8 Temmuz 2015 Çarşamba

DİYARBAKIR SURLARI VE HURRİLER




Diyarbakır'ın ilk surları, MÖ.3.000 - 2.000 yıllarında bir Türk kavmi olan Hurriler tarafından yapılmıştır. 
Diyarbakır bir Hurri kentiydi....







SURLAR:


Kentin Roma dönemi öncesi hakkında , MÖ.2000'li yıllarda bölgede Hurrilerin yaşadığı, Hurri kentinin surla çevrili olduğu, MÖ.9.yüzyılda Bit Zamani kabilesinin başkenti olduğu dönemde ise eski surun onarıldığı dışında bir bilgi bulunmamaktadır.

Kent tarihine yönelik kapsamlı bilgiler, Roma dönemiyle gün ışığına çıkmaya başlar. Romalı asker Ammianus Marcellinus'un anlatımından, 359 yılı öncesinde "Amida" adıyla anılan bu kentin çok küçük olduğu, Konstantinus'un henüz sezarken güçlü duvar ve kulelerle çevrelediği kente kendi adını verdiği ve komşularının sığınabilmesi için kent dışında duvarlarla çevreli Antoninupolis adında bir başka kent daha inşa ettirdiği anlaşılmaktadır.


Kaynaklarda Hurri kentinin surla çevrilmesinin ilk kez, 330 yılı civarında (Gabriel,1940) , 338 (Salname-i Vilayet-i Diyarbekir,1302) ya da 349 (Honigman,1970) yıllarında gerçekleştiği yolunda üç ayrı bilgi bulunmaktadır.


Gabriel, Ammianus Marcellinus'un metnine ve sur duvarlarında gerçekleştirdiği kapsamlı araştırmalara dayandırdığı kent restitüsyonunda, surla çevrili olduğu bilinen Hurri kentinin, ilkin 330 yılı civarında büyütüldüğünü , 363 yılından sonra ise daha büyük bir alanı kaplayacak biçimde içerisine alındığını ileri sürer.


Akkoyunlu, Artuklu, Büyük Selçuklu, Abbasi, Eyyubi ve Osmanlı dönemlerindeki ekleriyle bugünkü halini almıştır.



Diyarbakır Surları ve Kent Tarihi
Canan Parla , 2005
pdf










HURRİLER:


Ş.Günaltay : " Anadolu'nun eski halkını Hint-Avrupalı yapmak hastalığına tutulan Avrupalılardan Winckler ve Weidner, Hurrilerin de Hint-Avrupalı olduklarını iddiasını ileri sürmüş ve buna güya delil olarak Khurri adının Kharri suretinde olduğunu ve bunun Darios kitabesinde Aryaların ismini ifade eden Harrija'nın aynı olduğunu ileri sürmüşlerdir. 

Halbuki gerek Boğazköy arşivinden ve gerek Tel-Amarna mektuplarından, hatta Asur tabletlerinden bu kavmin adının Khurri olduğu ve Ari sözüyle bir münasebeti bulunmadığı kesin olarak anlaşılmıştır. Esasen bu kavmin dili ile Hint-Avrupa lehçeleri arasında hiçbir yakınlık olmadığı gibi, Hurri dilinin asyanik, yani Orta Asya kavimleri dilllerine bağlı bir lehçe olduğu son zamanlarda şüphe götürmez bir surette meydana konulmuş olduğuna göre, bu iddianın ilmi bir kıymeti kalmamıştır."


Prof.Umar da Hurri dilinin Hint-Avrupa dilleri ailesinden olmadığı gibi Semitik diller arasında yer almadığını; bu dilin daha sonra MÖ.Birinci binyılda ortaya çıkan Urartu halkının diline benzediğini belirtmektedir.


Günaltay, Hurriler Urfa-Mardin-Kerkük hattı üzerinde güçlü bir beylik kurdukları anlaşılıyor ve hatta Mısır'ı iki asırdan fazla bir süre hakimiyet altında tutan "çoban krallar" sülalesi Heksosların da bu Hurrilerin bir kolu ileri sürülmektedir. Hurri adı altında yaşayan boyların daha sonra kendi aralarında bölünerek biri Hurri, diğeri Mitanni adında iki konfederasyon oluşturdukları, MÖ.16.yüzyılda Mısırlıların Heksos boyunduruğundan kurtulmasında, Hurrilerin Mitanniler arasındaki rekabetin önemli rol oynadığını düşününmektedir.


Hurriler, Mitanni devleti içinde altın çağlarını yaşamışlar, ama sonunda Mitanni devleti yıkılınca, onların topraklarında Subarular tarih sahnesine çıkmıştır.


Hurrilerin zaman içinde kendi aralarında bölünüp Hurri ve Mitanni federasyonunu oluşturmaları, aradan yaklaşık 2500 yıl sonra Türgişlerin, Kara ve Sarı Türgişler diye bölünmelerini hatırlatmaktadır. Kara Türgişlerin ağırlıklı kesimini Mukriler (sonradan Kürdleşmişlerdir), Sarı Türgişlerin bel kemiğini de Kıpçaklar oluşturuyordu.


Burada da ihtimal ki, Mitanni adını alan beyliğin bel kemiğini Mitan veya Muyten boyu oluşturuyordu. Tuhaftır ama Mitan, Mit, Miten ve Muyten adını taşıyan oymaklar günümüzde Özbekler, Başkurtlar, Karakalpaklar, Mangıtlar arasında hala var ve ayrıca ortaçağda Peçeneklerin bir kolunun adı Mitan/Muyten idi. 


MÖ.1700 yıl önce Mitanni devletinin sınırları dahilinde bugünkü Urfa, Mardin, Diyarbakır ve Siirt illeri bulunmaktaydı.



Kürdoloji Yalanları
Ahsen Batur









"Euphrates was populated by Subar-Mitan, Hurri-Mitan sinse III till I millennium BC; later belonged to Urartu (X-VIII centuries BC): in VII century up to BC Saka-Kimmerian (Saga-Gamer) tribes settled here. The Turkic population was dominant (Saka-Kimmerian [Saga-Gamer], Subar, Armi-Mitan), Hurris made a prepotent element as well."

Prof.Dr.Firudin Celilov Ağasıoğlu







" Sümerler'den sonra (IV. binde) Orta Asya'dan Anadolu'ya gelen Subaru, Elam ve Hurriler'in de, Sümerler gibi esas itibariyle Türk kavimleri oldukları ilim alemince büyük ölçüde kabul görmektedir. Medler içinde de Turani kavimlerin önemli bir yer teşkil ettiği ve Urartulular (yukarı ülkeliler)'ın da Hurriler'in bir devamı olup, Turani menşeden geldikleri anlaşılmıştır. "


" M.Ö.III. binde Asyalı bu Hurriler'e, mağara anlamına gelen Hurri adının verilmesinde, Türk mitolojisindeki mağara anlayışıyla bir ilişkisi olduğunu düşünmek doğru olur. Türk efsanelerinde, Türkler'in bir mağarada "Böri"=Bozkurt'tan türemiş oldukları ve Barthold'un bu Furi sözünün kurt anlamında olan "Böri" olduğunu söylemesi de bir vesika mahiyetindedir. "


"Bugün Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde (Geçmiş Huri/Guri sahası) yaşayan Kürtler'in adı olan "Kürt" sözünün aslının "Gur" dan geldiği de ileri sürülmektedir. Gur adının eski türkçede çogul takısı olan "t" yi alarak, Gur (t)=Kürt olduğu, Kürtler'e verilen diğer bir ad olan Kurmanç sözünün de Türkçe'deki büyültme eki "man" ilavesiyle, Türkman, koca-man, şiş-man, uz-man sözlerinde olduğu gibi, "Gur-man=Gurman/-Kurman (ç)" olduğu ileri sürülmektedir ki, kurala uygundur.


Anılan zamanlarda Huri sözünün mağara anlamına geldiği meselesi ise, eski türkçede Gur/Gor sözünün mezar ve yeraltı manasına geldiği ile açık şekilde anlaşılmaktadır. Bugün Türk Dünyası'nın birçok yerinde "Gor" sözü halen mezar anlamında kullanılmaktadır. Gor, Iğdır yöresinde de aynı anlamda (Babanın, Atanın gor'u (mezarı) kullanılmaktadır. "



IĞDIR TARİHİ, Nihat ÇETİNKAYA,1996








Yaşar Kalafat “Türk Kültüründe Kürtler” kitabında, Saka Türkleri arasında Gur adlı bir boy olduğunu ve dağlık bölgelerde yaşadığını, zamanla ağızlarda “Gur” kelimesine “t” eklendiğini ve “Gurt” adını aldığını, bu görüşü benimseyen araştırmacılar olduğundan bahseder. 

Aynı görüş kendisi de bir Zaza olan M.Şerif Fırat’ın “Doğu İlleri ve Varto Tarihi” kitabında da vardır, Zazaların ve Gurmançların (Kurmanç) bu boydan olduğunu tastikler ve Türk boylarından oluştuğunu söyler.








"Tarihçilere göre Urartuların dili yaşadıkları topraklarda olan Hurri halkının diliyle söz varlığı ve 
dil bilgisi bakımından yakınlığı vardı. "


Hurriler: "Tukris" :

ÇİVİ YAZILI KAYNAKLARA GÖRE TÜRKÇE-ETİCE-HURRİCE ARASINDAKİ BAĞLAR 
ÜZERİNDE YENİ ARAŞTIRMALAR


Tarhun : Kökeni Hurrilere dayanır , göksel ve fırtınalar tanrısıdır.
Etrüsk yazıtlarında “Tarhun” veya “Tarhan” olarak gösterilmiştir.
Hititler de Hurri ve Hattilerden etkilenmiştir.




Yesemek Heykel yapım Atölyesi;

ilk kez Hitit döneminde I.Şuppilluma zamanında (MÖ1375-1335) işletmeye açılmış ve 
yöredeki yerli halk Huriler burada çalıştırılmıştır...link


Türk Taşbaba/Balbal
National Historical and Archaeological Stone Graves Park. Zaporijya bölgesi - Ukrayna







2015 Yılı İtibariyle Türkiye’den UNESCO Dünya Kültür Mirası Kalıcı Listesinde













23 Aralık eklemesi



1564 YILINDA DİYARBAKIR’DA (AMED) KİMLER YAŞIYORDU?


Diyarbakır tarihin hiçbir döneminde bir Kürt şehri olarak anılmamıştır
Diyarbakır tarihte hiçbir zaman Kürt Şehri olmadı.

Diyarbakır, 16 kültür katmanına sahip kadîm bir şehir. İpekyolu’nun önemli bir durağı. Bu yüzden şehrin etrafı dev surlarla çevrilmişti.

Şimdi tarihi surlarla çevrili kadim Diyarbekir şehrine bu surlardan dolayı Sur İlçesi veya kısaca Sur deniliyor.

Sur adı verilen tarihi Diyarbekir şehri aylardan beri tarihi surlarıyla, tarihi eserleriyle değil sokaklarına kazılan hendeklerle, kanla, terörle anılıyor.
Kendilerini Kürtlerin temsilcisi olarak gören bir grup terörist şimdi sokaklarda “öz yönetim” adı altında polise ve askere karşı silahlı direniş peşindedir.

Dağlarda barınamayan PKK’lı teröristler de şehre inmiş ve hendeklerde devlet güvenlik görevlilerine kurşun sıkıyor, tuzak kuruyor.

Devlete kafa tutan çoğu gençlerden ve hatta çocuk sayılabilecek kimselerden oluşan bu grup ne istiyor?

“Diyarbakır Kürt’tür ve Kürtlerce yönetilmelidir”.
Diyarbakır gerçekten Kürt müdür?
Ne zamandan beri Kürt’tür?

Kürtlerin tamamı PKK gibi gerçekten Türkiye Cumhuriyetinden kopmak ve “özyönetim” adı altında bağımsız mı olmak istiyorlar?

Öncelikle iddianın tarihsel zemini yoktur. Diyarbakır şehir merkezindeki demografik tablo 1915’lerde zorunlu göç ile oluşmuş ve 1985 sonrasındaki göçlerle şekillenmiştir. Ayrıca Kürtler üzerindeki maddi – manevi baskı ve tehditler sebebiyle Kürt halkının ne istediğini tam olarak belirlemek de çok zordur.

Diyarbakır tarihin hiçbir döneminde bir Kürt şehri olarak anılmamıştır. Artuklu olmuştur, Akkoyunlu olmuştur, Karakoyunlu olmuştur, Osmanlı olmuştur, ama hiçbir zaman Kürt olmamıştır.

İşte Diyarbakır’ın tapusu gibi sapa sağlam önümüzde duran 1564 tarihli Diyarbekir Mufassal Tahrir Defteri.

155 numaralı bu Diyarbekir Mufassal Tahrir Defteri, Ankara’da Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Arşivi’nde bulunuyor.

Defter Kanunî döneminde vergi toplamak ve erkek vergi nüfusunu belirlemek için düzenlenmiştir.

Bu sebeple Müslim/ Gayrimüslim bütün halk tek tek, baba isimleri ile birlikte, oturdukları mahallelere göre yazılmışlardır.

Öncelikle şunu belirtelim ki 1564 yılında eyaletin adı Diyarbekir; şehrin ve kazanın adı Amid (Amed) idi. Surları çevreleyen kara taşlardan dolayı şehre Kara Amid de denilmekteydi. Amid şehir merkezinde ilk mahalle 93 vergi nüfusuna sahip olan Cami-i Kebir yani Ulu Cami Mahallesi idi. Sonra 36 vergi nüfusu olan Şeyh Cafer ( = Yiğit Ahmed) Mahallesi kayıtlı idi. Geçtiğimiz günlerde acımasızca yakılan Kurşunlu Cami diye bilinen Fatih Paşa Camii ise aynı adı taşıyan mahallede bulunmaktaydı.

Toplam 80 mahalle ve mahzende 6.572 vergi mükellefi yetişkin erkek nüfus yaşamaktaydı. Söz konusu 6.572 kişinin 4.268’i ise ( % 65) (Ermeni, Süryani, Rum, Yahudi olmak üzere) Gayrimüslimlerden oluşmaktaydı.

Müslüman nüfus ise 2.284 kişi olarak tespit olunmaktadır (% 35). İşte 1564 yılında Amed’in gerçeği budur.

Şimdi bizim tartışmamız gereken konu şudur: Amid halkından bu 2.284 Müslüman’ın ne kadarı Türk, ne kadarı Arap, ne kadarı Kürt, ne kadarı Karaçi’den gelmiş Karaçiyân idi?

Osmanlı millet sistemi içerisinde Müslüman topluluğu etnik bir tasnife tabi tutulmadığı için kişilerin veya aşiretlerin etnik durumları çoğu zaman yazılmıyordu.

“Ekrâd” ve “Türkmen” deyimleri ise çoğu zaman “konar-göçer” anlamında kullanılmaktaydı. Bazı aşiretler için “Türkmen Efrâdından” şeklindeki arşiv kayıtları bunun en açık kanıtıdır.

2.284 kişinin taşıdıkları kişi adlarına bakarak Türk, Arap, Kürt, Karaçiyân olduğunu söylemek de oldukça zordur. 1564 yılında Diyarbekir Eyaleti’nde yaşamakta olan 26.284 Müslüman nüfusun kişi adlarına baktığımızda en çok kullanılan isimler Mehmed, Ali, Hüseyin, Hasan, Ahmed, Yusuf, Maksud gibi Arapça kökenli İslamî adlardır.

Dolayısıyla bu isimlere bakarak şehirde ve kırsal bölgelerde yaşamak olan Müslüman halkın etnik durumunu ortaya çıkaramayız. Abdo, Cello, Haso, Memo gibi Kürt kimliği yansıtan isimler görülse de çoğunluk Mehmed, Mahmud, Ahmed şeklinde kayıtlıdır.

Güvendik, Sevindik, Ürkmez, Korkmaz, Karagöz, Alagöz gibi Türkçe kökenli adlar ise diğer eyaletlere kıyasla daha yüksek oranda kullanılmıştır. Bunun açıklaması ise Akkoyunlu Türkmenlerin 1564 yılında hala Diyarbakır çevresinde bulundukları şeklinde yapılmaktadır.

Bir şehirde bir etnik grubun çoğunluk sağlamış olması, demokratik rejim içerisinde bu gruba özel bir hak vermeyecektir.

Tarihsel sahiplik iddiaları ise yukarda görüldüğü gibi Kürtlerin değil Ermenilerin ve Süryanilerin işine yarayacak bir iddia olur. İşin garibi ise Kürtlük tezini savunanlar Ermeni tezine de destek vermek gibi bir tezat yaşamaktadırlar.


Prof. Dr. Yılmaz Kurt - 23 Aralık 2015 / sonsöz
1949'da Osmaniye'de doğdu. Ankara Üniversitesi DTCF Tarih Bölümü Öğretim Üyesi, Yeniçağ Tarihi Anabilim Dalı Başkanlığı, Tarih Bölümü Başkanlığı, OTAM Müdürlüğü görevlerinde bulundu.