12 Kasım 2015 Perşembe

Çintemani








Clytemnestra Erinyes'i uyandırmaya çalışıyor, 
Elbisesinde Çintemani. - MÖ.380-370
Louvre Müzesi

Sparta kralı Tyndareus ile Leda'nın kızı olan Klytemnestra Helen'in karın kardeşi, Agamemnon'un da eşidir.
Zeus Leda'ya kuğu şeklinde görünür ve onu hamile bırakır ve çifte ikizler doğar.
Castore ve Clytemnestra Tyndareus'un
Helen ve Polydeuces Zeus'un çocuklarıdır.
Agamemnon Troya Savaşı için evden ayrılınca Clytemnestra Aegisthus ile ilişki yaşar. 
Agamemnon geri döndüğünde ikisi onu öldürür. 
Kızı Electra Orestes ile bir olup babalarının intikamını almak için de annelerini öldürür. 
Aeschylus'un Agamemnon üçlüsünde Clytemnestra aslında Artemis'e kurban edilen 
kızı Iphigeneia'nın intikamını almak için eşini öldürdüğü yazar. 
Euripides'e göre ise Agamemnon Klytemnestra'nın ikinci eşidir, 
Homeros'ta ise Agamemnon'un ölümündeki rolü net değildir.

* Iphigenia Tauris'te (Kırım'da, Skyths, Scythians, Saka-İskit, MÖ 8.yy MÖ 3. yy ) için







Ariadne ve Dionysos - Gümüş Kase MÖ.4.yy
Ariadne'nin kıyafetinde Çintemani
Borovo Hazinesi, Bulgaristan


* Çin-temani / Çin beneği
Timur zamanına ait sikkelerden dolayı Timuçin Damgası.
Uygur Türklerinde Saka prensi Buda'nın Üç Ruhani özelliği
Üç Benek - Ant İşareti - Üç Ocak - Üç Ateş
Asya'da Barış 
Güç - Kuvvet - Saltanat
Akrebin kalbi sayılan Antares Yıldızı
Türk Devletleri'nde hükümdarlık sembolü.

Çintemani için detaylı bilgiler: Nuray Bilgili



17th century Western Anatolian Turkish rug with a chintamani 





Kadın kafası şeklinde Çintemanili Riton - MÖ.4.yy.-3.yy. 
Panagyurishte Hazinesi 
Otlukköy-Pazarcık / Bulgaristan
Plovdiv Arkeoloji Müzesi
(Riton: İçine sıvı konulan ve genelikle boynuz veya hayvan başı şeklinde olan kap, kupa, sürahi)





Bronz kadın heykelinde Çintemani
Etrüsk - MÖ.6.yy






Etrüsk  (orjinal)

Etrüsk Fresk orjinalinden çizim/ Elbisesinde Çintemani :






Krala hizmet edenlerin kıyafetlerinde Çintemani - 11.yy-13.yy
Mogao-409 : Dunhuang Mağara Tapınakları







Japonya - Çintemani - Netsuke - 18.yy-19.yy
Fildişinden küçük heykelcikler videoda 4:29 dk







Patroklos (sağda) Sarpedon'u öldürüyor, arkasında Likyalı Glaukos
Likyalı Sarpedon'un kıyafetinde Çintemani
MÖ.400 - "Sözde Policoro Painter Mezarı"ndan, Heraclea Lucania
Ulusal Arkeoloji Müzesi Policoro/İtalya

Sarpedon, Zeus ile Laodamia'nın oğlu Likyalı (Lukiya-Kurt Ülkesi) önder. Hektor'u savaşa kışkırtır. Tlepolemos tarafından yaralanır, Alkmaon'u öldürür ve Patroklos tarafından öldürülür, arkasından savaş hızla devam eder.

"Görünce Sarpedon yere serildiklerini,
Patroklos'un elinden karınlıksız yoldaşlarının
seslendi, çıkıştı tanrısal Lykialılara:
"Ayıp size, Lykialılar, nereye kaçarsınız böyle?
Yiğitliği göstermenin işte tam sırası.
Ben kendim çıkacağım bu adamın karşısına,
bakalım burda Troyalıları kesip biçen kim,
kim bunca kötülük eden adam?
Birçok soylu yiğitlerin dizlerini çözdü o"

Böyle dedi, silahlarıyla atladı arabasından yere,
Patroklos da görür görmez onu, indi arabadan
Çengel pençeli, kambur gagalı akbabalar nasıl
sivri bir kayanın üstünde dövüşürlerse bağıra çığara
onlar da öyle, çığlıklarla saldırdılar birbirlerinin üstüne
Sivri akıllı Kronosoğlu gördü onları acıdı,
hem karısı, hem kızkardeşi Here'ye dedi ki:
"Çok yazık, insanlar arasında en sevdiğim Sarpedon'a!
Menoitiosoğlu Patroklos'un elinden ölmek onun kaderi.
İçimde yüreğim bir o yana gider, bir bu yana,
gözyaşı döktüren savaştan geri alıp onu,
kaçırıp bıraksam mı Lykia'nın semiz toprağına,
yoksa bıraksam ölsün mü Menoitiosoğlu'nun elinden?"

Öküz gözlü ulu Here karşılık verdi, dedi ki:
"Korkunç Kronosoğlu, ne biçim söz bu?
Nasıl kaçırmak istersin kötü ölümden
kader payını çoktan almış bir ölümlüyü?
Yap yapacağını, şunu da bil ama,
biz öbür tanrılar tekmil, övmeyeceğiz seni.
Sana şunu da diyeyim, iyice aklına koy,
diri gönderirsen evine Sarpedon'u
bir başka tanrı da kaçırmak istemesin sakın
zorlu kargaşalıktan sevgili oğlunu.
Priamos'un büyük ilinin çevresinde
çarpışan birçok tanrı oğulları var,
korkunç bir kin sokarsın onların yüreğine.
Sarpedon'u seviyorsan, sızlıyorsa için
zorlu kargaşalıkta ölsün bırak,
ölsün Menoitiosoğlu Patroklos'un elinden.
Bırak ayrılsın bedeninden canı,
sonra gönder Ölümü, tatlı Uykuyu,
alıp götürsünler onu engin Lykia iline,
kardeşleri, akrabaları onu orada gömer,
bir mezara, yazılı taşın altına
Ölümlülere gösterilecek saygı işte bu."

Here böyle dedi, Kronosoğlu dinledi onu,
kan damlaları akıttı yeryüzüne
bir saygıydı bu ölecek olan oğluna
sevgili oğlunu Patroklos yok edecekti,
bereketli Troya toprağında, uzakta vatanından.

Birbirlerinin üstüne yürüyüp yaklaştıkları zaman
Patroklos saldırdı çok ünlü Trasymedos'a
Kral Sarpedon'un soylu seyisiydi o,
Patroklos karnının altından vurdu onu,
ossaat çözdü elini ayağını.
Sarpedon da saldırdı parlak kargısıyla
ama değdiremedi Patroklos'a kargısını
kargı geldi saplandı Pedasos'un sağ omuzuna
Pedasos kişnedi, bir solukta verdi canını,
inleye inleye düştü tozun toprağın içine,
can bıraktı onu, UÇTU gitti.

Öbür iki at ayrıldılar birbirlerinden
düşünce tozun toprağın içine yanlarında koşan at,
çatırdadı boyunduruk dizginler dolaştı
kargısıyla ün salmış automedon bir çare buldu buna
kalın baldırı boyunca sarkan keskin kılıcı çekti
sıçrayıp kesti koşum dışı atın dizginlerini
girdi atlar yoluna, dizginler gerildi.
İki düşman gene atladı canları kemiren kavgaya.

Sarpedon vuramadı parlak kargısıyla Patroklos'u
temren sol omuzu üstünden uçtu gitti
derken Patroklos kargısıyla atıldı öne
boş yere fırlatmadı kargısını
zar içinde çarpan yüreğini vurdu
Sarpedon ossaat devrildi yere,
dağlarda oduncuların, gemi yapmak için
yeni bilenmiş baltalarla kestikleri
bir meşe, bir kavak ağacı gibi tıpkı,
ya da ince uzun bir çam ağacı gibi
Sarpedon serildi kaldı atlarıyla arabası önünde
inleye inleye avuçladı kanlı toprağı....


Homer İlyada (16:420-485)


Sarpedon ölmeden önce Glaukos'a savaş devam etmelerini ve Akhaların onu soymamasını vasiyet eder. Glaukos acı içinde duvara tırmanırken Priamos'un yeğeni ve Akhalar tarafında olan Teucros (Teucer) tarafından okla vurulur. Apollo'ya yalvaran Glaukos'un yaraları iyileşir ve Sarpedon için Lykialı önderleri savaşa çağırmaya Troyalıların yanına gider, Hektor'a da sitem eder. Sarpedon'un ölüsüne saygısızlık etmek isteyen Akhalar geldiğinde Hektor birini başından vurur, Patroklos intikam hırsıyla saldırıya geçer, savaşta kızışır....Hektor ile Patroklos tutuşur ve Patroklos ölür....


Bulutları devşiren Zeus uzaktan gördü Hektor'u
tanrısal Peleusoğlunun silahlarını giyiyordu
salladı başını, söylendi kendi kendine:
"Hey bahtı kara, ölüm aklına gelmiyor mu?
Oysa ölüm sana çok yakın....




















Lykia Uygarlığı’nın “Hellenliği”, 19. yüzyıldan günümüze eskiçağ biliminin, bu bağlamda arkeolojinin de hep gündeminde olmuştur. Bu yabancı “kimlik” önce sanatın ve sanatçının “Hellenliğine” bağlanmış; Hellenistik Dönem’le birlikte yazının da “Hellence” oluşuyla süreç “tamam” sayılmıştır. Bu yapılırken ne Lykia’nın sanat ve sanatçılarının Anadolu-İon okulu kökeni ve ne de yazısının Anadolu-Milet kökeni fark etmiştir; hatta yazının Makedon soylu İskender süreciyle bu topraklarda yaygınlaştığı da göz ardı edilmiştir. 

Arkaik İonia’da kültür ve sanat Anadolu özlü olmasına karşın, yazı ve dil “Hellence” diye kimlik “Hellen” olmuştur; fakat Arkaik ve Klasik Lykia’da yazı ve dilin yerli olmasına karşın, bu kez de sanat “Hellen” diye aynı kimlik yakıştırılmıştır. Kimliği yazı mı belirler, yoksa sanat mı ? sorusu ise hiç önemsenmemiştir. “Yazı Hellence, dil de öyle” sayılırken ve soylu sınıf üzerinden varılan buna ilişkin “değişimi” tüm Lykia toplumuna genelleştirirken de bu çelişkiler sorgulanmamıştır; örneğin Luvice ve Phrygce’nin yüzlerce yıl “yazısız” konuşulabildiği anımsanmamıştır. Ve tüm bu sözde “kanıtlar” Lykia uygarlığını tartışmasızca “Hellen” yapmaya yeterken, “düşünce”nin gündemde hiç olmayışı, sanat yapıtlarında okunmayışı ise düşündürmemiştir. Çünkü düşünce, “kimlik”te asıl belirleyici olandır; sanatı içeriğinde biçimlendirendir. 

Makalenin içeriğinde görülecektir ki Lykia’da konuların seçiminde, tarihsel içeriğinde, doğal ve gerçekçi betiminde “Hellas” yoktur, Anadolu vardır; “Hellenizm” yoktur, Doğululuk vardır. Lykia soylusu bile “Hellenleşmiş” olamaz, çünkü onun mezarı kent içindedir, agora’dadır, halkın yaşamından kopmaz; çünkü o ölünce tanrılaşır, “heros”laşmaz. İnancı Anadolu kökenlidir; bu nedenle yerel kültlerin Hıristiyanlığın başlangıcında bile öne çıkması şaşırtıcı değildir. Lykialı genelde doğada tapınır, sunakları kayadır. Tapınakları da mezarları da Anadolu geleneğinde biçimlendirilmiştir. Yazıtlı Dikme Mezar’da belgelendiği gibi, tanrı ve tanrıçaların yazıtlarda okunan Hellence adları, yazının Hellence oluşunun, çevirinin, bir gereği olmalıdır. Kralın adı Perikle olsa da, o, Perikles’in aksine tanrılaşmıştır; portresi Hellen sanatına özgü ideal güzellikten nasibini almamış, Doğu gerçekçiliğiyle ve “Hellen olmayan” anlamında “barbar” biçemde betimlenmiştir. Yani Atinalı’nın adını almıştır, düşüncesini almamıştır. 

Sonuçta eskiçağ bilimi, kültürler arası hep varolan ve “etki” olarak tanımlanan sanatsal biçim ve biçeme yönelik ilişkileri, söz konusu Hellenler olduğunda “akkulturasyon”a dönüştürmede ödünsüz olmuştur. Bilimde dogma yoktur, “ödünsüz” olunmaz; aklın izinde sorgulama vardır. Yirmi yıl boyu Lykia’da yaptığımız budur ve “Patara Okulu” olarak vardığımız, yazdığımız “Anadolu” özlü sonuç, komşu Ksanthos’ta gün yüzüne çıkan Geç Hitit etkili orthostat kabartmalar ışığında varılan ve araştırmacılarının da şimdilerde - sanki bunlar bizler tarafından önceden “hiç yazılmamış” gibi- yazdıkları sonuçtur.

Prof. Dr. Fahri Işık, 
Akdeniz Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Arkeoloji Bölümü




Lycian Civilization, considered to be “Hellenic”, has been an issue in prehistoric science and archeology since the 19th century. This foreign identity attributed to Lycia was first based on the art of the region (and the artists), called “Hellenic”; then the ‘Hellenization’ of Lycia was deemed complete when the Greek script and language was adopted in the Hellenistic period. However, neither the Anatolian sources of the art and artist, nor the Anatolian sources of the writing were taken into consideration in this thesis. Moreover, the fact that the Greek script and language was disseminated in this territory by the Macedonian Alexander the Great was ignored. 

Although culture and art in Archaic Ionia were endemic to Anatolia, Archaic Ionia was deemed Hellenic because the script and language was Greek. On the other hand, in Archaic and Classical Lycia, although the writing and language was local, Hellenic identification was ascribed due to the art, deemed to be ‘Hellenic’. “Which identifies origin, writing or art?” This question was never raised. It has been considered that “where the writing was in Greek, then the language should also be Greek”. 

This induction (of the Greek language) by a noble minority was disseminated to all the people of Lycia. However, there were contradictions, such as the fact that the Phrygian and Luvian languages were spoken for centuries without usage of writing, and this was ignored. All this “evidence” was deemed satisfactory to make Lycian civilization “Hellenic”; no discussion took place about the “thought” of the Lycian people or their works of art. 

However, “thought” is the main identifier of origin and it formulates art according to its content. In the context of this article, it will be seen that there is no “Hellenism” either in the themes selected for the works of art, or the historical content, natural and realistic description of Lycia, but that there is the “Anatolian” and there is the “truth” in an oriental way. Further, a Lycian noble may also be said to be ”un-Hellenic” in that, his tomb may be located in the city, in the Agora and not separated from the people’s lives, and because when he dies, he will become a god, not a “hero”. His beliefs are of Anatolian source, thus it should not be surprising that the local cults flourish even at the beginning of the Christianity. 

The Lycian worshipped in nature; his altars were the rock. His temples and tombs were formed in an Anatolian fashion. As documented on the “Inscribed Pillar”, the Hellenic names of the gods and goddesses in inscriptions should be because of the requirement of the writing and translation into Greek. Even if the name of the king was Pericles, he became a god, unlike Pericles. His portrait does not reflect the ideal beauty of Hellenic art. On the contrary, it describes a “barbarian”, in a non-Hellenic, but a realistic oriental manner. In other words, he has taken the name, but not the thoughts of the Athenian. Finally, classical studies have not converted the notion of “influence”, which refers to the impact on artistic forms between cultures, to “acculturation”, when the subject matter is the Hellenes. 

There is no place for dogma, or resistance in science, but there should be intelligent questioning and examination. This is what we have been doing in Lycia for 20 years… We, the “School of Patara”, have raised awareness of the consequence of “Anatolian” sources, and this is a consequence which researchers are now writing about, as if we have never written before, in view of the orthostat relief in the vein of late-Hittite art, which came to light at our neighbor, Xanthos.









“Lukka”dan uyarlanarak “Lykia”oluşu ilk M.Ö. 8. yüzyılda Homeros’un İlias’ında okunur ki; 1) MÖ.5.yy'da Heredot bile Homer'in yazıp yazmadığını sorgular; 2) MÖ.3.yy'da da İlyada ve Odysseus Efesli Zenodotus tarafından (600 yıl sonra ) düzenlenmiştir.

Troia’da Lykia askerlerinin de Sarpedon önderliğinde bir yiğitlik destanıdır o....


Sarp - Türkçedir.
"sert, dik, zor, şiddetli" [Kutadgu Bilig (1069) : idi sarp bolur bu yangı kelgüçi]
"sert" [Codex Cumanicus (1300)]








Çintemanili Vazo - MS.10.yy / Semerkant-Özbekistan 


soldaki: ÇİNTEMANİ "ANT" şeklinde "Triratna"olarak adlandırılan "Kült" Hadda (Gandhara) -Afganistan / Kabül Müzesi'nde (idi?!)
sağdaki: Gandhara-Batı Pakistan /Kalküta Hindistan'da
Gandhara eski bir Budist yerleşimidir.