeti çok sayıda Türk topluluğunda da vardı. 

Ayrıca, bazı kaynaklarda Hunlar, bazılarında ise Türkler Massagetlerin halefleri olarak gösterilmişti. Tamamen bu hususlar dikkate alındığında Massagetlerin Aral gölü ve Hazar denizi arası başta olmak üzere, çok geniş coğrafyaya yayıldıkları ve büyük ölçüde Türklerle bağlantılı bir topluluk oldukları hatıra geliyor.

İlhami Durmuş
bilig, Sayı-3/Güz '96 PDF


KAYNAKLAR
HERODOTOS 1973
HERRMANN, Albert 1921-1930-1933
HİPPOKRATES-1816
JUNGE, Julius 1939
Herodot Tarihi. (Çev.Müntekim Ökmen), İstanbul Remzi Kitabevi.
"Sakai", Paulys Real Encyclopädie der Classischen Altertumswissenschaft IIA I, 1770-1806.
"Massagettai", Paulys Real Encyclopâdie der Classischen Altertumsvrissenschaft XIV,2,2123-2129.
"Die Saken und der Skythenzug des Dareios", Beiheftes zur Archiv für Orientforsschung 1,157-170.
Hippokratous to peri Aeron, Hydaton, Topon. Parisioi: İ.M. Eberartos.
Saka Studien, der Ferne nordosten im Weltbid der Antike. Leipzig: Dieterische Verlagsbuchhandlung.
MEMİŞ, Ekrem 1987
RİCE, Tamara Talbot 1958
STRABO 1969
IV-XVin. Yüzyıllarda Karadeniz Kuzeyindeki Türk Kavimleri ve Devletleri. Ankara, Murat Kitabevi Yayınları.
Codex Cumanicus. Budapest, Oriental Reprints.
Bilinmeyen İç Asya. (Çev. Saadettin Karatay), Ankara, TTK Basımevi.
İskitlerin Tarihi. Konya Selçuk Üniversitesi Yayınları.
The Scythians. London, Thames and Hudson.
The Geography of Strabo. (Çev. Horace Leonard Jones), Cmbridge, Harvard University Press.
ARRİANOS KURAT, Akdes Nimet 1945 İskender'in Anabasisi I. 1992 (Çev. Hayrullah Örs), İstanbul, Maarif matbaası.
ARSAL, Sadri Maksudi 1933 Orta Asya. Ankara, Türk Tarihinin Anahatları Müsveddeleri. KUUN, Geza 1981
DURMUŞ,İlhami 1993 İskitler (Sakalar). Ankara, TKAE Yayınları. LİGETİ, Lajos 1986
MORDTMANN, Andreas David 1877 "Über die keilinschriften zweiter Gattung", Zeitschrift der Deutschen Morgenlândis chen Gesellschaft. XXXIV, 1-85.
TARN, William Woodthorpe 1968 Alexander der Grosse. Darmstadt, Wissenschaftliche Buchgesellschaft.
TOGAN, A. ZekiVelidi 1987 "Sakalar (VI)", Belgelerle Türk Tarihi Dergisi. 23, 30- 34









Alp Er Tunga‘nın torunlarından olan Türk ecesi.
İskit hakanlığı’nın kraliçesi olup, dünyanın ilk kadın hükümdarıdır.

Tomris Türk ismidir. Sakaların (İran'daki İskitlere verilen ad : Saka Tigrakhauda) bilinen en eski 
Türk boylarından birisi olduğu tarihi gerçeğini burada bir kez daha belirtmekte yarar görmekteyim.

Amazonlar ile Büyük İskender arasında politik diyalog sonucu,
Amazonlar Büyük İskender'e yılda 100 talent altın ve 
500 kadın savaşçı desteği ile 100 adet at teklif etmişlerdir.

Uluslararası Giresun ve Doğu Karadeniz Sosyal Bilimler Sempozyumu: 

09 - 11 Ekim 2008









JORDANES :
Romalı bir tarihçi olan Jordanes , 6.yy'da iki tarihi eser kaleme almıştır. 
"De Suma Temporum Vel Origine Actibusque Romanorum" - "Romanorum Getica". Biri dünya kroniğidir, diğeri ise Got tarihidir. Got Tarihi adını taşıyan eser Hunlar hakkında çok geniş bilgi vermekte ve dönemin en önemli kaynaklarından biri olarak görülmektedir. Got kökenli olan Jordanes'in babasının adı Alanowamuth'dur.  İddialara göre Peria adındaki büyük dedesi kendi isteği ile veya zorla Atilla'nın bayrağı altında olan Candax adında Alanlı bir reisin sekreterliğini yapmıştır.

İsmail Mangaltepe "Bizans Kaynaklarında Türkler" kitabından









ek bilgi:

"Gotlar german boylarına aid olmayan başka bir toplulukdur. İşte gottları german boylarına mal etmek alman tarihçiliyinin sahtekarlığıdır. Hiç bir antik yazar gottları german tayfalarına aid etmemiş ve her zaman da gottları germanlardan ayırmıştır. Gottların dili de ayrıydı, Got dilinin Almancaya yakın olmasını isbatlayan guya ki, kanıt XVII yy. sahtalaşdırılmış, episkop Ulfilaya mal edilen "Gümüş Kitaba" dayanır. Bu kitabın da yazıldığı mürekkeb ise XVI y. icad olunmuşdur..!

Yani III yy. yaşamış Got episkopuna aid edilen "Gümüş Kitab" aslında kayb olmuş, ama bu gün Ulfilaya mal edilerek orijinal gibi sunulan saxta "Gümüş Kitab" ise XVII y. Almaniya'da Rozenkreyser tarikatının monastırında yazılmışdır. Got tarihi konusunda yazmış ve aslen Got olan Romalı yazar Yordanes "Gotların Hun isimleri aldığını" yazmış. Ve hunlarında gotların kadınlarının cinlerle cinsi ilişkisinden dolayı peyda olduklarını da kayd etmişdir.Yani gotlarla hunların akraba olduğunu ima etmiş. 

Gotlar bütün Avropaya ve hatta Kuzey Afrikaya da yayılmışlar. En çok da İspaniyada yerli halklarla karışmışlar. Almanların da etnogenezinde rol almışlar, ama almanlar kendilerine German deyirlerse, o zaman gotlarla direk bağları yoktur.Yordanes kitabını çok imalı şekilde yazmış. Çünkü Roma sansüründen geçsin diye. Bir çok bilgileri satır altı kavranılır. Gotların İskitlerin bir kolu olduğunu yazar. 

Bu kol Balkanlardan Skandinaviyaya köç etmiş ve daha sonra Doğu Avropa steplerine inmişler. Mühtemelen İskitlerin bu kolu Skandinaviyada kaldıkları zaman yerlilerle de karışmışlar. Roma sansüründen keçsin diye Hunlar konusunda bu tür negatif bilgiler vermiştir.Got tarihi sahtalaşdırılmış. Bu işin arkasında Rozenkreyser (gül ve haç) tarikatı durur. Bu gün elde olunan got metinleri aslında onlar tarafından uydurulmuş ve güya ki, klasik almanca gibi sunulur. Yani elimizde gerçek got metinleri yok ve bu yüzden gotca ne gibi bir dil olduğunu söylemek de zor. Yalnız Yordanes (Jordanes) ve diğer romalı yazar Prokopi'yin (Procopius) yazdıklarında bir takım gerçek gotca kelimeler vardır. Bunlar da etimolojik olarak Türkçe sözlerdir."


Elşad Alili / Türkolog/Dilci - Azerbaycan










Ancient Tomi - A city on the western shore of the Euxine (Black Sea) famous for being the place of Ovid's banishment. Ovid regarded Tomis as utterly remote from civilization (i.e. from Rome). Now the oldest city of Romania......

According to one myth dating from Antiquity, found in the Bibliotheca, it was founded by Aeetes: "When Aeetes discovered the daring deeds done by Medea, he started off in pursuit of the ship; but when she saw him near, Medea murdered her brother and cutting him limb from limb threw the pieces into the deep. Gathering the child's limbs, Aeetes fell behind in the pursuit; wherefore he turned back, and, having buried the rescued limbs of his child, he called the place Tomi." 

Another legend is recorded by Jordanes (after Cassiodorus), who ascribes the foundation of the city to a Getae queen (The origin and deeds of the Goths): "After achieving this victory (against Cyrus the Great) and winning so much booty from her enemies, Queen Tomyris crossed over into that part of Moesia which is now called Lesser Scythia - a name borrowed from Great Scythia -, and built on the Moesian shore of the Black Sea the city of Tomi, named after herself." 

In 29 BC the Romans captured the region from the Odryses, and annexed it as far as the Danube, under the name of Limes Scythicus. In AD 8, the Roman poet Ovid (43 BC-17) was banished here by Augustus, where he found his death eight years later. He laments his exile in Tomis in his poems: Tristia and Epistulae Ex Ponto. Tomis was "by his account a town located in a war-stricken cultural wasteland on the remotest margins of the empire". A statue of Ovid stands in the Ovid Square (Piaţa Ovidiu) of Constanţa, in front of the History Museum. A number of inscriptions found in the city and its vicinity show that Constanţa lies where Tomis once stood.







"At this time the Massagetae were ruled by a queen, named Tomyris, who at the death of her husband, the late king, had mounted the throne." Herodotus (1:205) 

TOMRIS - historical person, woman rule ( Azerbaijan ) Tomyris, was a queen who reigned over the Massagetae, a Turkish people of Central Asia (Azerbaijan ) , at approximately 530 BC. she "defeated and killed" the Persian emperor Cyrus the Great during his invasion and attempted conquest of her country.











In the historical times, the Persians refer to the Saka Tigrakhauda and in the Greek rendition Kermikhions (“pointed hat” Scythians), and the antique Greek authors refer to the Scythian Melanchlaeni (literary, Black Mantle) as pointed hat peoples. Later, in the 9 c AD, pointed hat Türks “Black Klobuks” (Black Hoods) fought against and as mercenaries for the ruling elite of the incipient Rus Principalities. Pointed hat Kara Kalpak (Black Hat) Türks continue to inhabit the area south of the Aral Sea, in the present day Kara Kalpak Autonomous Republic. 

The pointed hat remains a national headdress of Bashkirs (Bashkorts), descendants of Masguts, possibly a northern nomadic branch of the Greek’s Massagets.

The Türkic “Kazaks”, integrated into the Middle Age East European principalities, continued to remain a distinct military class until the 21-st century. The warriors of the 3-5 cc AD Hun army, of the Bulgarian and Avar Khaganates of the 6-8 cc, of the Slavic, Rus and Türkic principalities of the 9-12 cc, then of the Rus and Slavic confederations and the Türkic Kipchak Khaganate of the 13-15 cc, then of the centralized Rus and Türkic principalities of the 16-17 cc, then of the Imperial Russia and Türkic states of the 18-20 cc, and finally “united” under a single metropoly of the former USSR, the Pointed Hat people left a legacy visible today in all remnants of the metropoly. 

The pointed sheepskin hat, called “papakha”, continues to be a trademark of the upper military class in that area, and is proudly displayed at the military shows. The “papakha” is known from the reliefs on the vessels attributed to Greek artisans, as well as from the Assirian and Persian reliefs. The Greeks depict the Persian warriors only as Saka/Scythians, giving a visual impression that the Persian army did not have any conscripts, but consisted only of Türkic mercenaries with characteristic leather boots, pants, belt buckles, composite bows and ….pointed “papakha” hat.

“Masgut” and its derivations remain “popular” last names among the people living in the “Scythian” territories and the territories historically adjacent to the Northern Pontic, Caspian and Aral Seas. Quite a number of the East European outstanding people carried this last name. The legacy of Herodotus and Massagets (Tissagets, Thyssagetae), cemented into the birth certificates, passports and titles of the publications, continues.

L.T. Yablonsky
Burial place of a Massagetan warrior
Antiquity 64 (1990), Pp 288-296
Institute of Archaeology, Scythian & Sarmatian Section DM, Ulianova 19, 117036, Moscow, USSR.
link



















TAMARISK
TAMAR - TEMİR - TAMİR - TİMUR - DEMİR
TAMAR - DAMAR - KAN
TAMAR - TOMUR - TOMRUK - TOMRİS - FİLİZ
TOMRİS - DEMİRİN UCU, DEMİRİN SESİ, DEMİRİN ÖZÜ/FİLİZ
TAMAR - TAMARA - AKTAMAR
TAMAR - ŞAMAR - DEMİR DÖVMEK , ŞEKİL VERMEK
TUMRUL - DUMRUL - DEMİRİN UCU
TAMAR; Demir damarı, cevheri 
TOMAR ; Örs